AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Rize Gülbahar Mahallesinde 90'lı yıllarda yat limanı olarak planlanıp mendirek yapılan, sonraları işlevsiz kalan, uygun olmayan dolgu malzemesi ile yapıldığı için deniz suyunun eritip yuttuğu mendireğin olduğu yerde denizi dolduracaklarını, böylece kazanılacak 220 dönüm arazi üzerine 800 yataklı şehir hastanesini -burası çok önemli- "öyle yap-işlet şeklinde değil, milli bütçeden" yapacaklarını duyurdu.
Çünkü, Yazıcı'nın içinde bulunduğu idari mekanizma, denize öyle eriyen taşlar dökmezdi, Yazıcı ve arkadaşları milletin parasının o şekilde çar çur edilmeyeceğinin garantisiydi, çünkü onlar inşaatın ustasıydı!
İş makinelerinin çalışmasını tiyatro gibi, romantik bir film izler gibi seyreden, bundan derin bir haz duyan memleket insanlarına verilebilecek en güzel vaat inşaat yapmak olacaktır elbette. Bütün varlığını inşaata adayan, betonla yatıp betonla kalkan bir yönetim anlayışına sahip olan Yazıcı ve ortaklarından bundan daha fazlasını istemek büyük bir haksızlık olur, farkındayım. Kaliteli sağlık hizmeti, kaliteli eğitim, kaliteli din hizmeti, tarım ve hayvancılığın geliştirilmesi, adalet, toplumsal barışın tesis edilmesi, kamu yönetiminde liyakat, refahın yükseltilmesi ve daha pek çok alanda ihtiyaç duyulan hizmetlere gerek yok; inşaat yapalım, o bize yeter!
Sayın Yazıcı, hastane yapacaklarını duyurduğu açıklamasında "şöyle kaliteli sağlık hizmeti verilecek, hastanemiz şu alanda ihtisaslaşıp dünyada şu hastalıktan muzdarip şu kadar insanın sağlığına kavuşturulacağı dünyanın önde gelen sağlık tesislerinden biri olacak" demiyor, diyemiyor. Varsa yoksa inşaat; şöyle dolgu yapacağız, böyle bina dikeceğiz. Yeni hastanenin gerekliliğini anlatırken, mevcut hastanenin hastane vasfı taşımadığını, kaliteli sağlık hizmeti verebilecek fiziki yapıya sahip olmadığını ifade eden Hayati Yazıcı, 13-14 yıl önce açılan hastanenin neden kaliteli sağlık hizmeti verebilecek 'fiziğe' sahip olmadığını söylemiyor. Buraya harcanan milyonlarca lira paranın neden çar çur edildiğini anlatmıyor, yapımı düşünülen yeni binanın da 10 yıl sonra hastane vasfı taşımayacağının garantisi var mı yok mu, onu da söylemiyor. Çünkü hazinenin fonlaması gereken müteahhitler iş bekliyor.
Yazıcı, "milli bütçeden yapılacak" derken, satır arasında verdiği mesaj şu:
"Endişe etmeyin, daha önce yapılan ve işletmeye açılan şehir hastaneleri, yollar, köprüler vd. gibi Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle yapılmıştı, bunlara 25 yıl hasta ve hizmet garantisi verilmişti, ihtilaf halinde ülkenin bağımsızlığının teminatı ve göstergesi olan Türkiye Mahkemeleri yerine Londra Mahkemeleri yetkili kılınmıştı. Buralardaki yapım ve hizmet alım sözleşmeleri ile kamu zarara uğratılmıştı. İçiniz rahat olsun, Rize şehir hastanesi KÖİ modeliyle yapılmayacak, milli bütçeden yapılacak."
Peki Sayın Yazıcı, çok değil daha birkaç yıl önce bu sözleşmeleri yapan sizler değil misiniz? Üstelik, bu konuda soru sorulmasına da "ticari sır" diye cevap veren bakanlar sizin bakanlarınız değil mi?
Devlette devamlılık yok mu?
Milletin parasını mendirek yapılacak diye denize dökenler hakkında bir işlem yapıldı mı?
13 yıl sonra sağlık hizmeti verebilecek fiziki yapıya sahip olmayan hastanenin yapımı ile kamu ne kadar zarara uğratıldı? Bunun müsebbiblerinden hesap sordunuz mu?
Mevcut hastanelerde yeterli sayıda doktor, hemşire, sağlık teknisyeni, laborant vs. görevlendiremiyorken, bu alanlarda onlarca eksik varken, yeni yapılacak hastanede bu eksiklikleri giderebilecek misiniz?
Yoksa bu soruları soranları vatan haini olmakla, Rize'ye yatırım yapılmasını engellemeye çalışmakla suçlamayı mı düşünüyorsunuz?
90'larda mendirek adı altında Hazine'yi boşaltanlarla, 2000'lerde hastane adı altında Hazine'ye musallat olanlar arasındaki fark nedir? Eriyen taşları mendirek inşaatına taşıyan, döken müteahhitler değil midir, bugün yapılan hastanelerin hafriyatını, inşaatını yapanlar?