İrfan COŞKUN
Köşe Yazarı
İrfan COŞKUN
 

ARAFAT’TAN MÜZDELİFE’YE DOĞRU

(Hicretin Rotasında-9)   Arafat vakfesini tamamlayıp, öğlen ve ikindiyi Arafat Meydanı’nda cem edip eda ettikten sonra, akşam gün batıncaya kadar ibadetle meşgul olur hacılar. Gün dolanıp, güneş battıktan sonra, Müzdelife’ye hareket edilir.  Biz de öyle yaptık, kafilemize ayrılan otobüslerle 8 km uzaklıktaki Müzdelife’ye doğru yola çıktık. Çok şeritli, çok sayıda otoyolun bulunduğu Arafat-Müzdelife arasındaki yolculuğumuzu çok rahat bir şekilde tamamladık. Zira geçmiş yıllarda, yolların yetersizliği ve aşırı kalabalık nedeniyle bu yollarda çile çekilir, izdiham yaşanırmış. Türk hacılarına ayrılan, Müzdelife-Mina sınırındaki çadırlara yerleştik. Sabit çadırlar, klimalı, çöl ortamında beş yıldızlı sayılabilir. Bize ayrılan çadırların Mina sınırında olması, yürüyerek devam edeceğimiz Mina yolculuğumuzu nispeten kolaylaştırdı.    Yatsı vaktinde akşam ve yatsı namazlarını cem edip, cemaatle eda ettikten sonra, ayağa kalkarak kafile başkanı Üzeyir Hocamızın güzel sesiyle yaptığı duaya  hep birlikte amin diyerek, Müzdelife vakfesini eda ediyoruz.  Önceki senelerde yaşanan izdiham ve çıkan çadır yangınlarında can kayıpları olmuş. Diyanetle giden Türk hacıları Müzdelife ve Mina’da konaklamıyor, bir süre kaldıktan sonra Arefe günü 24 00 ten itibaren, Cemarat’a (şeytan sembollerine atılan taşlar ve bu taşların atıldığı yerlere verilen ad) doğru, tekbirlerle kafile halinde yürümeye başlıyoruz. İnsan seli içerisinde, Grubu kaybetmemek için, Grup Başkanı Hocamız (Genç, yakışıklı ve kadife sesli) Mustafa Koca kardeşimizin taşıdığı flamayı takip ediyoruz. Daha önce topladığımız taşların 7 sini, “Bismillahi Allah’u Ekber, rağmen lişşeytan ve hizbihi” diyerek, halk arasında “Büyük şeytan” diye adlandırılan, Cemarat’a atmak üzere yürüyoruz. Zaman zaman tünellerden geçiyor, araç trafiğinin olmadığı, ışıklandırılmış genişçe asfalt yoldan ilerliyoruz. Tekerlekli sandalyeler, yürüyemeyen, yorulan, ayağı ağrıyan, hastalananlar için can simidi.  Müzdelife ve Mina, adeta bir çadır kenti andırıyor. Takriben 6-7 km kadar ihramlı bir şekilde yürüdükten sonra, Mina’ya ulaşıyoruz. Mina aynı zamanda kurbanların kesildiği yer. Yol üzerinde kapalı mekânlarda beslenen kurbanlıkları görüyoruz. Cemaratın bulunduğu alan, 8-10 katlı bina yüksekliğinde silindirik yapıların içerisinde yürüyen merdivenlerin bulunduğu, üç yüksek kattan oluşuyor. Her kata otoyol genişliğinde giren, U dönüşü yapıp dönen yollar var. Bir taraftan ilerliyor, şeytan taşlayıp öbür taraftan çıkıyorsunuz. Klima ve vantilatörlerle soğutuluyor. Şeytan sembolleri, üzeri dekoratif taşlarla döşeli, geniş, ovalimsi viyadük ayağı görüntüsünde. Uykusuzluk ve yorgunlukla ilk gördüğünüzde “Bu viyadük ayağını ne güzel yapmışlar” diye düşünebilirsiniz. Çevresi boşluk, attığınız taşlar aşağı doğru düşüyor.   