Ankara sokaklarında dolaşanlar bilirler, her an bir eski genel müdüre, bir eski milletvekiline, bir eski bakana sıradan bir yerde rastlayabileceklerini, Birçoğunun sıradan bir kafede, çay ocağında bir başına oturduklarına şahit olabileceklerini bilirler.
Başkanken makam kapısında görüşebilmek için sıra bekleyenlerin, telefonunun susmadığını, ama bu gün arayan yok diye hayıflanan “kocaman” bir sendika önceki Genel Başkanına da rastlayabileceklerini bilirler. Öyle etrafında kelebek olanlar yok, koruma, güvenlik, makam arabası filan yok, fotoğraf çektirmek isteyen yok, moda tabirle “selfi” çektirmek isteyenler yok yanında.
Sosyal medyada takipçilerinin (makam sahibiyken) her söylediğini beğendiği, her paylaştığını alkışladığı, onlara “yorum” diye methiyeler düzen kişiler de yok artık.
“Kovanımda bal olsun, arısı Bağdat’tan gelir” misali, iş görür bir makamda iseniz, arayanınız, soranınız, uğrayanınız çok olur. Yoğunluktan randevu vermekte zorlanır, telefonlara bakamazsınız. Arının bile bir dirhem bal için çiçek çiçek dolaştığı bir dünyada, cazibenin sizde değil, işgal ettiğiniz makamda olduğunu bilemediniz.
Kudretliyken size yanaşanlar, argo tabirle işiniz bitince (makamınız gidince), yeni “ballı kovanlar” bulmak için sizi yalnız bırakmaktan çekinmezler. Tıpkı yağmacı arılar gibi.
Onlar şimdi yeni etkin kişilerle nasıl kontak kuracaklarının hesabının peşindeler. Fırtına halinde gemiyi en önce terk eden bu tipleri hep gördük, galiba görmeye de devam edeceğiz. Makam sahibinin unutmaması lazım gelen şey, hoşuna gitmese de gerçek dostlarının uyarılarına kulak vermek, onlara kapısını kapatmaması gerektiğidir.
“İşini doğru yapar” yerine “Verilen işi yapar” kriteri esas alındığında, hatalar zincirinin ilk halkası takılmış olur. Bu sefer işleri değil, ilişkileri yönetenler öne çıkmaya başlar. Ankara manevra kabiliyeti yüksek insanlardan bolca barındırır. Bunlara “İktidarcılar” da denebilir. Değişen dengelere göre yeni pozisyon belirlemede oldukça mahirdirler. Unutulmamalıdır ki; “İktidarlar değiştiği halde, değişmeyenler “iktidarcılardır”.
Makam “şehvetine” kapılanlar, gördükleri ilginin makamlarına olduğunu anlayamayanlar, gün gelir Ankara sokaklarında tek başına dolaşmaya mahküm oluyorlar.
“Zaman çabuk çabuk geçiyor mona” Geriye dönüp baktığımızda, beş yıl önce, on yıl önce o koltuklarda oturanların ismini hatırlamakta zorlanıyoruz. Makamın geçici, vebalının kalıcı olduğunu bilenler, kapısını güçlülere olduğu gibi, mazlumlara açanlar müstesna.
Peki bir on yıl sonra; kimler kalacak acaba? Kimler hayırla anılacak? Kimlerin ismi güzelliklerle hatırlanacak, kimler unutulup gidecek, kimlerin adı buza kazınmış yazı gibi ilkbaharla silinecek? O zaman “anlarsın ölüler niçin yaşarmış”.
Bir de çalıştıkları kurumun görev gereği sırlarına vakıf olan bazı eski yetkin kişiler var ki, her platformda bildiklerini ifşa etmekte mahzur görmezler, stüdyo stüdyo dolaşır bildiklerini anlatırlar. Sırları mezara götürenler azaldı Leyla; ifşa oldu aşkımız.
İster Karşıyaka Mezarlığını, isterse Karacaahmet Mezarlığını ziyaret edin, ne insanlar görürsünüz, ne makam sahipleri, ne devlet adamları, ne kahramanlar, ne “vazgeçilmez” sandığımız insanlar, sessiz sedasız bir servinin gölgesinde uyuyan, bir fatiha bekleyen, iki metrekare toprağa razı.
Bulundukları makama bir şeyler katmayanlar, katamayanlara acıyın. Tarafına verilen yetkileri kendi heva ve heveslerine kullananlara acıyın, zamanın muhasebesini yapamayanlara acıyın. Sonunda onlar da yalnız kalacaklar, nektarsız çiçek gibi.
Bir de kapı kapı dolaşıp el etek öperek kendisini bir makama getirmeyi bir şekilde “beceren” ve sonra görevden alınınca köşe bucak muhalif olanlar var ki, bunlar da az değil, Ankara sokaklarında. Bir kararla yükseklere uçmuş, diğer bir kararla eski seviyesine indirilmiş. Kariyer basamaklarını emek sarf ederek, çalışarak, sınavlara girerek birer birer tırmananlara söylenecek sözümüz yok, sözümüz uçarak gelenlere.
Nankörlük etmemek gerekir. Sizi takdir edip atayan irade, bir gün hizmetin gereği ya da başka bir nedenle görevden aldığında ihanet etmemeli. O makama atanırken en uygun siz miydiniz, en ehil siz miydiniz, en yetkin siz miydiniz? Neden alındığınızda da atandığınız kadar saygılı olmuyorsunuz, olamıyorsunuz? İnsaf ya hu.
Memleketin hayrına çalışan, kendini ve ailesini Milletin refahı için feda eden, ömrünü Millete vakfeden, nice güzel insanlar vardır ki, bu serzenişlerden müstesna. Onlar her zaman anılacak hayırla, unutulmayacaklar bu Millet var oldukça. İşte onlara selam olsun.