Öğretmenim! Şayet kalbimin derinliklerinden gelen hislerimi sana lâyık bir şekilde dile getiremediysem telaşımdandır.
Sadece bir günde sana dair bütün kelamlar kaleme nasıl dönüştürülebilir ki bunu bilememenin kaygısını taşıyorum.
Yorgun cümleleri sırtlayan onca söz söyleyenlerin arasından hakikati dillendirmememin hüznüyle “ belki bir sonraki kasımda…” diyerek avutuyorum kendimi; kendi başımla ve yapayalnız cümlelerin yanı başında…
Anlatamıyorsam seni, sana yüreğimde beslediğim duygularımı yazıya dökemediğimdendir öğretmenim.
Bahar tazeliğinde sakladığım duygularımı kılıfından çıkaramayışımdandır öğretmenim.
Avuçlarıma döktüğüm dualarımı “kasımın yirmi dördünde” zikretsem de seni yine de olmuyor, yeterli gelmiyor öğretmenim.
Öğretmenim, nasıl ifade edilsin ki birkaç kelimeye nasıl sığdırılırsın ki…
Evet, yazabildiğim kadar…
Kalbimdeki varlığınla, yüreğimdeki bütün canlılığınla seni yazmaya başlıyorum sevgili öğretmenim.
Soğuk bir kasım gecesinde sevgine dair bildik kelimeleri hep hatırlıyorum. Ve sana dair bir tek cümle bile yetiyor içimi ısıtmaya… Her nefesin, gülümsemem için güç veriyor bana…
Sevgili öğretmenim!
Zembereği kırılmış zamanın aralığında hayallerim bir bir sönmeye yüz tuttuğunda sende ümidimi tazelerim.
Yağmurda ıslanan dudaklarımda; dualarınla seni “ öğretmenim …” diye yudum yudum sayıklarım…
Aydınlık yarınlara çıkan tüm yollar arsız dikenlerle çevrilse de, bir kenarı uçurum, hava puslu olsa da, yalın ayak yürürken yollarda ayaklarımın kan revan içinde kalacağını bilsem bile, dikenlere aldırmadan yine de yürürüm ışığında öğretmenim. Aldırmam engellere. Varlığını umursamam ikiyüzlü riyakârların…
Çünkü her şeye inat ılık mevsimlerin koynunda sakladığım rüzgârınla üşüyen bedenimi ısıtacağından eminim.
Karakışlarda güneş bildiğim yüzünle ve zifiri karanlıkta aydınlığa sımsıkı tutunmamı sağlayan meşalenle aydınlık yarınlara kavuşacağımdan eminim öğretmenim.
Sen varsın diye öğretmenim;
Asla başımı öne eğeceğim niteliksiz bir hayatın kuklası olmadım.
Cehâletin kelepçesini prangalı bir hayata razı gelmedim.
Kimi zaman yetim kalmış bir çocuk gibi çaresizliğime ağlasam da, fırtınalı günlerde yalnızlıkla boğuşsam da yine de yarına dair ümitlerim kaldıysa senin sayendedir öğretmenim.
Bil ki öğretmenim;
Varlığın sayesinde önüme tutuşturulan kor ateşe göğüs gerdim. Bir hiç uğruna çıkartılan yangınları kirpiklerimdeki ıslak damlalarla közledim öğretmenim.
Sahi öğretmenim, Sen olmasaydın ne yapardım?
Yüreğimde yarınlarımıza dair asılı duran umut dolu duygularımı çıplak dudaklarımla nasıl anlatabilirdim.
Direndiğim, savaştığım cehâletin dalgalarından kurtulup sahile sapasağlam nasıl varabilirdim.
Hayat denen uçsuz bucaksız yolda benim yol arkadaşım olmasaydın, bana yön vermeseydin ben nasıl yolumu bulup menzile yürüyebilirdim.
Hayata gözlerimi açtığımda bana ninniler öğretmeseydin bu gün nasıl türküler mırıldanabilirdim?
Minicik körpe beyinleri nasıl hep zinde tutabilirdim?
Ülkemin eşsiz coğrafyasında güneşin sıcaklığını nasıl hissedebilirdim? Aldığım her nefesi hayata dair nasıl anlamlı kılabilirdim?
Gökyüzündeki kuşların, yamacın yüzündeki arıların, uçsuz bucaksız yemyeşil ovalardaki çiçeklerin ebedi gizemini nasıl öğrenebilirdim ki öğretmenim?..
Haklı davamız uğruna dimdik durup savaşmayı nasıl başarabilirdim?
Kalemin kâğıdın ölümsüz hikâyelerini nasıl yazabilirdim?
Adın öğretmenim!
Andın öğretmenim!
Harcın öğretmenim!
Canım öğretmenim!
Hayat, ömür defterine yazılanların bir kibrit çakıp kül edilecek kadar basit ve duvarda asılı bir takvimden günbegün düşen yaprak gibi, ağladığında yüreğine gömülü bir hüzün gibi, yağdığında toprağında yavaş yavaş eriyen kar gibi değilsin öğretmenim…
Canım öğretmenim!
Yüreğimde sakladığım kalbimin derinliklerinde bahar tazeliğinde tüten hislerimi bir yudum anlatabildiysem ne mutlu bana…
Ne mutlu bana; sevdana dair bildik kelimeleri bugün birer birer sıralayabildiysem… Ve sonbaharın yirmi dördünde üşümüyorsam;
Ne mutlu bana!