“Biz böyle değildik…” diyenlere dönüp bakın!
Ne dediklerinden ziyade niye söylediklerini bir düşünün.
Sözün gerçek sahibi kendileriymiş gibi soluk soluğa “eskiyi” hatırlatanlara kulak kesildiğimizde;
Vay be! Ne günler varmıştı diye iç çeker,
Eyvah! Deyip hüzünlenir, dizlerimizi döver dururuz.
Bir gerçek var ki “Böyle değildik…” sözünün yüreğimizdeki tesiri; alıp götürür bizi hüznün kıyısına…
“Eskiler” ne de güzel ömür sürmüşler duygusuna kapılıp efkârlanırız.
“Eskiyi” hatırlatıp hüzünlenmemize neden olanların gözlerinin içine bakmak ve niyetlerini sorgulamak nedense hiç aklımıza gelmez.
“Bizden öncekiler böyle değildi” diyenlerin bu sözüne dikkat kesilmemizi isteyenler neyi amaçlamaktadırlar?
Geçmişi dolu dolu yaşayıp, hayatı doya doya soluyanların kıvamını bugün niçin tutturamıyoruz?
Atalarımız da, kendilerinde bir önceki kuşağı hatırlayıp “biz böyle değildik…” deyip durmuşlar mıdır?
İşin ustasını; “bizim ormanın ağacındandır” diye “kütüğe” şekil vermeye zorlamışlar mıdır?
İçimizdekilerden boyu postu en yerinde olanı “budur” diyerek “olmamışı” başköşeye oturtmuşlar mıdır?
Kitap yüklü merkebi “ilim irfan sahibi” olarak görmüşler midir?
Ederi beş para etmeyene “değer” yüklemeye kalkmışlar mıdır?
İnsan numarası yapana “iyi” muamelesi yapmışlar mıdır?
Adeta Çin malı gibi kalitesi düşük, insanî vasfı yitirmiş duruma neyin sebep olduğunu düşünmeyip, ıslarla geçmişi dillendirenler ne samimidir ne de sahicidir. Gösterişin, görünürlüğün, caka s/atmanın peşindedirler.
Böylesi değildik… diyerek geri getiremeyiz kaybettiklerimizi.
Böyle değildik… diyerek umduklarımıza kavuşmamız da mümkün değildir.
Buraya nasıl saptık. Yol bizi menzile getireceği apaçık ortadayken insanlık meselemizden hangi ara uzaklaştık?
Bizi önce hedeften saptıran sonrasında da yolun dışına iten şey neydi?
Ne oldu?
İç çekerek, vahlanarak dizleri dövmeyle sorulara cevap bulunamayacak.
Birer birer kaybedilenler kendiliğinden geri de gelmeyecek.
Geçmişe imrenip yüceltirken o dönemdeki yaşam kalitesini bu güne taşıyamadıktan sonra “Ne oldu?” demenin anlamı yoktur.
Günümüzde “nerede o eski insanlar” deyip bu çağın insanının geçmişe nazaran daha kalitesiz diyerek gereksiz yere “aklı yormamak” gerekir.
O insanlar zaten başarırdı düşüncesine sığınıp, bu devrin insanının tutumunu masumlaştırmamak, yanlışlarına kılıf bulmamak gerekir.
Olmamışa olmuş, doymamışa karnı aç muamelesi yapmamak gerekir.
Geçmişi değerli kılan şey; o dönemin insanının hayata yüklediği anlam ve değerden başka bir şey değildi.
“İnsan için yaşam değil, yaşam için insan” inancına sahip olmalarıydı.
Yıllarca, insan için yaşam düşüncesiyle ömür sürenlerin bugüne dair, olan bitenle ilgili söylediklerinin kıymeti yoktur.
Bu kişiler, “o dönemde hayat böyle yaşanırdı, şimdilerde ise onlar gibi yaşamak mümkün değildir” diyerek mevcut duruma kılıf uydurma niyetindedirler.
Bitti, bitirildi yekûn.
Tükendi, tüketildi tüm birikimler.
Toparlanmadan toplanmadan, ayağa kalkma gayretini göstermeden başarılmadı, başarılamayacaktır.
Yüreğe değil de sadece kulağa değen sözlerle düzelmeyecek, düzeltilemeyecektir.
“ Biz böyle değildik” sözünü dillendirmeyle eskilerin insanı gibi olunmayacak, olunamayacaktır.
Olmak, niyeti gerektirir.
Olmak, gayret gerektirir.
Olmak, samimiyet gerektirir.
Olmak, vefa gerektirir, sadakat gerektirir.
Olmak, insan olmayı gerektirir.
Mademki endişe var.
Mademki düş önümüze, menzile gidecek yol da açık deniliyor.
Öyleyse.
Bırakılsın kestirme yol tarifleri.
Bırakılsın mazeret uydurup, kılıf uydurma yöntemleri.
Önemsenmesin “Biz böyle değildik…” diyenlerin gelişi güzel sözleri.