Unutmayın!
Özellikle mahalle mahalle sokak sokak gezen adım atılmamış yer bırakmayan; 5 katlı bınanın 6. katındaki daireyi ziyaret etmek için oraya çıkmaya çalışan siz seçim çalışması yapan adaylara sesleniyorum... Kurumumuzda, bünyenizde çalıştırdığınız kadın çalışanlarınıza karanfil-gül alma repliklerini yerine getirdiniz mi?
Aferin, oldu da bitti maşallah!
Aferin,şimdi dönün aslınıza,
Kendine ait kelimeleri olanların az ama emanet repliklerle hayat tüketenlerin çok olduğu ülkemde; 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart !
Bu ülkede Kadınların yarısından fazlası yaşadığı şiddeti dahi anlatamıyor… Ve belki bunu hisseden bir kadın şair, yaklaşık yüz sene öncesinden ses veriyor günümüz kadınlarına…
“Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime,
Titrerim mücrim gibi, baktıkça istikbalime…” diye sitem ediyor İhsan Raif. ..
Her gün 5-6 kadının öldürüldüğü memleketimde; kadınlar gününü kutlamak…
Kamera şakası olsa gerek…
Ne müthiş değil mi?
Yılda bir gün ardı ardına gelen yazılı açıklamalarla, “Türkiye’de kadınlar ne kadar önemliymiş” onu fark ediyoruz.
Fark etmekle de kalmıyor, ‘Empatinin’ dibine vuruyoruz.
Tüm kurumlar kadın hakları savunucusu oluyor 24 saatliğine!
Erkek egemen sistem empati yapmaktan yorgun düşüyor.
Ama bir gün süren bu hayal çabuk bitiyor…
24 saat!
Ve bugün artık 8 Mart değil!
Herkes yerine geçsin…
Dün söylenenleri de unutun!
Ta ki gelecek 8 Mart’a kadar!
Siyasetin aktörleri, kadınlara verdiği önemi ortaya koyma adına, “bakin sizler için % 25-30’luk kota bile koyduk, hadi iyisiniz” dediği bir ülkede kadın; “gün” kutlasa ne olur sahi “yıl kutlasa” ne olur?
Dedim ya, sabun köpüğü!
Bu gün kadının eline gül sıkıştırma, kuru kuru kutlayıp geçme günü değil. Hediye alma günü hiç değil. Pırlanta yüzük ya da tencere, tava fark etmez bişey aldım görevimi yaptım zannetme günü de değil. Kadınların dertlerini, sorunlarını erkek erkeğe toplaşıp konuşma günüde değil.
Anlamaya çalışma günü.
Dinleme günü.
Sorunu varsa, çözme günü.
Onu eşit görme günü.
Onu üzmeme, kırmama günü.
Yükü hafifletme günü, hırpalamama günü.
Elini tutma, sevme günü.
Değer verme günü.
Biricik hissettirme günü.
Ruhlarını okşama günü.
Bugün, bunların temelini atma günü…
Hoş geldin kadınım benİM, hoş geldin.
Yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır;
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benİM, hoş geldin…(Nazım H)
O zaman sarılın telefonlara en kıymet verdiğiniz Yaren(iniz) kadın kimse ona o iki kelimeyi fısıldayın.