İsmet KÖSOĞLU
Köşe Yazarı
İsmet KÖSOĞLU
 

HİKÂYE DEĞİL-1

Yıllar önceydi,  İkizdere Atatürk İlkokulunda öğrenci iken ismi kalsın güzel bir öğretmenimiz vardı.  Yörenin insanı olduğu için neredeyse bütün öğrencileri yakından tanırdı.  Öğrencileri velileriyle birlikte tanıdığı için kimin ailesi, kimin velisi ne iş yapar bilirdi. Bu ailelerin maddi durumları nasıl çocuklarını okutabilir mi konularını bilirdi. Zira o tarihlerde İkizdere dışına giden aile sayısı çok azdı. Analar çocuklarıyla köyde kalır baba gurbete çalışmaya genellikle İstanbul’a giderdi. Daha sonra Almanya, Ankara, Samsun, Erzurum, Bursa vs. şehirlere gidenlerde oldu.  Okumaya meyilli öğrenci için bir teşhis koyardı ki, kırk yıllık doktor gibiydi. Okuyacak çocuğa o öğretmen iyi not verdiyse o çocuk muhakkak okumuştur. Not dediğim deftere yazılan değil hakkındaki kanaatiydi.  Hiç unutmam okumakta zorlanan çocuklar için ‘’Dağ Başına Saksağan vur beline kazmayı’’ sözünü çok söylerdi. İlkokul öğrencisi aklıyla o sözün ne olduğunu anlamamıştım. Bugünde anlamadım ya.  O öğretmenin öğrenciler hakkında çıkardığı reçeteye bugün bakınca yüzde yüz ne kadar haklı ve güzel teşhis koyduğunu rahatlıkla görüyorum.    Söylediklerim ortalama 50 yıl yani yarım asır gerideki yaşanmış gerçeklerdir.    Ayağında kara lastik ve yırtık yamalı pantolonla köyden okula gelen öğrenci, öğretmenlerinin öğrettikleriyle intibak kurarak derslerine çalışır ve başarılı olurdu.    Bazen elinde sopa olsa da incitici değil doğru yol gösteren okumak için gayret göstermemizi isterdi. Sunuda söyleyeyim bugün öğretmeni tarafından kulağı çekilen öğrenci hemen ana babasını öğretmeninden şikâyetçi olması için okula gönderirken o dönemde rahmetli babam hocam bunların eti senin kemiği benim diye tatlı istekte bulunurdu.    Dün gibi hatırlıyorum 60 lı yıllardı İlkokulda Marşhall yardımı denilen ve ABD. den gelen süttozu yoğurt ile İkizdere Orta Fırından gelen sıcak çeyrek ekmek öğlen yemeğimizdi. Süttozu okulun bir odasında büyük kazanda sulandırılarak ısıtılırdı ve krom taslarla bize ikram edilirdi.     Bugün hatırladığım o öğrenciler arasından yüzlerce öğretmen yetişti. Birçok Mühendis, Doktor, Hâkim, Savcı ve Milletvekili çıktı fakat Vali Kaymakam çıkamadı nedense. Devam etmeye çalışacağım. 
Ekleme Tarihi: 05 Temmuz 2019 - Cuma

HİKÂYE DEĞİL-1

Yıllar önceydi, 


İkizdere Atatürk İlkokulunda öğrenci iken ismi kalsın güzel bir öğretmenimiz vardı. 


Yörenin insanı olduğu için neredeyse bütün öğrencileri yakından tanırdı. 


Öğrencileri velileriyle birlikte tanıdığı için kimin ailesi, kimin velisi ne iş yapar bilirdi. Bu ailelerin maddi durumları nasıl çocuklarını okutabilir mi konularını bilirdi. Zira o tarihlerde İkizdere dışına giden aile sayısı çok azdı. Analar çocuklarıyla köyde kalır baba gurbete çalışmaya genellikle İstanbul’a giderdi. Daha sonra Almanya, Ankara, Samsun, Erzurum, Bursa vs. şehirlere gidenlerde oldu. 


Okumaya meyilli öğrenci için bir teşhis koyardı ki, kırk yıllık doktor gibiydi. Okuyacak çocuğa o öğretmen iyi not verdiyse o çocuk muhakkak okumuştur. Not dediğim deftere yazılan değil hakkındaki kanaatiydi. 


Hiç unutmam okumakta zorlanan çocuklar için ‘’Dağ Başına Saksağan vur beline kazmayı’’ sözünü çok söylerdi. İlkokul öğrencisi aklıyla o sözün ne olduğunu anlamamıştım. Bugünde anlamadım ya. 


O öğretmenin öğrenciler hakkında çıkardığı reçeteye bugün bakınca yüzde yüz ne kadar haklı ve güzel teşhis koyduğunu rahatlıkla görüyorum. 

 

Söylediklerim ortalama 50 yıl yani yarım asır gerideki yaşanmış gerçeklerdir. 

 

Ayağında kara lastik ve yırtık yamalı pantolonla köyden okula gelen öğrenci, öğretmenlerinin öğrettikleriyle intibak kurarak derslerine çalışır ve başarılı olurdu. 

 

Bazen elinde sopa olsa da incitici değil doğru yol gösteren okumak için gayret göstermemizi isterdi. Sunuda söyleyeyim bugün öğretmeni tarafından kulağı çekilen öğrenci hemen ana babasını öğretmeninden şikâyetçi olması için okula gönderirken o dönemde rahmetli babam hocam bunların eti senin kemiği benim diye tatlı istekte bulunurdu. 

 

Dün gibi hatırlıyorum 60 lı yıllardı İlkokulda Marşhall yardımı denilen ve ABD. den gelen süttozu yoğurt ile İkizdere Orta Fırından gelen sıcak çeyrek ekmek öğlen yemeğimizdi. Süttozu okulun bir odasında büyük kazanda sulandırılarak ısıtılırdı ve krom taslarla bize ikram edilirdi.  

 

Bugün hatırladığım o öğrenciler arasından yüzlerce öğretmen yetişti. Birçok Mühendis, Doktor, Hâkim, Savcı ve Milletvekili çıktı fakat Vali Kaymakam çıkamadı nedense. Devam etmeye çalışacağım. 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi