Mustafa Barış ÖZTÜRK
Köşe Yazarı
Mustafa Barış ÖZTÜRK
 

Mr. & Mrs. Brown’lu Yıllar...

Ingilizce Mr. & Mrs. Brown’lu Yıllar... İlkokuldan üniversiteye kadar 8-10 yıl boyunca ingilizce dersleri görüp  sadece 'my neme's'i öğrenebilmek becerisi ! Benim yaşıtlarımın çoğu hemen hemen 9 yıllık bir dil eğitimi aldı. Düşünün 9 yıl boyunca gördüğünüz bir dersin uzmanı olmanız gerekir. Öyle ki Sokaklar okullar evler arenalar moda değimle "leb-a lep" dolu mekanlar ingilizceyi sular seller gibi konuşan insanlar ile dolup taşmalıydı. Ama gel görki Türkiye'de "Ok, Yes-No, Bye" dan ötesi yok. İlköğretim sıralarında “What is your name? My name is…” ile başlayan İngilizce maceramız, Ortaokulda; "Mr and Mrs Brown'un bir yerleri gezmeleriyle devam etmişti. Lisede ise yaş itibariyle olsa gerek;  "i love you, i love you do you love me, yes i do if you love me love me..."şarkı sözlerinden öteye fazlaca gecemeden sonlanıvermişti. Odtü'den ingilizce öğretmeni olan   arkadaşlarımdan bilgi ve fikir aldım yazı yazmadan. Aynen şöyle ifade ettiler. "Gerçekten de İngilizce öğretmek çok zor Barış... Neden biz de tam olarak bilemiyoruz ama bir türlü olmuyor. Bazı özel okullar hariç diğer okullardan akıcı konuşarak mezun olan yok denecek kadar az" Okullarda 10-12 yıl boyunca verilen  tüm bu ders saatlerini toplasak en az 600-700 saat İngilizce dersi almış oluyoruz. En sonunda boşa giden 36 bin dakika... Aslında bunca yıllık bir eğitimle Çince bile öğrenebiliriz pekala... Dil öğrenmek beynin bir kabiliyetiir. Dil, biyoloji tarih kimya dersi gibi öğrenilmez. Öyle ki derse kara tahta önüne Derya Buyukuncu'yu getirsen bile bir kişiye yüzme öğretebilir mi ? öğretemez, havuz lazımdır su lazımdır... İlköğretimden liseye kadar bunca yıl haşır neşir olsak da İngilizce’yle arayı bir türlü düzeltemiyoruz. Liseden sonra yolları ayırıveriyoruz. 44 ülke arasında yapılan “İngilizce yeterlilik sınavı”nda 43. olabilmişiz. Peki, biz bu dili neden öğrenemiyoruz? Bu soruyu uzmanına bir kere sormaya gör ! Konuştukça dallanıp budaklanıyor. Herkesten farklı tespitler ve çözüm önerileri geliyor. Ama yabancı hoca konusunda görüş ortak: “Yabancı hoca faydalı, ancak tek başına çözüm değil.” Genellikle 20-30 kelime olup kalıyor hafızamızda öğrendiklerimiz. Ne derdimizi anlatabiliyoruz, ne işin ehliyle bir iki söz kelam edebiliyoruz. Liseden sonra üniversiteyi kazanan öğrenci İngilizce hazırlığı olan bir bölüme yerleştiyse ne mutlu ! Yoksa gelsin özel kurslar, ek dersler; Çünkü eğitim ve kariyer planları için bu dilin öğrenilmesi günümüzde neredeyse şart. Ancak ne hikmettir bilinmez; 4 yıl ilköğretim, 4 yıl orta 4 yıl lise toplam 12 yıllık eğitim İngilizceyi öğrenmemize yetmiyor. Konu kaynak ve materyallerle gelince sanki ortak ses biraz daha yükseliyor. Kimine göre devlet materyalleri değil, müfredatı hazırlamalı. Kimine göre öğrenme şekillerine göre programlar tasarlanmalı. Farklı görüşlerde gelmiyor değil. Fiziksel şartlar mesela. 40-50 kişilik sınıfta yabancı dil öğretmenin de öğrenmenin de zor olduğu neredeyse herkesin kabulü. Ortak söylemlerden biri de Anadolu liselerinin de artık İngilizce öğretemediği. Sebepler belli; 2005-2006 öğretim yılında hazırlık sınıflarının kaldırılmasından sonra geçtiğimiz yıllarda dil saatlerinin de 10 saatten 6’ya düşürülmesi. Öğrencinin yoğunluğu da ders saatiyle orantılı. Eğitim ne kadar yoğun olursa olsun öğrencinin ders sonrası çalışması şart. Öğretmen derste sadece rehberlik yapıyor, işin pratiği öğrenciye kalıyor. Yetkililer durumun farkında elbet. Sürekli çözüm önerileri sunuluyor, yeni kararlar alınıyor. Bakın öğretmen arkadaşlar ne diyor? "Her öğretmenin