Futbol maçlarında en bilinen sahnelerden biridir. Takımlardan biri ve/veya her ikisi harika oynamaya başlayıp, sağlı sollu, penaltılı gollü rakibini sıkıştırınca, o zamana kadar sessiz sedasız oturan seyirciler birden heyecanlanıp, sahayı daha iyi görebilmek için ayağa kalkmaya başlarlar. Ancak bu hareket toplu olarak herkesin kendi kendini baltalamasıyla sonuçlanır. Önünüzdeki insanlar yüzünden görüşünüz iyileşmez, daha da kötüleşir. Üstelik ayakta kaldığınız için rahatınızı kaybedersiniz. İşte tam o sırada tribünlerde “Çök, çök, çök!” sesleri yükselir ve ayaktaki seyirciler oturmaya zorlanırlarlar.
Nobel ödüllü iktisatçı Nordhaus tarafından dile getirilen bu örnek, “Enflasyonun, ekonominin fazlaca ısınmasından kaynaklandığını savunanlar aslında stadyumlardaki rahatsızlığın nedeninin insanların başkasının görüş alanını engellemek pahasına, sahada olanları daha iyi görebilmek için ayağa kalkması olduğunu, dolayısıyla sorunun kaynağında oyunun fazla heyecanlı hale gelmesinin yattığını söylemiş oluyorlar.
Şirketler, mal ve hizmet üreticileri her zaman fiyatları yükseltmek ister. Çalışanlar da her zaman daha fazla ücret almak için pazarlık yapmak isterler. Ancak buna yalnızca satışlar yüksek, iş arzı da yükselmekte olduğu dönemlerde hayata geçirirler. Yani ortamı sakinleştirip, ekonomiyi yavaşlatır ve hatta durgunluğa iterseniz, başka bir deyişle sahadaki oyunun heyecanını düşürürseniz insanlar da koltuklarına otururlar ve enflasyon düşmeye başlar.
Aslında büyük ekonomilerin enflasyonu kontrol etmek adına izledikleri temel politikalar da budur. FED ve Avrupa Merkez Bankası kasti bir çabayla resesyon riskini göze alarak ekonomilerini yavaşlatmak için faizleri yükseltirler. Bunu da şirketleri artık ‘fiyatlandırma gücüne’ sahip olmadıklarına, işçileri de bu kadar büyük ücret artışları talep edemeyeceklerine ikna etmek için yaparlar.” (*)
Tabiatiyle bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde hem mal arzının yeterli olmadığı, hem de yüzde 10’lar gibi yüksek işsizlik oranı bulunduğundan bu politikaları uygulamak pek olası değil. Öte yandan kayıt dışılığın yaygın olması, sendikaların batıdaki mevkidaşları gibi güçlü ve sektörlerin tamamında örgütlenememiş olması nedeniyle ücret artışı talepleri işçilerin istediği gibi gerçekleşmez. Kayıtlı çalışanların çoğunluğu da asgari ücret düzeyinde gelir elde etmektedir.
Buna karşılık mal ve hizmet üretenler maliyetlerinin hızla arttığını öne sürerek ürünlerine yüksek oranlarda serbestçe zam yaparlar. Hele hele günümüzde olduğu gibi yüzde 150’yi geçen çok yüksek bir fiyat artışları söz konusu ise bu zamlar yüzde 400’e kadar tırmanabilir. Üstelik sendikaları baskı altına alabilen, grev ertelemelerine başvuran hükümetler fabrikatörlere, toptancılara ve marketlere çok fazla söz geçiremez ve yaptırım uygulayamaz..
(*) Paul Krugman, N.York Times, Oksijen, 6 Ocak 2023
Yani Nordhaus’un sözünü ettiği stadyum örneği bizim gibi ülkelerde sadece özel ve kamu sektörü için geçerlidir. Tribünlerde ayağa kalkanlar yalnızca bunlardır. (Son 2 yıldır süren EYT kampanyalarını hariç tutmak lazım)
Nordhauslar gelişmiş ülkeleri örnekleme yaparak Nobel ödülü alıyorlar. Keşke bize dair ve işe yarayabilecek fikirleri de olsa.