Şeytanı bu beton direkler zannedenler aldananlardır. Sembollerle örülü haccın bu aşamasında da, sembolik şeytanla karşı karşıya olduğunuzu, asıl taşlanması gerekenin içi(mn)izdeki vesveseler olduğunu unutmamalısınız.     İlk taşları “Büyük Cemarat” (şeytan) diye adlandırılan sembole fırlatıyoruz. Bayramın birinci günü yapılacak vazifeler tamam. Saat 01 30-02 00 sularında otele doğru yürümeye devam ediyoruz. Gece geç saatlerde (Sabah erken saatlerde) otele ulaşıyoruz.    Tıraş olduktan sonra bir kısım ihram yasakları sona erse de, devam edenleri var. Hac yolculuğu devam ediyor. Kısa bir dinlenmeden sonra, haccın farzlarından olan tavafı yapmak üzere tekrar Kâbe yoluna revan oluyoruz. Şeytan taşlamaya, yürüyerek, trenle, otobüsle, özel araçla, golf arabalarıyla gidenler görürsünüz. Hatta Cemarat kulelerinin tepesine inen helikopter bile görebilirsiniz. Üst katlardaysanız, Müzdelife’ye ve Kâbe’ye doğru akan insan selini bir süre gözlemenizi öneririz. İnsanın içinde, bir an evvel hac vecibelerini tamamlayıp manevi mesuliyetten kurtulma arzusu depreşiyor. Temettü haccına niyet edenler, daha önce umre yaptığı için, tavaf ve say için tecrübeli sayılır. Yalın ayak, baş açık, kefen giymiş müminler, akın akın haccın tavafı için Kâbe’ye doğru akıyor. Tavafı, Metaf alanında yapma fırsatı buluyoruz. Makam-ı İbrahim’e yakın bir yerde, tavaf namazını kıldıktan sonra, (fiziki olarak yorulsak da), manevi olarak kendimizi biraz daha rahatlamış hissediyoruz. Haccın farz olan vecibeleri tamamlanmış oluyor. Metaf alanının kenarında bir süre soluklanıp, say için Safa tepesine çıkıyoruz. Adeta manevi bir maratonun son aşamasındasınız. Omzumuzda  görünmeyen ağır bir yük. Safa ve Merve arasında yaklaşık 5 km tutan “Say” yürüyüşünü tamamlıyoruz.   Bu arada Mescid-i Haram’ın  minarelerinden  sabah ezanı duyuluyor. Bu ortak mesaja kayıtsız kalmıyor, namazı Mescid-i Haram’da eda edip, otele kadar dizlerimizin dayanması için dua ediyoruz. Boşuna demiyorlar, “Hacca genç yaşta gideceksin” diye, evet hacca genç gideceksin, mezara gitmen yaklaştığını zannettiğin zaman değil. Gençlik güzel, hacda genç olmak, çok  daha güzel bir şey. Bayramın ikinci ve üçüncü günleri şeytan taşlamanın dışında vazifeler tamam. İkinci ve üçüncü gün akşam, (serin olsun diye) küçük, orta ve büyük şeytanlara 7 şer taş daha atıp, haccınızı tamamlıyorsunuz. Allah arzulayanlara nasip etsin. Mina’da kesilecek kurbanlarınızı vekaleten  Diyanet organize ediyor. Arefe günü Cuma’ya rastladığı için, cuma ve bayram namazı kılınmıyor.  Zira,  veda haccında Hz.Peygamberimiz de öyle yapmış.   Mekke Sokaklarında dolaşmaya, gözlemlemeye devam edeceğiz. Şimdilik kalın sağlıcakla.
Ekleme Tarihi: 14 Ağustos 2022 - Pazar

ARAFAT’TAN MÜZDELİFE’YE DOĞRU

(Hicretin Rotasında-9)
 
Arafat vakfesini tamamlayıp, öğlen ve ikindiyi Arafat Meydanı’nda cem edip eda ettikten sonra, akşam gün batıncaya kadar ibadetle meşgul olur hacılar. Gün dolanıp, güneş battıktan sonra, Müzdelife’ye hareket edilir. 

