Bugün 3 Mayıs Türkçüler Bayramı ve Dünya Basın Özgürlüğü Günü. İki günümüzü de idraki içinde olan birisi olarak kutluyorum.
Üstadın biri’ Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım ’diye yazmış bir yazısında. Kendisini Rahmetle anıyorum. Yazı veya haberimi yazarken bu sözü hiç unutmam.
Gazetecinin görevi halka doğru ve hızlı haber ulaştırmaktır.
Sorumluluk gereği bir haberi veya yazıyı yazarken bir iki değil tabir yerindeyse kırk kere düşünüp taşındıktan sonra yazarız.
Bu satırların yazarı olarak, ilkyazımın 1976 yılında söylemek isterim. Bugün etkili yetkili makamlarda oturan birçok kimse doğmamışken biz yazmaya başlamış halen devam ediyorum.
Yazmaktan da memnunum belirteyim.
Bilhassa yazılan bir konu yaraya merhem olmuşsa en çok ben mutlu olurum.
Hepsi için demeyeceğim ama birçok seçilmiş siyasetçi, atanmış kamu görevlisi alıngan oluyor eleştiriye de tahammül edemiyor. Oysa yazılanlar olayı teferruatıyla anlatmaktan başka bir şey değil, arıza varsa çözmek zaten onların görevi.
Kendilerini pohpohladığınız zaman sizden iyisi yok Eksikleri eleştirdiğimiz zaman gidecek yerimiz olmaz, selam vermekte bile imtina edenler bilirim.
Gazeteci gördüğünü, doğru olduğuna inandığı konuları yazar ve yazmalı.
Gazeteci araştırarak yazmalı onun bunun kalemi olmamalı.
Yandaş olunca rağbet görenlerin sonraki yıllarda ne hallere düştüğünü de biliyoruz.
Gazeteci yazarken öncelikle toplumun sesi olmalı.
Yapılanları değil yapılmayanları yazmasını daha çok takdir ederim. Zira yapmak zaten makamda oturanların işi. Adama niye işini yaptın diye alkışlar gibi yazı yazmak bana ters geliyor. Takdiri gazeteci değil vatandaş yapmalı.
Nereden nereye geldik.
Detaya girmek istemiyorum. Doğru bildiklerimi yazarken amirin memurun siyasetçinin kırılması umurumda değildir.
Doğru tektir.
Rahmetli Üstadımın belirttiği gibi ’Belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım ’.