(Hicretin Rotasında-8)
İnsanın bir takım ön yargıları olabilir, birçoğumuzda da mevcüttür. Şunlar böyle, bunlar şöyle diye, işin esasını bilmeden, araştırmadan, doğrulamadan, bir kısım insanları, milletleri yadırgamak, aşağılamak, hor görmek, insani bir davranış olamaz.
Zaman zaman, empati yaparak, kendi kusurlarımızı görmeyi başardığımız oranda, yadırgamaktan uzaklaşıp kusurlarımıza, günahlarımıza odaklanırsak, “Bunlar bizde de var, hatta fazlası var” diyerek, karşımızdakilerin eksikliklerini hoş görmeyi başarıp, güzel yönlerini öne çıkarabiliriz.
Bizimkilerden başkasının binmediği servis otobüslerinde, bizimkilerden başkasının konaklamadığı otellerde gördüklerimiz, şahit olduklarımız bize yeter, artar bile.
“Karışma” nasıl karışmayayım. “Bana ne, neme lazım” diyelim, öyle mi? Diyemem, dememeliyiz, dememelisiniz.
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin, şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin, diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir”
Hadisi şerifini nereye koyacağız. Biz birbirimizi güzellikle uyarmadıkça, ikaz etmedikçe “Karanlıklar nasıl çıkar aydınlığa”. “Sabrı, Hakkı tavsiye” etmeyelim mi?
Notlarıma “Kirletme” başlığını attığım vakit gördüm ki, Diyanet görevlileri otelin her köşesine yazmış “Kirletme” demek ki aklın yolu bir. Bakmak yetmez, görmek lazım, bilmek yetmez, uygulamak lazım.
“Kirletme!”
Harem Bölgesinde hemen her yerde sık aralıklarla konulmuş çöp kutuları mevcut, ayrıca çoğunluğunu Bangladeşlilerin oluşturduğu, iş elbisesi giymiş, elinde çöp poşetiyle dolaşan, “Çöpünü bana ver” diye adeta yalvaran, yanından geçerken size selam veren, çöpünüzü elindeki poşete bıraktığınızda, “Allah razı olsun” diyen görevlilerle dolu. Yere atma kardeşim, kirletme! Hiç olmazsa Harem Bölgesini, Arafat’ı, Nur Dağını, Hıra Mağarasını kirletme!
Medine Mekke yolunda mola verdiğimiz bir tesisin önünde, ayağımdaki sandaleti delip, ayağıma batan kıymığın bana söylediği “Fazla konuşma, boş konuşma, nerede olduğunun, nereye gittiğinin farkında ol” ikazını aldıktan sonra, daha da hassaslaştık.
Arafat’ta bıraktığımız artıklar, çöpler, boş şişeler, manevi olarak aldıklarımızdan, almamız gerekenden çok daha fazla olduğundan korkuyorum. Arafat’ı kirlettik, evet evet, Arafat’ı kirlettik.
O kadar çok ikram var ki, atıkları dağları aştı. Adeta yemekten, içmekten vakit bulup, o manevi atmosferi solumaya zaman bulamadık desem yeridir. O kadar zor ki yaşamak, o kadar zor ki anlamak, idrak etmek. İşte bundandır, haccı hakkıyla eda etmenin zorluğu, varlıktan, konfordan yanı. Bütün bunlardan beri olup, o manevi atmosferi yaşayanlara, yaşatanlara, soluyanlara selam olsun.
Arafat’ta yere çöp atacaksan, gitme kardeşim, Harem Bölgesini kirleteceksen, gitme! Vahyin ilk irtibatının gerçekleştiği, Cebrail A.S. mın Peygamber efendimize göründüğü, Peygamberimiz (s.a.s) mın kuru ekmeği katık yaparak inzivaya çekildiği, Nur Dağı’nı, Hira Mağarasını kirleteceksen, gitme kardeşim.
O mübarek yere, tehlikeli oldukça dik, tehlikelerle dolu patikadan, 42 derece sıcakta, bin bir zorluğa katlanarak çıkıyorsun, ne güzel. İçtiğin suyun şişesini o kayalıklara atacaksan çıkma o kutlu dağa kardeşim, inziva yolunu, mekanını kirletme kardeşim. Peygamber kokusunun sindiği o yerleri koru, temiz tut, belki o zaman bir anlamı olur akıttığın terlerin.
Sıradan bir doğa yürüyüşünde bile, çöpünü yere atmayan bizler, o mübarek beldeleri kirletiyoruz ne yazık ki. Dolu olarak taşıdığın su şişesi boşalınca, ezip çantana koy, yere atma, etrafa savurma. “Herkes atmış, ben de atayım” deme. Bir yaprağı bile koparmanın ihram yasağı sayıldığı bu kutlu beldelerde, kirletmeyi hangi ahlak kuralına, hangi örfe dayandırıyorsun.
Bizde yağmur temizliyor sokakları, aylarca, yıllarca yağmur damlası inmeyen o sokakları, alanları, caddeleri hangi yağmur yıkayacak, senin-benim-onun kirinden.
En çok dikkat edilecek konu bu. İhram yasaklarına girer mi bilmem. Hac ve umreye gideceklere en çok telkin edilecek konu bu bence. “Kirletme!”.
Kirletme!
Gelecek yazıda, Arafat’tan Müzdelife yoluna ram olacağız.