Bazı sözler vardır ki eğitimli-eğitimsiz herkesin diline pelesenk olur. Sanırsın ki tüm toplumun şiar edindiği, mihmandar kabul ettiği bir felsefenin ürünüdür. Öyle ya yediden yetmişe tüm toplum bahsi açıldığında aforizmik olarak bir ifadeyi kullanıyorsa o kelam toplumun zihninde yer etmiştir. Bu sayede tüm toplum anafikrine haiz olmuş ve bu anafikri hayatına tatbik etmiş olmasıdır doğal olan. Lakin durum her zaman böyle tezahür etmiyor!
Ne derin manalar barındırır, kutlu şahsiyet Hz. Ali’ye ithaf edilen “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum!” lafzı. Tam da yukarıda bahsettiğimiz gibidir. Toplumun her ferdinin dilinde pelesenk olmuştur olmasına da kelamın anafikrine aynı derecede haiz midir toplum?
SESSİZ ÇOĞUNLUK
Özü itibarıyla medeniyeti şekillendiren tüm külliyatta, muallim mühim bir görevi ifa eder. Dünya medeniyetinin kırılma anını oluşturan tüm tarihi süreçlerde öğretmenin doğrudan ya da dolaylı bir parmağı mutlaka söz konusudur.
Ümmi olmasına rağmen her şeyden önce bir öğretmendir Hz. Muhammed (s.a.v.). Kurtuluşun yanında sıfırdan bir toplum inşa eden Mustafa Kemal Atatürk her şeyden önce bir öğretmendir aslında! Hindistan’da eğitim hakları olmayan kızlar için mücadele verip bu mücadeleyi sonunda kazanan Phule bir öğretmendir! Fransız Devrimi’nin öncülerinden olan ve “Halklar Bildirgesi”ni yazıya geçiren Joseph Fouche de bir öğretmendir.
YETİM BIRAKILMIŞ AYDINLAR
Saydığımız bunca isme onlarcasını hatta yüzlercesini daha ekleyebiliriz ki biz isimlerine vakıf değilizdir. Çünkü onlar isimlerinin bilinmesini istemezler. Toplumu oluşturan bireylerin ruhlarında bir iz bırakırken bunu çoğu kez sessiz sedasız yaparlar.
Muhtevası itibarıyla bu denli mühim olan muallimin günümüz şartlarında değeri bir beyaz ekranla ölçülür hale gelmiştir! Öyle ki “Teknoloji çağında öğretmene yer kalacak mı?” gibi alaycı bir sorunun muhattabı olmak gafletine maruz bırakılmıştır.
İçinden geçtiğimiz bu zorlu salgın sürecinde, evinde iki şımarık çocuğu idare edemeyen ve belli bir yaşa getirene kadar topu hep eğitimcinin üzerine atmış olan varlıklı veli (!) çıkıp da “Öğretmenler Rahata, Yatmaya Alıştı” diyebiliyor koca koca puntolarla mesela.
Bir doktordan veya bir avukattan fedakârlık beklemeyi zül gören ve her seferinde bu makamlarda önünü ilikleyen toplum, öğretmenliği “Fedakârlık Mesleği” olarak görebiliyor. Çünkü muallim kısa vadede topluma hiçbir faydacı etki bırakmıyor baktığımızda. Hastalığına derman olmuyor, adalet ihtiyacını adaletsiz de olsa (!) karşılamıyor kısa vadede, maddi boyutta hiçbir kârını gütmüyor bireyin hatta sorsanız zararı bile oluyor! Çünkü muallim tohum atıyor toprağa ve o tohumun yeşerip meyve vermesi koca bir ömre tekabül ediyor. Bu da toplumun çoğu zaman görmediği ya da görmek istemediği, uzun vadeli bir iş aslında.
Bir harfin kırk yıllık köleliğe eş değer olduğunu her fırsatta dile getiren toplum; pratikte, muallime yaptığı işten dolayı saygı göstermeyi bir kenara bırakın, ölçütü bilmeden liyakati sorgular hale geldi. İhtiyaçtan mıdır bilinmez ama aldığı eğitim sonucu öğretmen olması beklenirken yeterli sınav kriterini sağlayamayıp farklı meslek dallarına yönelen hatta yine yeterliliği sağlayamadığı için tüm eğitimini bir kenara bırakıp ticarete meyleden ve es kaza bu mecrada varlık bulan insanlar; zihinleri kirleten bu faydacı, adam kayırmacı, eyyamcı toplum yapısının bir tezahürü olarak maddi ve manevi çok daha fazla nemalanabiliyor toplumdan.
Peki toplum yetiştirmekle görevli olan öğretmen değil midir bu eyyamcı toplumu da yetiştiren diye bir soru gelir akıllara! Elbette öyledir lakin toplum yetiştiren muallim takdir edersiniz ki (!) gariban olmak zorundadır! Fedakâr olmak zorundadır! Profesyonel değildir! Dayak yiyebilir mesela öfkeli bir veliden!
Ezcümle; herhangi bir kariyer planlaması olmayan, mezuniyet fazlası olan herhangi bir fakülte mezununun öğretmen olabildiği, mesleki gelişimine katkı sağlanmayan, temsiliyet makamının sağlıklı işlemediği, tedrisatında dahi birlik olmayan bir meslek grubu ne kadar toplum yetiştirebilirse o kadar yetiştirmiştir muallim toplumu!