kendi öğretim şeklinin olması gerekiyor ancak müfredat kitaplar da buna izin vermiyor. Ders saatlerinin yeterli ya da yetersiz olması da bu durumda çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Sistemin kökü sağlam olursa bir şekilde öğrenilir. Ama sistem yanlış olursa istediğiniz kadar zaman ayırın bir sonuca varamıyorsunuz. Öğrencilere dili anadili olarak konuşanların sunabileceği bir yabancı dile maruz kalabileceği ortamlar sunulması gerekiyor. Öğretmenlerimiz bize nasıl öğrettiyse biz de o şekilde dil öğretmeye devam ediyoruz. Böylece bir kısır döngü kendi içinde devam edip duruyor. Yeni projeyle gelecek öğretmenlerin İngilizce öğretmeni arkadaşlarımızın bu kısır döngüyü kıracağını düşünüyoz. Birçok ülkede yabancı dil eğitimi anaokulunda başlıyor. Bu kesinlikle çok önemli. Çünkü insan beyninin bir dili kabul etmesi için en uygun yaşlar 5-6’lı yaşlardır. Sadece İngilizce için değil, tüm diller için öğretirken eğlendirmek, öğrenirken eğlenmek gereklidir. Çocuklar dile ezber ile değil, küçük yaşlardan itibaren günlük hayattan parçalarla alıştırılmalıdır. Özel okullarda erken yaşta verilmeye başlanıyor dil eğitimi. Devlet okullarında da sistem bu olsun. Ufak yaştan bu işe iyi bir sistemle giriş yaparsak, arkası gelir zaten." İngilizce eğitiminde sınav psikolojisinin dezavantajlarına değinmiyorlar. Eğitim sistemimiz sınav odaklı olduğundan öğrencinin derslere motivasyonu da sınavlara odaklı oluyor. SBS’ye İngilizcenin dahil edilmesiyle ilköğretimde öğrencilerin ilgi ve seviyelerinin arttığı görüşündeler. Ancak sıkıntı şimdi de üniversite hazırlıkta gösteriyor kendini. Sadece İngilizce öğretmenliği, tercümanlık gibi alanlara meyleden öğrenciler dile ağırlık veriyor. Diğer alanlardaki öğrenci İngilizce çözmediği için ikinci ya da üçüncü derecede ilgi alanına giriyor. Yabancı dil eğitiminde diğer derslerden daha farklı bir sisteme gerek olduğunun kabul edilmesi gerekli diye düşünüyorum. Uzman arkadaşlar özetle şunları dile getiriyor Öğretmen, yabancı dil eğitiminde dört temel beceriyi (okuma, yazma, konuşma, dinleme) eşit oranda kazandırmaya çalışmalı. Ancak genelde bir tek okuma ve yazmaya yoğunlaşıldığı fikrindeler. “Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde devlet ön planda. Çok güzel bir müfredat var, bu müfredata uygun istediğiniz materyali kullanın deniyor öğretmenlere. Materyali hoca seçtiğinden kendisinin ve öğrencinin seviyesine uygun programı uygulamaya konuyor. Yardımcı materyallerle ders verilmeye çalışılıyor. Dijital olanaklardan da yararlanılıyor. Bizde bakanlığın verdiği tek bir kitapla işleniyor dersler. Örneğin Turizm'den kaynaklı biraz daha kulak dolgunluğu yatkınlığı olan Antalyadaki bir okuldaki öğrencilerle Rize Tepebaşı köyü 'ndeki okulda ki öğrencilere aynı kitap... Varto daki bir okul ile izmir'de bir okuldaki öğrenciye aynı müfredat ve aynı dokümanı sunmak ne kadar doğru ? As a result, Türkiye’de hayat İngilizce ile dönmüyor. İş dünyasında İngilizce ne kadar gerekliyse, sosyal yaşamımız da İngilizceden o kadar uzak kalıyoruz. Okullarda veya özel kurslarda İngilizce eğitim metotları kulağa hitap etmiyor. Öğrencilere, İngilizcenin nasıl yazıldığını ve Türkçe’ye nasıl çevrileceğini öğretmeye odaklanıyoruz. Sanki herkes İngilizce’den Türkçe’ye cilt cilt roman çevirip edebiyat çevirmeni olacakmış gibi işin okuma/anlama kısmına odaklanırken, konuşma yeteneğini gözden kaçırıyoruz. Bu da zar zor öğrendiğimiz İngilizceyi de kısa süre sonra unutmamıza sebep oluyor. Bir yerde İngilizce konuşmak zorunda olduğumuzda ise  error veriyoruz.  
Ekleme Tarihi: 09 Nisan 2021 - Cuma

Mr. & Mrs. Brown’lu Yıllar...

