Anıları yazmak ve paylaşmak geleceğe dönük önemli bir çalışma olmalı. Yazılı belge tarihsel dokümanlardır.
Bugün yaşadıklarımızdan, ilçemizden bazı konuları aktarmak istedim.
‘
Dünyada değişmeyen tek şey değişimdir’ diye bir söz var. Fiziki olarak her sahada her şeyin zamanla değişebileceğini görüyoruz.
Bu anlamda gelecek neslin mazide neler yaşandığını bilmeleri açısından hatıraları yazıya dökenlerdenim. Eli kalem tutan herkesin birikimlerini kamuoyuna sunmasından taraftarım.
Bilinsin diye yazıyorum. Önümüzdeki en önemli gerçek Ovit yolu konusunda 1880 yılındaki Nafia Bakanlığının yazısını yıllar önce basında yazmıştım. O haberler sonrası Devletin en tepe noktasında görev yapanlar hep bu tarihi baz alarak açıklamalarda bulunmuştu. Oysa geçit vermeyen Ovit dağının asırlardır orada bulunduğunu herkes biliyor.
Fazla geriye gidemeyeceğim ama ilçeye ilk kamyon 1951 yılının Haziran ayında gelmiş. Bunu o zamanki Rize Yerel Gazetelerinden öğreniyoruz.
İlçede kaloriferli bina yoktu. Bugüne bakınca resmi kurumlar, lojmanlar ve yeni özel binalar, merkezdeki İmam Hatip ve Lise binalarımız kalorifere kavuşmuş. Kaymakamın makam odasında soba yakıldığı dönem çok uzakta değildir. Kaymakamlık binasındaki hemen her odada (kömür olmadığı için)odun sobasının yandığının şahitlerindenim.
İlk ve Ortaokulda sınıflarda odun sobası yanardı. Okullardaki müstahdemlerin soğuk havalarda soba yakma bakımından işleri epey zordu. Ortaokulun küçük dere tarafındaki köprünün hemen yanında bulunan odunluğu dönem öğrencilerinin tamamı hatırlar.
İlçede telefonların manyetolu olduğu dönemi hatırlayan vardır. Telefon yalnız kamu kurumlarında ve esnafın bazısında bulunurdu. Köy ve mahallelerde altyapı olmadığı için manyetoluda olsa telefon yoktu. Mevcut PTT binasının 1985 ler de yapılmasıyla telefon santral sayısı bir nebze arttırılarak evlerde de 4 rakamlı telefona sahip olunuyordu.
Ben, Yeşilyurt mahalledesin de ki evde iyi hatırlıyorum Rahmetli babam 1976 da telefon aldığında numarası 3 rakamlı 136 idi. Telefon kolla çevrilince direk PTT santralındaki memurla karşına çıkardı. Memurdan konuşmak istenilen numarayı bağlamasını isterdik.
Şehirlerarası normal, acele ve yıldırım diye tercihli ve ücreti farklı tarifeler vardı. Bugün halen o telefonu kullanırım. Telefon santral kapasitesi artınca numara sayısı da artarak baş tarafına yeni numaralar ilave edilmesiyle yedi rakama çıktı.
İkizdere’de iki caddemiz vardı. Mevcut binalar en fazla 2-3 katlıydı. Kaymakamlık bodrumla birlikte 3 kat, Ortaokul 2 kat, Jandarma bodrumuyla 3 kat, bugün olmayan Askerlik Şubesi 2 katlıydı. Orman İşletmesinin binası 2 katlı üzeri lojmandı.
Öğretmenevi olan Belediye binasının üstü önceleri Sinema olarak kullanılıyordu ve bina 3 katlıydı. Sinemanın ismini hatırlayamadım ama işletmecisini unutmadım. Halen sinemacı Ahmet diye anılır.(Ahmet Demirhan) Yıllarca ilçenin tek etkinliğiydi. Gündüz ve akşam matineleri olur tek film oynar ama kaç gün devam ederdi hatırlamıyorum. Film başlamadan önce sinema dışına verilen Yıldıray Çınar türkülerinin sesi evden duyulurdu.
O zaman yokluklar vardı ama İkizdere ilçesinde 2 fotoğrafçı vardı. Foto Dursun Ali Ergin(Foto Dursunali) ve şakşakçı Şevket Aksu(Şevket amca)Şevket amca acele vesikalık isteyenlere dükkânının kapısında kurulu ayaklı büyük makinesinde elini makinenin içine sokarak çekerdi. O zaman fazla detayını bilmiyordum. Foto Dursunali ise vesikalık ve boy resimleri çekerdi. Öğrencilerin vesikalık fotoğraflarını çoğunlukla Dursunali Foto çekerdi. Dükkânı bugünkü Dursun Ali Bekiroğlu’nun işlettiği büfe olarak hatırlıyorum.
İlçede pantolon, takım elbise diken terzilerde vardı. Ilıca köyünden Terzi Ahmet 80 öncesinin en popüler terzisiydi. Hiç unutmuyorum 1972 veya 73 de 500 liraya bir takım elbise bana dikmişti.
İki tane ayakkabıcı dükkânı vardı. Kişide Karagöz akrabası, Kara lastik ve ayakkabı satarlar, bozulan deforme olan ayakkabıları da tamir ederlerdi. Ali Karagöz ve Seyfullah Karagöz. Bugün oğlu Dursun ali Karagöz babasının mesleğini tamirat yaparak sürdürüyor.