Siz değerli okurlarımızın karşısına her zaman yeni bilgilerle çıkmak istiyorum. Bu yüzden bazen konu bulmakta zorlanıyorum. Aslında yazacak o kadar çok şey var ki ama ben siyasete çok girip kafa şişirmek istemediğimden, orijinal şeylere yönelmek niyetindeyim. Seçici olunca da haliyle sınır daralıyor. Belki ileride daha çok sanat ve edebiyata yönelik şeyler paylaşırız.
İşte tam da yeni bir yazı yazma zamanı geldi ne yazayım diye düşünürken, CHP’den ayrılan Öztürk Yılmaz’ın yeni bir parti kurduğunu öğrendim. Doğrusu bilmiyordum; dedim ya bu konulara çok uzağım. Yenilik Partisi’nde kimler var diye bakarken Vakur Kaya ismini gördüm. Allah Allah benim eski bir dostum vardı Vakur Kayador, o 2011’de ölmüştü o olamazdı da, hele şunu bir araştıralım. Sahi bu Vakur Kayador nasıl birisiydi? Biraz ondan mı bahsetsem diye düşününce doğru olacağına kanaat getirdim. İşte size bir Vakur Kayador yazısı:
Vakur Kayador, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde okurken tanıştığım bir arkadaşımdı. TRT Ankara Radyosu’nda spikerlik yapıyordu o zamanlar. Yapmasaydı şaşırırdım; o denli tok ve mikrofonik bir sesi vardı ki, dinlerken hayran olurdunuz. Biz, o eski ses ustalarını belki tanıyamadık ama Vakur gibileri de vardı tanıyabildiğimiz.
Vakur, TRT’de olduğu sıralarda Benim henüz TRT maceram başlamamıştı ama onunla yine de radyo sohbetleri yapardık. Herkesle konuşmazdı. Konuşunca da mutlaka içi dolu şeylerden söz ederdi. Vakur Kayador’u araştırırken, 12 Eylül’den sonra bir süre Trabzon Radyosunda da çalıştığını öğrendim.
Her daim muhalif bir kişiliği olan Vakur’un sesi, öylesine içinize işlerdi ki, sanırdınız zamanları aşıp geliyor. Sohbetine de doyulmazdı.
Okuldan sonra TRT’deki görevini bir süre daha sürdürdü ama asıl şöhretini, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yaptı. Bu sıralar Adam Sanat Dergisi, Cumhuriyet Gazetesi ve bazı İnternet sitelerinde politika ve kültür – sanat yazıları yazdı. Doç. Dr. Vakur Kayador, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nde “Konuşma Teknikleri ve Sunuculuk” alanında dersler veriyordu.
Vakur Kayador, okuldayken de yalnızdı, üniversitede iken de yalnızdı. Nihayetinde Eskişehir’de yalnız yaşadığı evinde 12 Ağustos 2011’de ölü bulundu. Ölüm nedeni olarak kalp krizi gösterildi.
Ağır hastalıklar yüzünden önce ayak başparmağını, sonra da dizinden aşağısını kaybettiği halde, hayata biraz küstü belki ama işini aksatmamaya, öğrencilerini yalnız bırakmamaya özen gösterdi.
Öğrencileri, ölümünün ardından bir kitap çıkardılar. Sıra dışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek” adlı kitap, ne kadar da Vakur’u anlatıyor. Onu rahmetle anarak yazımıza devam edelim.
Biz okulda daha nicelerini tanıdık. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, bir edebiyat ve sanat tarlasıydı. Nice şairler, yazarlar geldi geçti buradan. Pek çok tiyatro ve sinema sanatçısını da burada görmek mümkündü. İsimlerini saysak, sayfalar yetmez. Münir Özkul, Zafer Ergin, (Arka Sokaklar’ın Rıza Baba’sı) gibi sanatçıları, Dil Tarih’in koridorlarında görürdük hep. Tiyatro Bölümünde derslere gelirlerdi.
Yine şair arkadaşlarımız da vardı. Bir kısmıyla irtibatımızı koparmadık. Dursun Kepçeoğlu bunlardan biridir mesela. Bana göre çok iyi bir şairdir ve hece veznini ustalıkla kullanır. Kastamonu’da yaşayan Dursun’a, bir şiir kitabı çıkarması konusunda çok ısrar ediyorum ama onu bir türlü ikna edemiyorum. Buraya bir şiirini alayım da belki kitap konusunda ikna ederiz onu…
Bir başka şair dostumuz Doç. Dr. Hasan Aktaş, önce Rize’mizdeydi, şimdi Bayburt Üniversitesi’nde Edebiyat hocalığı yapıyor.
Söz verdiğim yerdeyim. Dursun Kepçeoğlu’ndan bir şiir:
LEYLA 'YA BAYRAM MESAJI
Herkese tebrikler mektuplar yağar
Bana ağustosta kar gelir Leyla'm
Ellerin gülmesi göklere ağar
Bizim evden ah ü zar gelir Leyla'm
Gelen her ne kadar bayram ise de
Can mı verir benim gibi cesede
Tüm dünya mübarek olsun dese de
Sensiz eve bayram zor gelir Leyla'm
Her dakika kıskançlık arzumu biler
İçimi yaralar bu saniyeler
Yüreğim dışarı çıkmayı diler
Bu kafes bu kuşa dar gelir Leyla'm
Dostlarım ruhumun sırrına erse
İrem Bağlarından toplayıp derse
Getirip de deste deste gül verse
Gülün yaprakları har gelir Leyla'm
Herkesin ağzına tat veren şeker,
Benimse yarama tuz biber eker
Seven sevdiğine telgraf çeker
Bana ateş gelir nar gelir Leyla'm
Bir sır vardır kaşı böyle çatışta,
Sandım güneş dağ ardında batışta
Dursun’un şansına her bir atışta
Niye böyle kırık zar gelir Leyla'm
ANKARA-1983
Muhabbetle efendim!