“Cristiano Ronaldo ile Albert Fantrau 18 yaş altı şampiyonasında oynamaktadırlar. Sporting Lisbon menajeri birbirinden yetenekli bu iki oyuncuyu izlemeye gelir. Ancak yalnızca 1 tanesine şans tanıyabilecektir. İkiliyi karşısına alır ve der ki ‘Sıradaki maçta kim daha fazla gol atarsa Lizbon'a benimle o gelecek.’
Maç başlar. Cristiano bir gol kaydeder. Hemen ardından Fantrau ikinci golü. Üçüncü gol ise her ikisinin de hayatını değiştirecektir. Kaleci ile karşı karşıya pozisyon yakalayan Fantrau, kaleciyi de geçer, yuvarlasa gol olacak pozisyonda topu hemen arkasındaki Cristiano'nun önüne bırakır. Lizbon biletini arkadaşına verir.
Maçtan sonra soyunma odasında, Cristiano Albert'e "neden" diye sorar. Cevap; ‘sen benden daha iyisin.’ olur.
Bu hikayeyi Cristiano Ronaldo'nun ağzından duyan gazeteciler gidip Albert Fantrau'yu bulurlar. ‘Evet. Hikaye gerçek. O dünyanın en büyük futbolcusu oldu, ben ise işsizim’. Muhteşem bir ev, spor bir araba ve ailesinin tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar parayı nerden bulmuştur peki? Fantrau'nun cevabı, Ronaldo'nun ikinci yüzünü gözler önüne serer, ‘Bunların hepsi Cristiano Ronaldo'dan’ der.
Şimdi bu örneğin değerlendirmesini, değerler eğitimi yönünden sizlerin takdirine sunuyorum.
Bizdeki değerler eğitimine gelecek olursak, en büyük toplumsal sorunlarımız olan liyakat, hak, hukuk, haksız kazanç, yalan, riyakarlık, tembellik, kolaycılık, yandaşlık konularına girmeden bu konuda neler yapmaya çalıştığımıza veya yapmamaya çalıştığımıza kısaca bir göz atalım.
Milli Eğitim Bakanlığı bazı vakıflarla “değerler eğitimi” adı altında anlaşmalar yaparak ahlaki değerler konusunda çocuklarda bir bilinç oluşturmayı amaçlıyor.
Daha doğrusu milli eğitim bakanlığının bu vakıflara, gelin bize değerler eğitimi verin, talebinden ziyade siyaset ve sendikal oluşumları arkasına alan, ekonomik olarak güçlenen vakıfların bu projeleri biraz da emrivaki yürüttüğünü biliyoruz.
Öğretmenler, bu vakıfların öğretmenlerin veremediği hangi değeri kazandırdığını sorgularken, ortada elle tutulur bir proje, bu projeye ait bir ölçüt ve sonuç da bulunmamaktadır. Bu da bize kurumların üzerine şuursuzca çullanan, onları elde edilecek bir meta olarak gören bir anlayışın varlığını göstermektedir.
Bunu geçmişte cemaat ve vakıflarla yine yapmışlardı. Ülkemiz bu süreçte ahlaki olarak büyük çöküntü yaşarken, değerlerin içi de boşaltılmıştı. Ülke fiili olarak da bir var olma mücadelesi verdi.
Bilimsel bir eğitimin yanında elbette ki toplumu ayakta tutan, ilişkileri düzenleyen değerlere de ihtiyaç vardır.
Evrensel ahlak, moda deyimiyle de değerler eğitimi, hayata başkalarıyla uyum içinde devam edebilmek için gerekli olan bireysel davranışları şekillendirir, çocukların kişiliğini, karakterini oluşturur ve onların evrensel davranışlar sergilemesini sağlar.
Değerler eğitimi, evrensel değerleri özümsemiş, insanlık adına, ülkesi adına, gelecek adına adım atabilenlerle verilir.
Köhnemiş zihinlerin, evrensel değerleri reddedenlerin, bilimden, sanattan, müzikten, mimariden, estetikten anlamayanların gençliği götüreceği hedef karanlık bir gelecektir.
Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk ve kurucu değerlerle sorunu olan Mustafa Sabri, Damat Ferit, İskilipli Atıf dostlarının bu ülke için gördükleri rüya toplumun felaketinden başka bir şey olamaz.
Bu anlayışla çocuklarımızı eğitmek ve geleceğe hazırlamak mecburiyetindeyiz.
Sürekli aynı hataları yaparak, aynı felaketleri yaşamak bir toplumun kaderi olamaz. Bu konuda Türk toplumunun bütün fertleri, vatanseverler sorumludur, tarafsız kalma hakkına sahip değillerdir.