Dil, birçok anlamı, ifadeyi, duyguyu içinde barındırır ve onu kullanan insanlara ortak şeyler söyler. Aynı dili konuşan insanlar arasında kelimeler adeta bir parola gibidir.
Dilimiz bizim benliğimizin yapı taşıdır; millet olmamızı sağlar, düşünce sistemimizi oluşturur.
Dil kültür, spor, ekonomi gibi birçok alanda toplumu şekillendirir, insanlara aidiyet duygusu aşılar.
Bu sebepledir ki, dünyadaki en çok konuşulan diller arasında yıllardır süregelen derin ve sessiz bir mücadele vardır. Bu mücadele zaman zaman üstünlük iddiasıyla, zaman zaman da eğitim, bilim, ticaret, iletişim ve internet gibi alanlara hükmetme iddiasıyla devam etmiştir. Bu mücadelede Batı dilleri çoğunlukla öne çıkarılmış ve üstün oldukları insanların beyinlerine kazınmıştır.
Önceleri Fransızca, İspanyolca, Japonca, Rusça, Almanca gibi dillerin öne çıktığı bu mücadelede daha sonra İngilizce öne geçmiş ve her geçen gün biraz daha yayılarak dünya dili olma yolunda ilerlemiştir.
Bu mücadelede Türkçenin ise yetersiz olduğu, zor öğrenildiği, bilim dili olmadığı öne sürülmüştür.
Oysa dil alanındaki yeni araştırmalar göstermiştir ki, sondan eklemeli dillerin daha kolay öğrenildiğidir. Bunu sadece Türkler değil, yabancı dil bilimciler de dile getirmiştir.
Ses zenginliği, yeni Türk Alfabesinin kabul edilmesiyle birlikte oluşturulan ses-harf ilişkisiyle işitilen kelimeleri hızlı bir şekilde yazıya aktarma, zengin yapım ekleriyle bir kökten birçok kelime türetebilme, kelime tanıma ve zihinsel sözlük geliştirme gibi etkenler Türkçeyi diğer dillerden üstün kılan bazı özelliklerdir. Bunun yanında Türkçenin matematiksel yapısı gereği, kural dışı fiil çekimlerinin olmayışı konuşmada ve yazmada kolaylıklar sağlar.
Ayrıca Dil bilimciler, Türkçenin bir deyimler dili olduğunu söylerler. Türkçede, sayısı tam olarak bilinememekle beraber 10.000'den fazla deyim olduğu tahmin edilmektedir.
Bence üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri de deyimlerimizdir. Deyimler, konuşmalarımızda zenginlik sağlanırken kıvrak düşüncelerin ortaya çıkmasını da destekler.
Burada Türkçedeki binlerce deyimi incelememiz elbette ki mümkün değildir. Toplum hayatında geniş yer bulan, en çok kullanılan, birçok anlam yüklenen “ekmek” sözcüğü etrafında oluşturulan deyimlere bakacak olursak;
Ekmek kavgası,
Eve ekmek götürmek,
Ekmeğini kazanmak,
Ekmek parası, Eve ekmek götürmek,
Ekmeğini taştan çıkarmak,
Bir ekmek de bize düşer,
Ekmeğine tekme vurmak,
Ekmeğiyle oynamak,
Ekmeğini yemek,
Ekmek çıkarmak,
Ekmek düşmanı,
Ekmek elden su gölden,
Ekmek kapısı,
Ekmeği dizinde,
Ekmeğinden etmek,
Ekmeğine göz koymak,
Ekmeğine mani olmak,
Ekmeğine yağ sürmek,
Ekmeğini eline almak,
Ekmeğini taştan çıkarmak… deyimleri daha çok öne çıkmaktadır.
Burada ana tema ekmektir. Ancak ekmekle ilgili onlarca deyimin zenginliği içinde mevzuyu yemeğin yanındaki iki dilim ekmekle somutlaştırarak yorumlarsak, ekmek kavgasını anlamamışız demektir.
Dil mücadelemiz, varoluşumuzun teminatıdır. Aynı zamanda ”Ekmek Kavgamız”dır.