Şehirlerin kurtuluşu ne zamandan beri kutlanmaya başladı bilmiyorum ama her yıl 2 Martlar, Rize için müstesna günler olmuştur. İlk kutlamaya galiba 1965 yılında ilkokul 3’te iken katılmıştım. Aradan geçen 57 senede, Rize’den uzakta olduğum uzun zaman dahil her zaman 2 martlar benim için özeldi.
Gerçi bildim bileli kurtuluş günleri her yıl birbirini tekrar eden yavan bir törenlerle geçiştirilmeye çalışılır. Bir türlü farklı etkinliklerle zenginleştirilmez. Rize’den uzakta yaşamama rağmen önerebileceğim birçok etkinlik var. Ancak kim bakar kim dinler? Belki de bu yıl, geçen seneden daha sönük, yasak savma kabilinden geçiştirilmeye çalışılacak. Belki de biri daha çıkar, gene “Rize kurtarılmadı ki, kendi kendine kurtuldu” diyebilir.
Evet, 2 Mart 1918’den bu yana geçen 105 yılda Rize çok çok değişti. Bir iki sokaktan müteşekkil bir balıkçı kasabası iken, özellikle denizin doldurulmasıyla alabildiğine gelişip büyüdü. Bir zamanlar etekleri ak ak köpüklerle yalanan Turist Otel nerdeyse şehrin ortasında kaldı. İki cadde yüzlerce cadde ve sokağa evrildi. Şehir nüfusu hızla artarken, kış ayları nerdeyse çeyrek milyona ulaşmak üzere. Daha 50 yıl öncesine kadar tek tek sayılabilen binalar şimdi çok katlı apartman ormanları halinde her yana uzanıyor.
Üniversitesi, hava limanı, modern stadyumu ve geçen yıl giderilen çok önemli eksiği AVM’siyle oldukça büyük bir şehir artık.
Ancak ne yazık ki daha önceki yazılarımızda da değindiğimiz gibi bu gelişme plansız, modern ve sağlıklı bir şehircilikten uzak bir şekilde gerçekleşti. Her şeyden önce dolgu alanı yüksek katlı, denizden gelen rüzgârı kesen binalarla bir sur gibi yükselirken Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu kimsenin hatırına gelmedi. Doğu-batı yönünde ve tepelere doğru hormonlu bir şekilde genişleyen, park ve bahçelerden, kültür ve sanat yapılarından nasibini almamış, iğrü büğrü sokaklarıyla bir ucubeye döndü.
Bu arada dolgu alanlara koca hastane binaları ve özellikle sıvılaşma ve heyelan tehlikesinin bulunduğu Taşlıdere –Salarha ve Gündoğdu Vadileri’nde 15 kata kadar varabilen konutlar yapıldı yapılıyor.
Rizemizin bugünkü verilere göre aktif fay hatları üzerinde olmadığı bir gerçek. Ancak bilimin ilerlemesiyle yer kabuğu daha iyi incelendikçe yeni faylar ortaya çıkabiliyor. Bu saklı faylardan birinin Karadeniz’in içinden, kıyılara yakın geçmediğini nerden biliyoruz? Eğer böyle bir fay varsa ve belki de yüzlerce yıldır enerji biriktiriyorsa dolgu alanlarda ve vadi içlerinde bulunan yüksek katlı binalar tehlikede demektir.
Bu nedenle “Rize’de deprem olmaz” ezberine takılmayıp, tüm binalar yakından incelenmeli, sakat olanlar gerekirse yıkılıp yeniden yapılmalıdır. 105.Yılın bize yaptığı belki de en önemli uyarı budur!