“Bana doğayı anlat deseler,
Derdim ki;
Cömert, üretken
Bunca yağmaya, talana rağmen
Canlının yurdu olan…
Türkiye’nin turizm başkenti olan Bodrum’dayım. Bodrum gerçekten de turizm başkenti olabilmeyi hak ediyor. Ancak sahip olduğu güzellikler dolayısıyla hiç de hak etmediği şeyler yaşıyor.
Bodrum çok dertli. Çünkü yağmadan, talandan çokça payını alıyor!
Bodrum çok dertli. Çünkü kazanmanın aracı haline getirilmenin bedelini her yıl biraz daha betonlaşarak ödemek zorunda bırakılıyor.
Bodrum çok dertli. Çünkü çevreyi koruma bilincinden yoksun insanların müdahaleleriyle kirlenmesini sürdürüyor.
Bodrum çok dertli. Çünkü sağlık kurumları bakımından ciddi sıkıntıları bulunuyor. Bodrum’da bulunan Devlet Hastanesi ihtiyacı karşılamaya yetmiyor. Kışın 200 binin üzerinde vatandaşın yaşadığı ilçede yazın nüfus bir milyonu geçiyor.
Bodrum Devlet Hastanesi inşaatına; 2012 yılında hayırsever bir vatandaşın bağışladığı arsada başlanmış, kaba inşaat 2017 yılında bitmiş, ancak ne olmuşsa o tarihten sonra inşaata çivi çakılmamış… Oysa inşaatın 2019’da bitirilmesi gerekiyordu.
Bodrum çok dertli. Çünkü ciddi alt yapı sorunları var. Bu bağlamda Bodrum Belediyesi alt yapı çalışmalarına başlamış görünüyor. Umarım kısa sürede bu çalışmalar tamamlanır ve Bodrum’da yaşayan vatandaşlar vidanjörle fosseptik çukuru boşaltmaktan kurtulur.
Günümüzde sık sık dillendirilen ‘doğal yaşam’ olgusunun içinde de ticaret ve kazanmak var. Günümüz dünyası insanı doğal yaşamdan o denli koparmış ki, insan istese de doğal yaşama uyum sağlayamaz olmuş…
Bodrum’da halen bakir kalabilmiş koylar mevcut. Bitez Limanının bitiminden itibaren 15 dakikalık bir yürüyüşle ilk bakir koyla buluşursunuz. Bir buçuk saatlik bir yürüyüş sizi Akvaryum konuna ulaştırır. Bu yürüyüşle ormanla sahilin kucaklaşmasını doyasıya yaşarsınız. Ancak karayolu olmayan bu koylarda bile sürüklenerek gelen kirlilikle karşılaşırsınız. En acısı da çok az sayıda insanın ulaşabildiği bu koylara atılan çöplerin varlığıdır.
Dönüş yolunda üç atlı genç adamla karşılaştık. Selamlaştık, biraz sohbet ettik. Akvaryum koyuna yakın bir yerde yaşadıklarını ve keçi çiftliklerinin olduğunu söylediler. Halen doğanın kucağında ve onunla bütünleşerek yaşayan birilerinin olması sevindiriciydi. Ancak halen acımasızca katledilen cennet koylara da tanık olduk. Örneğin türkülere konu olan “Aspat” koyunun neredeyse yarısını kaplayan büyüklükte bir otel inşaatının o koyda oluşturduğu kirlilik ruhumuzu üşüttü.
Bir yanda doğal kalabilmeye direnen, bir yanda almaya odaklı doymak bilmeyen ve bu uğurda yasak tanımayan; dur durak bilmeyen insan!
“Bana insanı anlat deseler,
Derdim ki;
İşlenmiş, başkalaşmış, kirlenmiş;
Ve hızla sonuna koşan…”
Çağımız teknoloji çağı. Ne yazık ki dünyayı icatlarla, teknolojiyle değiştirebileceğini düşünenler var. Eğer gerçekten insanlık için huzurlu bir dünya isteniyorsa, önce bireysellikten vazgeçip bütünü görebilmek gerekmektedir. İnsanlık ilkel bir duygu olan bireysel kazanmayı, toplumsal kazanma anlayışına dönüştürebilmelidir.
Bu koşullarda yaşadığımız salgının bizleri şaşırtmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bozulmuş doğal dengede yaşadıklarımız az bile!
Peki, çözüm ne?
Eğitim, eğitim, eğitim…
Nasıl bir eğitim?
Virüsleri, salgınları çağıran değil, insanın doğa ile birlikte varlığını sürdürebileceği gerçeğini önceleyen; bilimi ve teknolojiyi insanın yararına dönüştürmeyi başarabilen, doğadan ve yaşamdan koparılmamış bir eğitim.
Sağlıkla kalın.