Biz de öyle yaptık, kafilemize ayrılan otobüslerle 8 km uzaklıktaki Müzdelife’ye doğru yola çıktık. Çok şeritli, çok sayıda otoyolun bulunduğu Arafat-Müzdelife arasındaki yolculuğumuzu çok rahat bir şekilde tamamladık. Zira geçmiş yıllarda, yolların yetersizliği ve aşırı kalabalık nedeniyle bu yollarda çile çekilir, izdiham yaşanırmış.

Türk hacılarına ayrılan, Müzdelife-Mina sınırındaki çadırlara yerleştik. Sabit çadırlar, klimalı, çöl ortamında beş yıldızlı sayılabilir. Bize ayrılan çadırların Mina sınırında olması, yürüyerek devam edeceğimiz Mina yolculuğumuzu nispeten kolaylaştırdı. 
 
Yatsı vaktinde akşam ve yatsı namazlarını cem edip, cemaatle eda ettikten sonra, ayağa kalkarak kafile başkanı Üzeyir Hocamızın güzel sesiyle yaptığı duaya  hep birlikte amin diyerek, Müzdelife vakfesini eda ediyoruz. 

Önceki senelerde yaşanan izdiham ve çıkan çadır yangınlarında can kayıpları olmuş. Diyanetle giden Türk hacıları Müzdelife ve Mina’da konaklamıyor, bir süre kaldıktan sonra Arefe günü 24 00 ten itibaren, Cemarat’a (şeytan sembollerine atılan taşlar ve bu taşların atıldığı yerlere verilen ad) doğru, tekbirlerle kafile halinde yürümeye başlıyoruz. İnsan seli içerisinde, Grubu kaybetmemek için, Grup Başkanı Hocamız (Genç, yakışıklı ve kadife sesli) Mustafa Koca kardeşimizin taşıdığı flamayı takip ediyoruz.

Daha önce topladığımız taşların 7 sini, “Bismillahi Allah’u Ekber, rağmen lişşeytan ve hizbihi” diyerek, halk arasında “Büyük şeytan” diye adlandırılan, Cemarat’a atmak üzere yürüyoruz. Zaman zaman tünellerden geçiyor, araç trafiğinin olmadığı, ışıklandırılmış genişçe asfalt yoldan ilerliyoruz. Tekerlekli sandalyeler, yürüyemeyen, yorulan, ayağı ağrıyan, hastalananlar için can simidi. 

Müzdelife ve Mina, adeta bir çadır kenti andırıyor. Takriben 6-7 km kadar ihramlı bir şekilde yürüdükten sonra, Mina’ya ulaşıyoruz. Mina aynı zamanda kurbanların kesildiği yer. Yol üzerinde kapalı mekânlarda beslenen kurbanlıkları görüyoruz.

Cemaratın bulunduğu alan, 8-10 katlı bina yüksekliğinde silindirik yapıların içerisinde yürüyen merdivenlerin bulunduğu, üç yüksek kattan oluşuyor. Her kata otoyol genişliğinde giren, U dönüşü yapıp dönen yollar var. Bir taraftan ilerliyor, şeytan taşlayıp öbür taraftan çıkıyorsunuz. Klima ve vantilatörlerle soğutuluyor.

