Beyaz önlüklü melekler kendilerini feda edercesine canla başla sağlığımıza kavuşturmak için uğraşıyorlar. Riskleri ve iş yükleri her türlü tariflerin ötesinde...
Karı koca doktor olan arkadaşlarımla dün görüntülü konuşma yaptım. Telefon ekran ikiye ayrılması gerekirken üçe ayrıldı. Çünkü ayrı odalarda yaşamlarını sürdürüyorlardı.
Biraz yorgunlar, ama asla ümitsiz değiller.
Duyarsız ďüşüncesiz birilerine çok sitemliler sadece !
Şu kadarını söyleyeyim.
"Karı koca hekim olan, evlerinde ayrı odalarda vakit geçiren hekimler mevcut...Evlerinde kalmayıp misafirhane ve otellerde kalan sağlık çalışanı arkadaşlarımız var..."
Bir yanda çocuklarına sıkı sıkı sarılacakları günleri iple çekenler, diğer yanda; evlerinde hala misafir ağırlayıp neşe içerisinde yemekler yeyip kahve çay yudumlayanlar, maç izleyip yılbaşı planları yapanlar...
Sağlık çalışanlarımız, verdikleri mücadele ile memleketin “isimsiz kahramanları” listelerinde yerlerini çoktan aldılar. Diğerleri de yanı hiç bir kurala riyaet etmeyeler 'ODUNLAR', onlarda bir listede yerlerini almışlardır. Ama burada onları zikretmek istemem.
Kime baksanız, “bana bir şey olmaz” zihniyeti ile geziyor. Ama ne tesadüftür ki, “bana bir şey olmaz” diyenlerin virüse yakalandıktan sonra verecek bir cevapları olmuyor. Açık ve net olmak gerekirse, bu şekilde devam edersek, aşı ya da olumlu bir mutasyon olmadığı, bir mucize gerçekleşmediği sürece, bu vaka sayılarının azalması mümkün değil.
8 ay geçmiş olmasına rağmen hallerimiz fotoğraf karelerimiz perişan...
Ara sokaklardan ana caddeye çıkarken, maskesiz hallerimizle, ki çenemizde tuttuğumuz ve hatta ağzımızdaki sigaramızla çoook rahatız, ama… O aradan ana denilen yaşam formuna ayak basar basmaz, çeneye inen maske, olması gereken yere konumlandırılıveriyor bir anda ! Bu yapılırken de, etraf kolaçan da ediliyor !
Aman, kimse görmesin !
Ceza var…
Kolay mı !
Peki ölüm !
Yaşanan salgın !
Ölüm kalım savaşımız !
Hastane kapılarında bekleyişlerimiz !
Birbirimizden korkar hale gelen bakışlarımız !
Ceza kadar etkili değil mi?
Salgının karanlığında yitip gidenlerin masum kalabalığında maskesiz dolaşanlara ne demeli ?
Bugün bile maske takın derken, maskesiz misafir ağırlayanlarımıza ne demeli ?
Eskiden…
Cahil diye, okumamışları gösterirlerdi…
Anladık ki, okumuşluğun cahilliği öldürüyor bizi !
Peki, niye bunu yapıyoruz?
İnandığımız yanlıştan niye dönemiyoruz ?
Bağımlı mıyız ?
Bir hikaye ile devam edelim, buna dair...
–
Bir gün, adamın biri, zamanının sufi üstatlarından birini ziyarete gelmiş ve ona şu soruyu sormuş : “Ön yargılarımdan ve bağımlılıklarımdan nasıl kurtulabilirim?”
Üstat, ona cevap vermek yerine, ayağa kalkmış ve yakında bulunan bir sütuna kollarını dolayarak bağırmaya başlamış, “Beni bu sütundan kurtarın!”
Adam, şaşkınlıkla bakarak, üstadın deli olduğunu düşünmüş ve şöyle demiş: “Neden böyle yapıyorsun?
Ben, senin akıllı birisi olduğunu düşünerek, soru sormaya geldim… Ama görüyorum ki, sen delinin tekisin!
Sütunu sen tutuyorsun, sütun seni tutmuyor! Bırak gitsin…”
Üstat, sütunu bırakmış ve şöyle demiş: “Bu söylediğini gerçekten derinlemesine anlayabilirsen, kendi cevabını vermiş olacaksın…
Bağımlılıkların seni tutmuyor, sen onları tutuyorsun ! Bırak gitsin…”
–
Evet Sarılmayın !
Bırakın gitsinler.
3M kuralına devam. MASKE, MESAFE, MUSLUK !