Ingilizce
Mr. & Mrs. Brown’lu Yıllar...

İlkokuldan üniversiteye kadar 8-10 yıl boyunca ingilizce dersleri görüp  sadece 'my neme's'i öğrenebilmek becerisi !
Benim yaşıtlarımın çoğu hemen hemen 9 yıllık bir dil eğitimi aldı. Düşünün 9 yıl boyunca gördüğünüz bir dersin uzmanı olmanız gerekir.
Öyle ki
Sokaklar okullar evler arenalar moda değimle "leb-a lep" dolu mekanlar ingilizceyi sular seller gibi konuşan insanlar ile dolup taşmalıydı.
Ama gel görki Türkiye'de
"Ok, Yes-No, Bye" dan ötesi yok.
İlköğretim sıralarında
“What is your name?
My name is…” ile başlayan İngilizce maceramız, Ortaokulda; "Mr and Mrs Brown'un bir yerleri gezmeleriyle devam etmişti.
Lisede ise yaş itibariyle olsa gerek; 
"i love you, i love you
do you love me,
yes i do
if you love me love me..."şarkı sözlerinden öteye fazlaca gecemeden sonlanıvermişti.


Odtü'den ingilizce öğretmeni olan   arkadaşlarımdan bilgi ve fikir aldım yazı yazmadan.
Aynen şöyle ifade ettiler.


"Gerçekten de İngilizce öğretmek çok zor Barış...
Neden biz de tam olarak bilemiyoruz ama bir türlü olmuyor.
Bazı özel okullar hariç diğer okullardan akıcı konuşarak mezun olan yok denecek kadar az"


Okullarda 10-12 yıl boyunca verilen  tüm bu ders saatlerini toplasak en az 600-700 saat İngilizce dersi almış oluyoruz. En sonunda boşa giden 36 bin dakika...
Aslında bunca yıllık bir eğitimle Çince bile öğrenebiliriz pekala...


Dil öğrenmek beynin bir kabiliyetiir. Dil, biyoloji tarih kimya dersi gibi öğrenilmez. Öyle ki derse kara tahta önüne Derya Buyukuncu'yu getirsen bile bir kişiye yüzme öğretebilir mi ?
öğretemez, havuz lazımdır su lazımdır...


İlköğretimden liseye kadar bunca yıl haşır neşir olsak da İngilizce’yle arayı bir türlü düzeltemiyoruz. Liseden sonra yolları ayırıveriyoruz. 44 ülke arasında yapılan “İngilizce yeterlilik sınavı”nda 43. olabilmişiz. Peki, biz bu dili neden öğrenemiyoruz?


Bu soruyu uzmanına bir kere sormaya gör ! Konuştukça dallanıp budaklanıyor. Herkesten farklı tespitler ve çözüm önerileri geliyor. Ama yabancı hoca konusunda görüş ortak: “Yabancı hoca faydalı, ancak tek başına çözüm değil.”


Genellikle 20-30 kelime olup kalıyor hafızamızda öğrendiklerimiz. Ne derdimizi anlatabiliyoruz, ne işin ehliyle bir iki söz kelam edebiliyoruz. Liseden sonra üniversiteyi kazanan öğrenci İngilizce hazırlığı olan bir bölüme yerleştiyse ne mutlu ! Yoksa gelsin özel kurslar, ek dersler;


Çünkü eğitim ve kariyer planları için bu dilin öğrenilmesi günümüzde neredeyse şart. Ancak ne hikmettir bilinmez; 4 yıl ilköğretim, 4 yıl orta 4 yıl lise toplam 12 yıllık eğitim İngilizceyi öğrenmemize yetmiyor.
Konu kaynak ve materyallerle gelince sanki ortak ses biraz daha yükseliyor. Kimine göre devlet materyalleri değil, müfredatı hazırlamalı. Kimine göre öğrenme şekillerine göre programlar tasarlanmalı.


Farklı görüşlerde gelmiyor değil. Fiziksel şartlar mesela. 40-50 kişilik sınıfta yabancı dil öğretmenin de öğrenmenin de zor olduğu neredeyse herkesin kabulü.


Ortak söylemlerden biri de Anadolu liselerinin de artık İngilizce öğretemediği. Sebepler belli; 2005-2006 öğretim yılında hazırlık sınıflarının kaldırılmasından sonra geçtiğimiz yıllarda dil saatlerinin de 10 saatten 6’ya düşürülmesi. Öğrencinin yoğunluğu da ders saatiyle orantılı. Eğitim ne kadar yoğun olursa olsun öğrencinin ders sonrası çalışması şart. Öğretmen derste sadece rehberlik yapıyor, işin pratiği öğrenciye kalıyor.


Yetkililer durumun farkında elbet. Sürekli çözüm önerileri sunuluyor, yeni kararlar alınıyor.

Bakın öğretmen arkadaşlar ne diyor?

"Her öğretmenin kendi öğretim şeklinin olması gerekiyor ancak müfredat kitaplar da buna izin vermiyor. Ders saatlerinin yeterli ya da yetersiz olması da bu durumda çok fazla bir anlam ifade etmiyor. Sistemin kökü sağlam olursa bir şekilde öğrenilir. Ama sistem yanlış olursa istediğiniz kadar zaman ayırın bir sonuca varamıyorsunuz. Öğrencilere dili anadili olarak konuşanların sunabileceği bir yabancı dile maruz kalabileceği ortamlar sunulması gerekiyor. Öğretmenlerimiz bize nasıl öğrettiyse biz de o şekilde dil öğretmeye devam ediyoruz. Böylece bir kısır döngü kendi içinde devam edip duruyor. Yeni projeyle gelecek öğretmenlerin İngilizce öğretmeni arkadaşlarımızın bu kısır döngüyü kıracağını düşünüyoz.


Birçok ülkede yabancı dil eğitimi anaokulunda başlıyor. Bu kesinlikle çok önemli. Çünkü insan beyninin bir dili kabul etmesi için en uygun yaşlar 5-6’lı yaşlardır. Sadece İngilizce için değil, tüm diller için öğretirken eğlendirmek, öğrenirken eğlenmek gereklidir. Çocuklar dile ezber ile değil, küçük yaşlardan itibaren günlük hayattan parçalarla alıştırılmalıdır. Özel okullarda erken yaşta verilmeye başlanıyor dil eğitimi. Devlet okullarında da sistem bu olsun. Ufak yaştan bu işe iyi bir sistemle giriş yaparsak, arkası gelir zaten."


İngilizce eğitiminde sınav psikolojisinin dezavantajlarına değinmiyorlar. Eğitim sistemimiz sınav odaklı olduğundan öğrencinin derslere motivasyonu da sınavlara odaklı oluyor.


SBS’ye İngilizcenin dahil edilmesiyle ilköğretimde öğrencilerin ilgi ve seviyelerinin arttığı görüşündeler. Ancak sıkıntı şimdi de üniversite hazırlıkta gösteriyor kendini. Sadece İngilizce öğretmenliği, tercümanlık gibi alanlara meyleden öğrenciler dile ağırlık veriyor. Diğer alanlardaki öğrenci İngilizce çözmediği için ikinci ya da üçüncü derecede ilgi alanına giriyor.


Yabancı dil eğitiminde diğer derslerden daha farklı bir sisteme gerek olduğunun kabul edilmesi gerekli diye düşünüyorum.


Uzman arkadaşlar özetle şunları dile getiriyor

Öğretmen, yabancı dil eğitiminde dört temel beceriyi (okuma, yazma, konuşma, dinleme) eşit oranda kazandırmaya çalışmalı. Ancak genelde bir tek okuma ve yazmaya yoğunlaşıldığı fikrindeler.

“Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde devlet ön planda. Çok güzel bir müfredat var, bu müfredata uygun istediğiniz materyali kullanın deniyor öğretmenlere. Materyali hoca seçtiğinden kendisinin ve öğrencinin seviyesine uygun programı uygulamaya konuyor. Yardımcı materyallerle ders verilmeye çalışılıyor. Dijital olanaklardan da yararlanılıyor. Bizde bakanlığın verdiği tek bir kitapla işleniyor dersler.


Örneğin


Turizm'den kaynaklı biraz daha kulak dolgunluğu yatkınlığı olan Antalyadaki bir okuldaki öğrencilerle Rize Tepebaşı köyü 'ndeki okulda ki öğrencilere aynı kitap...


Varto daki bir okul ile izmir'de bir okuldaki öğrenciye aynı müfredat ve aynı dokümanı sunmak ne kadar doğru ?


As a result, Türkiye’de hayat İngilizce ile dönmüyor. İş dünyasında İngilizce ne kadar gerekliyse, sosyal yaşamımız da İngilizceden o kadar uzak kalıyoruz.


Okullarda veya özel kurslarda İngilizce eğitim metotları kulağa hitap etmiyor. Öğrencilere, İngilizcenin nasıl yazıldığını ve Türkçe’ye nasıl çevrileceğini öğretmeye odaklanıyoruz. Sanki herkes İngilizce’den Türkçe’ye cilt cilt roman çevirip edebiyat çevirmeni olacakmış gibi işin okuma/anlama kısmına odaklanırken, konuşma yeteneğini gözden kaçırıyoruz. Bu da zar zor öğrendiğimiz İngilizceyi de kısa süre sonra unutmamıza sebep oluyor. Bir yerde İngilizce konuşmak zorunda olduğumuzda ise  error veriyoruz.

 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi