Ergenekon kumpasıyla tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanmıştı.
Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ savunmasında; “Ben terörist değilim, TSK da terör örgütü değildir.” demişti. Bu çok yanlış bir savunmaydı bana göre. Çünkü TSK ve onun komutanının terörle yan yana getirilmesi karşısındaki kendini savunma ve aklama çabası olmamalı, sözle de olsa bir saldırı olmalıydı. Çünkü yargı teröristlerin elindeydi ve vatanseverleri tutuklamak için sudan bahaneler yeterliydi.
Şimdi de ABD Başkanı Joe Biden’in 1915 olaylarıyla ilgili soykırım ifadesini kullanması üzerine, gerek resmi kurumların gerekse vatandaşların: “Biz soykırım yapmadık. Türkler soykırım yapmaz.” şeklindeki açıklamalar dünya kamuoyuna karşı bir savunma ve kendini aklama telaşı olarak algılanıyor. “Ben soykırım yapmadım.” diyerek Türk Milleti ile soykırım ifadelerini yan yana kullanmak dahi millete bir hakarettir.
Çünkü tarih boyunca Türklerin yaşadığı coğrafya, özellikle de Anadolu birçok mazlum millete kapılarını açmış, onları bağrına basmıştır. Savaşlar ve baskılar yüzünden Suriye’den, Irak’tan, Kafkaslardan, Balkanlardan hatta Avrupa’dan kaçanların sığınma yeri Anadolu olmuştur.
Batılı tarihçiler, araştırmacılar 1915 olaylarının bir soykırım olmadığını aslında çok iyi biliyor. Vicdanlı birkaç tarihçi dışında doğruları dünya kamuoyuyla bilerek paylaşmıyorlar. Türklere karşı kullanabilecekleri böylesine uyduruk ama güçlü bir argüman onların elini kuvvetlendirirken bizi de zaman zaman zor durumda bırakabiliyor.
Tarihi ve bilimsel doğrulara dayanmayan, Türkiye’yi zor durumda bırakmak için alınan bu siyasi karara karşı verilecek cevap da siyasi olmalıdır.
Bilimsel ve tarihi gerçekleri dünya kamuoyuna etkili anlatabilmek önemlidir. Ondan daha önemlisi ise bu gerçekleri dünyaya kabul ettirebilecek lobi faaliyetlerinizin olmasıdır. Ancak siyasi bir karara verilebilecek en etkili cevap da siyasidir.
İlgili kurumların bu konudaki değerlendirmelerini, çalışmalarını çok bilemeyiz. Ancak siyasi olarak karşılık verebilmek bir güç, irade ve kararlılık gerektirir.
Bu karşılık, ABD üslerinin kapatılması, S-400 hava savunma sisteminin devreye geçirilmesi veya daha farklı bir uygulama olabilir.
Ancak bugün pek etkili olmasa da zaman içerisinde çok etkili olabilecek çalışma, ABD’nin yaptığı soykırımları gündeme getirmektir. Çünkü dünya üzerinde bu konuda sicili en bozuk ülke ABD’dir. Dünyanın dört bir tarafında çeşitli bahaneler uydurarak yapmadığı katliam kalmamıştır.
ABD’nin dünya üzerinde yaptığı katliamların birkaçına şöyle bir bakalım:
El Salvador’da 70 Bin,
Nikaragua’da 700 Bin,
Granada’da 300 Bin,
Vietnam’da 4 Milyon,
Kore’de 3 Milyon,
Kamboçya ve Laos’ta 1 Milyon,
Afganistan’da ,5 Milyon,
Darfur’da 300 Bin,
Irak’ta 1 Milyon,
Hiroşima ve Nagazaki’de 350 Bin,
Arap Baharı’nda 100 Bin,
Suriye’de 300 Bin ve
ABD toprakları içinde de 15 milyon Kızılderili’ye soykırım uygulamıştır.
Görüldüğü gibi ABD dünya üzerinde birçok ülkede katliamlar yapmış, birçok halka soykırım uygulamıştır. Ancak en sistemli ve acımasız soykırımı Kızılderililere karşı uygulamış ve 15 milyondan fazla Kızılderili’yi soykırıma tabi tutmuştur.
ABD bu yaptıklarından utanacağı yerde, Krİstof Kolonb’un Amerika kıtasına ayak bastığı ve yerli halkın katliamına başlandığı 12 Ekim’i de Kolomb Günü olarak kutlamaktadır.
Bize düşen görev, 25 Nisan’ı ABD’nin Kızılderililere soykırım yaptığı gün olarak belirlemek ve bu günü “25 NİSAN KIZILDERİLİ SOYKIRIMINI ANMA GÜNÜ” olarak bütün dünya kamuoyuna kabul ettirmektir.