Şeytan sembolleri, üzeri dekoratif taşlarla döşeli, geniş, ovalimsi viyadük ayağı görüntüsünde. Uykusuzluk ve yorgunlukla ilk gördüğünüzde “Bu viyadük ayağını ne güzel yapmışlar” diye düşünebilirsiniz. Çevresi boşluk, attığınız taşlar aşağı doğru düşüyor.
 
Şeytanı bu beton direkler zannedenler aldananlardır. Sembollerle örülü haccın bu aşamasında da, sembolik şeytanla karşı karşıya olduğunuzu, asıl taşlanması gerekenin içi(mn)izdeki vesveseler olduğunu unutmamalısınız. 
  
İlk taşları “Büyük Cemarat” (şeytan) diye adlandırılan sembole fırlatıyoruz. Bayramın birinci günü yapılacak vazifeler tamam. Saat 01 30-02 00 sularında otele doğru yürümeye devam ediyoruz. Gece geç saatlerde (Sabah erken saatlerde) otele ulaşıyoruz. 
 
Tıraş olduktan sonra bir kısım ihram yasakları sona erse de, devam edenleri var. Hac yolculuğu devam ediyor. Kısa bir dinlenmeden sonra, haccın farzlarından olan tavafı yapmak üzere tekrar Kâbe yoluna revan oluyoruz.

Şeytan taşlamaya, yürüyerek, trenle, otobüsle, özel araçla, golf arabalarıyla gidenler görürsünüz. Hatta Cemarat kulelerinin tepesine inen helikopter bile görebilirsiniz. Üst katlardaysanız, Müzdelife’ye ve Kâbe’ye doğru akan insan selini bir süre gözlemenizi öneririz.
İnsanın içinde, bir an evvel hac vecibelerini tamamlayıp manevi mesuliyetten kurtulma arzusu depreşiyor. Temettü haccına niyet edenler, daha önce umre yaptığı için, tavaf ve say için tecrübeli sayılır.

Yalın ayak, baş açık, kefen giymiş müminler, akın akın haccın tavafı için Kâbe’ye doğru akıyor. Tavafı, Metaf alanında yapma fırsatı buluyoruz. Makam-ı İbrahim’e yakın bir yerde, tavaf namazını kıldıktan sonra, (fiziki olarak yorulsak da), manevi olarak kendimizi biraz daha rahatlamış hissediyoruz. Haccın farz olan vecibeleri tamamlanmış oluyor.

Metaf alanının kenarında bir süre soluklanıp, say için Safa tepesine çıkıyoruz. Adeta manevi bir maratonun son aşamasındasınız. Omzumuzda  görünmeyen ağır bir yük. Safa ve Merve arasında yaklaşık 5 km tutan “Say” yürüyüşünü tamamlıyoruz.  

Bu arada Mescid-i Haram’ın  minarelerinden  sabah ezanı duyuluyor. Bu ortak mesaja kayıtsız kalmıyor, namazı Mescid-i Haram’da eda edip, otele kadar dizlerimizin dayanması için dua ediyoruz. Boşuna demiyorlar, “Hacca genç yaşta gideceksin” diye, evet hacca genç gideceksin, mezara gitmen yaklaştığını zannettiğin zaman değil. Gençlik güzel, hacda genç olmak, çok  daha güzel bir şey.
Bayramın ikinci ve üçüncü günleri şeytan taşlamanın dışında vazifeler tamam. İkinci ve üçüncü gün akşam, (serin olsun diye) küçük, orta ve büyük şeytanlara 7 şer taş daha atıp, haccınızı tamamlıyorsunuz. Allah arzulayanlara nasip etsin.

Mina’da kesilecek kurbanlarınızı vekaleten  Diyanet organize ediyor. Arefe günü Cuma’ya rastladığı için, cuma ve bayram namazı kılınmıyor.  Zira,  veda haccında Hz.Peygamberimiz de öyle yapmış.
 
Mekke Sokaklarında dolaşmaya, gözlemlemeye devam edeceğiz. Şimdilik kalın sağlıcakla.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi