Subliminal Mesaj ve Bilinçaltımız” başlıklı yazımızda beynimizin algısından söz etmiştik.
Beynimiz bazı zamanlarda, ters çaba kuralına göre çalışır. İzah edelim efendim.
“Yapma” dediğinizi “yap” diye algılar. Bu yüzden beynimize olumsuz yerine olumlu mesajlar göndermemiz, daha yararlı olmaktadır. Bu durumda başımıza gelmesinden korktuğumuz en kötü şeye değil, başımıza gelmesini istediğimiz en iyi şeye odaklanmak gerekiyor. Bir örnek daha: Arabaya biner binmez “araba beni tutacak” derseniz, gerçekten araba sizi tutar. Çünkü siz onu çağırdınız, beyniniz de size bir oyun etti.
Daha yeni başıma gelen bir olayı da burada zikretmeme müsaade ediniz.
Bir iki kez giydiğim ama her nasılsa oldukça da buruşturduğum bir pantolonumu, hanıma göstererek “bunu yıkama, sadece ütülenecek” dedim. Birkaç dakika sonra o pantolonumu yıkanacakların arasında buldum. “Ben o pantolonu yıkamamanı söylemiştim” deyince hanımın verdiği cevap şu oldu: “Ben onu yıka” diye anladım. İşte en somut örnek… Beynimiz bize böyle oyunlar edebiliyor.
Böyle nice elbiselerim, daha sırtıma geçmeden yıkanmıştır. Ceplerini bile yoklamadan üstelik. Ceplerinde ne paralar, ne mendiller de birlikte yıkanıp paklanmıştır.
Çocuk eğitiminde de bu böyledir. Çocuklara neyi yapmaması gerektiğini söylemekten çok, neyi yapmasını istiyorsak onu söylemeliyiz. Şimdi uzaktan da olsa okullar da açıldı. Çocukların eğitimine çok daha önem vermeli ve onlarla daha nitelikli zaman geçirmeliyiz.
Bir gerçeği vurgulamak gerekiyor. Biz aileler çocuklarımızı başımızdan savmak için her şeyi yapıyoruz. Mesela, mızmızlanmasını hiç birimiz istemeyiz. Birazcık mızmızlandı mı, ona hemen ya televizyondan bir çizgi film açıyoruz ya da telefonu eline verip onunla eğlenmesini istiyoruz. Oysa ne o çizgi film, ne de telefon masumdur. Çizgi filmde her an bir subliminal mesajla karşı karşıya kalabileceği gibi, zararlı bir içerikle de zehirlenebilecektir. Telefonla ise, yine beynini bulandıracak bir çocuk oyunundan etkilenecek, ya da radyasyondan zarar görecektir.
Oysa çocuklarımızla o kadar çok ilgilenmeli ki, bu tür zararlı içeriklerden onları her zaman uzak tutmalıyız. Kanaatime göre, bir çocuğa liseden öne, hiç değilse ortaokuldan önce asla telefon vermemeliyiz. Yine nitelikli filmleri, o da çok az süreyle seyrettirmeliyiz, bunu biz de uygulamalıyız. Seçici olmalı yani. Medya okuryazarı olmak tam da bu işte…
Biz çocuklarımızı eğitirken aslında kendimizi de eğitiyoruz. Belki farkında olmuyoruz ama çocuklarımızdan çok şey öğreniyoruz. Hayatınızı bir gözden geçirin, ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.
Şimdi rahmetli olan bir baba dostundan dinlemiştim. Küçük çocuğunu göstererek,
-“Ondan çok şey öğrendim” diyordu.
-“Nasıl şeyler” diye sorunca cevabı beni çok etkilemişti. Şöyle diyordu:
-İçinde önemli evraklarım olan bir kapalı çekmeceyi neden kapattığımı sordu. Ben de içinde senin zarar verebileceğin şeyler var dediğimde çok kırıldı. O zaman anladım ki, o çekmeceyi kilitlemek yerine onun içindekilere dokunmaması gerektiğini ona öğretmem, daha faydalı olacaktı.”
Bir tavsiye daha… Çocuklarınıza mutlaka manevi bir eğitim de veriniz. Veremiyorsanız hiç değilse böyle bir eğitim aldırınız. Ama mutlaka gerçek kaynağından olsun. Yoksa çocuklarınızı zehirlemekten başka bir şey yapmazsınız. Çevremizi kuşatan din bezirgânlarını bilmem anlatmama gerek var mı?
Muhabbetle efendim.