Profesör, bir öğrenciyi kürsüye çağırıp,
Anlat dersi, demiş.
Öğrenci, başlamış anlatmaya.
Şimdi, kürsünün üstüne çık ve devam et, demiş Profesör !
Öğrenci, kürsüye çıkıp devam etmiş.
-Kürsünün üstüne bir sandalye koy, üstüne çık ve devam et, demiş Profesör !
Öğrenci, denileni yapmış.
-Simdi, sandalye üstüne tabureyi koy ve devam et, diye eklemiş Profesör !
Öğrenci, artık düşmemek için dengesini kontrol ederek konuştukça, dediklerinde tutarsızlıklar başlamış.
Hoca, dersi bitirmiş ama o ana kadar yaşananlarla ilgili olarak da tek bir şey söylemiş.
-İnsan yükseldikçe, dediklerinde tutarsızlıklar olur ! Çünkü beyin artık söyleneni değil, bulunduğu yerden düşmemeyi önceler!
***
Bu hikâyeyi okurken, insanın aklına ister istemez siyasiler geliyor.
Çok konuşan, çok söz veren, çok slogan atan, çok vaat sıralayan; iş, aş, ve çözüm bekleyen gözleri kelimeleri ile doyuran, bu konuda da sınır tanımayan SİYASET geliyor.
Ha birde bu siyasiler günlük faliyetlerini rutin çalışmalarını sosyal medyada paylaşarak gerçekleştiriyor oldu.
Paylaşılıyor beğeniliyor RT yapılıyor.
Bir tanesinden böyle bir paylaşım gördünüz mü?
Hadi buna da bir LIKE yapın !
Hatta RT yapıp, paylaşın !
Gerçekte olamadığımız her şeyiz !
Mutluyuz !
Popüleriz !
Sürekli geziyor ve eğleniyoruz, ki böyle bir hayatın hazanı da, hüznü de yok.
Gelsin Eylüller, gitsin Ekimler 2020'ler…
Evet buyrun...
Güney yarım kürenin 51 ülkesinin, sağlığa harcadıklarından çok daha fazlasını dış borç faizi ödemelerine ayırmak zorunda olduğu, 986 milyon insanın, sağlığa uygun içecek suyunun dahi olmadığı bir dünya gerçeğinde, obez olmak, aşırı yemekten şeker olmak, yemekten çatlamak !
Tarihte ilk kez 2019 yılında çok yemekten ölenlerin sayısı, gıdasızlıktan ölenlerin sayısını geçti. Enfeksiyona bağlı ölümler azalırken, yaşlılığa bağlı ölümler giderek artıyor; Teröristler ve suçlular tarafından katledilenlerin toplamından fazla insan kendi canına kıyıyor.
21. yy'ın başında ortalama bir insanın zincir fast food menüleriyle tıkınmaktan ölme ihtimali, kuraklık, Ebola virüsü ya da terörist saldırılardan hayatını kaybetme ihtimalinden daha yüksektir.
2010'da kıtlık ve yetersiz beslenme 1 milyon insanın ölümüne sebep olurken, obeziteden ise bu sayının 3 katı yani 3 milyon insan ölmüş ve 1.5 milyon insan da şeker hastalığından yaşamını yitirmiştir.
Görünen o ki şeker artık baruttan daha tehlikelidir.
Binbeşyüzlü yıllarda Dünya nüfusu yaklaşık 500 milyon iken bugün 7.2 milyar...
Nüfusun 14 kat artmasına karşılık üretim 240 kat, enerji tüketimi ise 115 kat artmıştır.
Tarım devrimi toplam gıda miktarını arttırdı ancak daha iyi beslenme veya daha keyifli zaman geçirmeyi sağlayamadı. Daha çok nüfus patlamasına yol açtı. Ortalama bir çiftçi, ortalama bir avcı toplayıcıdan daha çok çalışırken karşılığında daha kötü besinlerle beslenmek durumunda kaldı.
Eşitsizlik uçurumu dünyada her geçen gün derinleşiyor. Günümüzde en zengin ülke olan Katar'da kişi başına düşen gelir en fakir ülke olan Zimbabve'dekinin 428 katıdır. Ayrıca dünyanın en zengin 46 insanının sahip olduğu mal varlığı dünya nüfusunun yarısının sahip olduğu kaynaklara eşittir.
Bu tabloda eşitlik kardeşlik hakkaniyet, insanlık ve nihayetinde aynı gemide olma !
Zaman zaman aynı gemide olduğumuz doğrudur. Ama ne zaman ve hangi gemi !
Bu gemi denilen, titanik gibi bir şey.
Kurtarma filikaları, sadece 1. sınıf yolculara dair hazırlanan bir gemi hani...
Sistem ne zaman ‘sıkışsa’ burjuva politikacılarının ve egemen sınıfın sözcülerinin aklına, “hepimiz aynı gemideyiz” tekerlemesi geliyor. Bu pandemi sürecinde olduğu gibi.
Aslında, ‘hepimiz aynı okyanustayız, aynı denizdeyiz, ama aynı gemide asla değiliz.
Kimileri lüks yatlarda, milyar dolarlık süper lüks gemilerde sefa sürerken, sıradan insanlar; sallarda, kayıklarda, alt-alta, üst-üste cefa çekiyor.
Yeryüzünün lanetlileri !
Lastik botlarda ölümle boğuşuyor…
Dünyanın tüm ülkelerinde kimsesizler mezarlıklarına kayıtsız kuyutsuz yüzlerce insan defnediliyor. Örneğin
Edirne üzerinden Avrupa’ya göç etmek için Suriyeden, Afganistandan vb. ülkelerden gelerek yasa dışı yollarla Meriç Nehir’inden Yunanistan’a geçerken boğularak ölen mülteciler, kimsesizler mezarlığına defnediliyor. Hani o demokratik ülkeler denilen, insan haklarının güya bizden ilerde olduğu veya çok daha fazla önemsendiğı Avrupa kapılarında.
Daha fazla refah ve demokratik haklar için bu yolda çıkanların bir kısmının ebedi ikametgahı.
Eşitsizlik uçurumunun derinleşmesinin başlıca kurbanının demokrasi olacağı konusunda dikkatli olmamız gerekmektedir.
Her yıl ABD nüfusu diyetlere dünyanın geri kalanının tamamındaki aç insanları beslemesine yetecek miktardan daha fazla para harcıyor.
Günümüzde parasal zenginler kendi yatırımlarına ve varlıklarına dikkat ederek yaşarken, daha az varlıklılar (fakirler) borca girerek bilmem kaç ay-yıl geri ödemesiz 1-240 ay taksit araliginda hiç ihtiyaçları olmayan telefonlar, elevizyonlar, arabalar evler satın almaktadırlar. Tabiiki devleti yönetenlerin bu yöndeki eğilimleri ve yanlış politikaları buna mahal vermektedir.
İnsanların sanayi ne üretirse üretsin almalarını sağlamak için yeni bir etik ortaya çıktı: tüketimcilik. Tüketim ürünleri aile üyeleri, eşler ve arkadaşlar arasındaki ilişkileri belirleyen temel şeye dönüştü.
Maalesef karşılaştığımız tüm sorunların çözümünü mağazalarda arıyoruz. Mağazalar ve alışveriş gerçek anlamıyla uhrevi bir boyut kazanıyor.' Süpermarketler bizim tapınağımızdır.' Diyen Goerge Ritzer, taşı tam gediğine koyuyor.
Zygmunt Bauman bu konuda ' Dua kitaplarımız olan alışveriş listelerimizle mağazalarda gezinerek de haç görevimizi yerine getiriyoruz 'demektedir.
Etrafımızı şekillendirdik, gıda üretimini artırdık, şehirler yaptık, imparatorluklar kurduk, çok uzak ve geniş ticaret ağları kurduk ama dünyada acıyı azaltabildik mi?
Her zamankinden daha güçlüyüz, ama bu güçle ne yapacağımızı bilmiyoruz. Daha kötüsü insanoğlu her zamankinden daha sorumsuz davranıyor.
Dünyada 1 milyardan fazla insan açlıkla mücadele etmekte ve asıl gözlerden kaçırılan ise yaklaşık 4 milyar insanın da yoksul olduğudur. Dünyada bu kadar insanın aç ve yoksul olma nedenleri ise ticaret politikaları, adalet, merhamet ve sevgi noksanlığıdır. Aslında ticaret politikaları denen şey dünyada kurulu olan gözünü kâr bürümüş uluslar arası sömürü düzenidir.
Adalet yoksunluğu ise aslında dünya düzeninin her zaman güçlüden yana işlemesidir.
Ya bütün kültürel çeşitliliklerimizle zenginleşecek bir uygarlık yaratırız ya da ortaklaşa bir barbarlığın içinde yok olur gideriz.
Hepimizin hayatından sevgi, hoş görü, adalet, empati, merhametin ve AŞKIN eksik olmaması dileğiyle.
Tabikide maske, mesafe, hijyeninde unutmadan.