“Kişi kişinin aynasıdır” aynaya bakmadığımız sürece, bakışımız hep karşıya dönüktür, karşımızdakini görürüz. Onun kabahatlerini, kusurlarını, eksiklerini, yanlışlarını.
İnsan zaman zaman empati yapmalı. Kendini karşıdakinin yerine koyup bakabilmeli. Kendi kusurlarını görmek o kadar kolay değil, imkânsız da değil.
Eleştiriye açık değilseniz, sürekli size iyi diyenlerden, övenlerden hoşlanırsınız. Elbette pozitif şeyler duymak, insanın hoşuna gider, onu olumlu düşünmeye sevk ederek mutlu eder, ama “Padişahım çok yaşa” düzeyindeki övgüler, insanın eksiklerini görmesini engelleyerek, kendini düzeltmesini de perdeler.
Zaman zaman yanınızdakilere iltifat etmek, komplimanda bulunmak iyidir. Sürekli negatifleri dile getiren, yakınan, olumsuz konuşan pek sevilmez. İnsanın iltifata ihtiyacı vardır, uyarıcılara da.
İnsan kendini test etmeli, eksiklerini uygun zamanda, uygun ortamlarda dile getirenleri dikkate almalı. Her eleştiriyi reddetme yerine, acaba bu söylenen bende var mı, gerçekten doğru mu diyerek, kendini sigaya çekmeli, çekebilmeli.
Karşındakinde eleştirdiğin, yadırgadığın durum, “kendimde de var mı” diye durup düşünmeli. Böyle davrandığı zaman, kendi kusurlarını görerek, karşıdakini yadırgamaktan, yermekten, küçük görmekten vazgeçer. Böylece “ders vermekten” daha çok, “ders almaya”, kendini sorgulamaya, eksiklerini gidermeye odaklanır.
Bu biraz da insanın kendisini tanımasıyla alakalıdır. Onun için “Kendimi tanıdıkça başkasına ders vermekten vazgeçtim” dedim. En çok ders almaya muhtaç, yine insanın kendisi olduğuna kanaat getirdim.
Yunus’un deyimiyle, “İlim ilim bilmektir/ilim kendin bilmektir/ sen kendini bilmezsen/ya nice okumaktır”. İnsan öğrendikçe kendini bilir, kendini tanıdıkça, başkasını yadırgamaktan kaçınır, kaçınmalıdır.
Gönül almalı insan, gönül kırmamalı. “Bir kez gönül yıktın ise/Bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi/Elin yüzün yumaz değil”.
Kendimi tanımaya, ders almaya, dersi kendime vermeye devam edeceğim. Ya siz?