İnsan ne kadar gezerse o kadar anlıyor ki, şehirler de insanlar gibi şahsiyete sahiptir. Kentlerin ruhları olduğunu düşündüğüm zamanlar olmuştur.
Burada kesin ifade de bulunamamamdaki sebep gerçekten ruhu olmuş olsa o şehri bu hale getireni neden hala o ruhun çarpmamış olması fikrimdir. Latife bir yana; suratı asık, neşeli, tembel, miskin, kokmuş, çalışkan şehirler vardır. Kimisi cömert yaşar, hovardadır, hasistir, kaprisleri vardır. Bazılarında da tıpkı insanlarda olduğu gibi hiçbir şahsiyet yoktur.
Zaman zaman hepimizin geçici veya kalıcı şekilde havasını teneffüs ettiği birkaç şehirden bahsedeceğim ve sonunda bu şehirlerin insanlara benzerliklerini hep birlikte düşüneceğiz, umarım!
Baudaleaire’in ‘Seviyorum seni rezil kent!’ diyerek seslendiği Paris ile ‘Ey İstanbul beni yutamayacaksın’ diyen İbrahim Tatlıses, bu ruhtan nasibini almış olmalıdırlar ki, yaşadıkları o şehirlerde pek çok şiir, şarkı sözü yazmışlardır.
Fransa’da kralların mezarlarını içinde barındıran Superga, yüksek bir tepeden şehre hakimdir. Carignano sarayları bir zamanların muhteşem hükümdar hayatlarını hatırlatıyor. Burada ne krallar yaşamış, iki taraflı kesen kılıçlarıyla, ne başları gövdelerinden ayırmışlardır. Fakat şimdi Fransa’nın bu şehrinde, demokratik yollardan seçilmiş devlet liderine her türlü eleştiri yapılabilmekte ve eski uygulamalar meşru sayılmamaktadır.
İtalya’nın meşhur Pisa kulesi diyeyim, yamukluğu siz düşünün…
Danimarka’nın Kopenhag bölgesinde; yüksek, sivri kayalıkların üzerlerine kurulu muhteşem görünüşlü şatolar vardır. Sanki biraz korkak, koltuklarından memnun aşağıdakileri umursamayan ve insanlara yukardan bakabilmenin bir yetenek ve bulundukları sosyal statülerinden kaynaklı olduğunu düşünen halbuki aptallıklarından olduğunu göremeyen zavallıların yaşam merkezleriydi. Bugün o zihniyetin bir kısmı onlarca katlı rezidans ve gökdelenlerde yaşamakta ve krallıklarını devam ettirmektedirler.
Almanya Hessen eyaletinin en büyük 5. Şehri Frankfurt’un bir özelliği ise Avrupa’nın en yüksek gökdelenlerine sahip olması. Soğuk duygusuz bir yaşamın, “mantıklı” söylemiyle kapatılmaya çalışıldığı robotik kent.
İstanbul; çarpık yapılaşma, özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren yöneticilerimizin kendilerine model olarak seçtikleri Amerika ve Avrupa’daki bazı şehirlere benzetme isteğine maruz kalan kent. Gün geçtikçe İstanbul’un hep onlar gibi olmasını hedefler, onların parklarını ve binalarını taklit etmeyi akıllarına koyarlar ve bu uğurda yapboz oyunu yıllarca süregelir. Özenilen bu karakter farklılıklar gösterir. Kimi en mükemmel, asi ve sorumsuz bir yapı ile elde edileceğine inanırken, kimisi de yine çevresinden aldığı telkinlerle en geçerli kişilik yapısının ancak kibirli ve soğuk bir yapı gösterilerek elde edilebileceğine inanır ve kollarını sıvar.
Böylece bugün “İstanbul’un bitki yapısı nedir?” sorusu coğrafya sınavında sorulduğunda ortaokul öğrencilerinin verdiği cevap ”TOKİ” dir noktasına gelinir.
Isparta güller diyarıdır. Bacasından kötü kokuların çıktığı atölyelerde mis gibi kokan gül suyu üretilir. Göründüğü gibi değildir. Ergene, Meriç, Samsun’da muhteşem bir tada sahip pirinç üretimi yapılır. Fakat bundan kaynaklı sinek ve sivri sinekten şikayet hat safhadadır.
Aksaray ilimiz yer üstü doğal güzellikleriyle bilinir olmasının yanında, derin karanlık mağaraları ve kaygan toprak yapısıyla hatta obur denilen toprak çöküntüleriyle oluşan çukurlarıyla da bilinir.
Rize, eğimin çok olması nedeni ile kısa ama bol, hızlı ve düzensiz akan pek çok akarsuya sahiptir. Tıpkı bölge insanı gibi saf, temiz, iyi niyetli ama sabırsız, aniden parlayan karaktere sahiptir. Dört mevsim değişik renkli ormanları; komar, kayın, meşe, kestane, ladin ağaçlarını barındırmaktadır.
Bu özelliklere sahip olan ilimize yakışan milletvekillerinin belirlenmesi önemlidir. Burada önemli olan çevreyi iyi tahlil edip bizzat görmek, tatmak, koklamaktır. Yoksa Hava durumu raporuna bakıp değerlendirme yapmak, karar vermek abesle iştigaldir. Dervişin zikriyle veya teşkilatın fikriyle olacak bir mesele değildir. Havadaki rüzgara değil, vatandaşın sesine, gönlüne, esnafın fikrine, çocuklarımızın beklentilerine kulak verilmesidir.
Bölgede bunları yapabilecek, erdemli bir o kadar yetenekli, adam gibi adam tabirini rahatlıkla kullanabileceğimiz insanımız vardır. Yaklaşan seçimler öncesi Rize halkına yakışan; marifetleriyle, şehrimizde bu ruhu besleyebilecek, buna sadık kalıp kentin soluklarını paylaşabilmemize yardımcı olacak kişileri görev başına getirmektir.
Sn Aday adaylarının bir kısmına tavsiyem; 324 bin nüfuslu şehrimizi yönetmeye haiz ve yetide değilseniz lütfen bu ısrardan vazgeçmenizdir. Futbol maçında maç başlarken çokça söylenir ya; “iyi oynayan kazansın” bu söylem burada geçerli olmamalıdır. İnşallah burada oynayan değil, hayırlı hizmetler yapacak olan kazanır.
Bu şehrin rengini, kokusunu, dokusunu bilen özümseyen
“Benim derdimle dertlenen”
insanların yaşam standardını yükseltme adına, yaşamını kolaylaştırma adına, dertlerine derman olma adına, bu şehrin ağır yükünü taşıma adına; cesareti,bilgisi yetisi olan aday olsun ve kazansın.
Cumhuriyet tarihimizin en karışık seçimi ilimize ve ülkemize hayırlı olsun …