Hayatını korumak için muntazam şekilde maske takan insanların az, lakin telefona çizilmemesi için kılıf alıp takan insanların çok olduğu güzel ülkemde;
Sakarya'da maske takmayan 65 kişiye ceza olarak 3 günde 10 kitap okuma cezası verilmiş.
- 3 günde 10 kitap nasıl okunuru mu?
Yoksa
- Ceza olarak kitap okunmasını mı konuşsak ?
Bunların ikisinide başka bir yazı konusu olarak not alalım ve biraz yapay zeka, biraz kodlama konusunda dertleşelim.
Çevremizde yaşayan yapay zekalıların (!) daha fazla gelişmeleri ve daha fazla insani özellik taşıyabilmeleri için onlara daha fazla sevgi, daha fazla sosyal iletişim becerisi, daha düşünceli olma, daha çok merhamet, daha çok vefa, daha çok dürüstlük, daha çok dostluk, daha çok hoşgörü gibi yazılımların yüklenmesinin doğru olacağı kanaatindeyim. Hatta merhaba, günaydın, hoş geldiniz, iyi günler, iyi akşamlar gibi bazı kelimeleri de yüklemek faydalı olabilir.
Bunun yanında, en önemlisi maskeyi kola, bacağa, kafaya, hatta dikiz aynasına takmaması hatırlatıp uygulama güncel tutulmalıdır.
Bugün sondan başlamak istedim.
“Küçük ya da büyük diye bakmadan tüm mucitlerin denemelerini takip edecek ve destekleyecek bir birimin oluşturulması ülkemiz ve insanımız için yararlı olacağı düşüncesi ve inancı ile;
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3 Vakfı) ile Türkiye’de milli teknolojileri desteklenen TEKNOFEST Havacılık, Uzay ve Teknoloji Festivali gibi festivaller ve organızasyon sayıları günbegün artıyor. Ve tabii ki bunun eğitimle başladığını, eğitime herşeyden daha fazla önem ve özen göstermemiz gerektiği bir gerçek...
1980'li yıllardı. Bizim mahallede Ahmet isminde bir arkadaşımız vardı. Henüz 7-8 yaşlarındayken kendi kendine bir şeyler tasarlayan bir arkadaşımızdı. Tam bir mucit çocuktu. Yaptığı maket gemilere küçük motorlar takar ve onları su dolu leğenin içinde yüzdürürdü. Düzenekler kurar avlarını yakalardı. Buna benzer birçok icadı vardı. Hayretler içinde izlerdik yaptıklarını.
Teknoloji denince aklımıza ilk Japonya gelirdi. Ama Amerika ondan daha iyi derdik. Hatta fıkrası bile var. Japonlar saç telinden daha ince bir tel üretmişler. Küçük bir hediye paketine koyup Amerika'nın Bilim ve Teknoloji Bakanlığına göndermişler. Teknolojide ne kadar ilerlediklerini ispatlamak istemişler. Amerikalılar da aynı teli ikiye bölüp geri göndermişler...
Günümüzde dünya çapında teknolojide ileri ülkelerin sayısı oldukça artmış durumda. Uzak doğuda bu konuda ciddi atılımlar var. Son yıllarda güzel gelişmeler olsa da ülkemiz bu alanda ne yazık ki hala çok geri.
Kendi otomobilimizi bile hala üretmiş değiliz. Oysa bu kadar yüksek potansiyele sahip ve çok zeki insanların yaşadığı bir ülke olarak bu seviyede olmamalıydık.
Sebebi dış güçler mi acaba?
Bence hayır, iç güçler !
Kendi içimizde didişmekten yol alamıyoruz. Herhangi bir alanda gelişme kaydeden, başarı gösteren insanları kıskanıp, çelme takmaya çalışmak gibi tuhaf takıntılarımız var. Bu takıntılardan kurtulup ülkemizi hep birlikte ileriye götürme bilincine ulaştığımızda bizi kimsenin tutamayacağına inanıyorum.
80'li yıllarda çocuk veya genç olanlar teknolojinin tüm evrimlerine şahit olmuşlardır. Siyah beyaz televizyonların evlerimize gelişi, sonra renklileri, tek kanaldan çok kanala geçiş, uzaktan kumandaların ortaya çıkışı, uydu kanalları, HD'ler, 4K'lar bir taraftan koştururken diğer taraftan çevirmeli telefonlardan, tuşlu telefonlara, araç telefonlarından cep telefonlarına ve nihayet akıllı telefonlar çağına geçiş.
Ms dos yazılımlı kocaman komodor bilgisayarlardan laptoplara, notebooklardan tabletlere, atarilerden play stationlara, disketlerden cd lere, usb belleklere, bluetoothlara, megabytelardan zettabytelara derken baş döndüren bir teknoloji seyrine şahit olduk. İnsanlar eski dostlarına internet medyası üzerinden kavuştular. Banka işlemlerini, fatura ödemelerini ve daha birçok kolaylığı internet sayesinde yakaladılar. Derken evlere robotlar girmeye başladı.
Bizim ülkemizde neredeyse her evde tüm beyaz eşya ve elektronikler var.
Mutfak robotu denince eve robot gelecek zannetmiştim.
Ama diğer ülkelerde bu da vardı: Asimo, Hubo, Aibo gibi robotlar evlerde insanlara yardım ediyordu.
Tıp alanında büyük gelişmeler yaşandı. 3 boyutlu yazıcıarla insan yedek parçaları yapılmaya başlandı. Say say bitmez.
Ölmeden önce uçan arabaya binmeyi çok isterim. Keske başka şey isteseymişim dün akşam japonların uçan araba portatipini geliştirdiklerini izledim.
Son dönemde ise robotik kodlama furyası başladı. Yabancı dilde kısa adı STEM olan Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik gibi disiplinlerin bir araya getirildiği bir çalışma.
Elektronik bir aygıtın oluşturulması için gerekli parçalar ve bu parçaların çalışması için gerekli yazılımın oluşturulması çalışmasından bahsediyoruz.
İyi bir şey mi?
Evet evet, iyi bir şey. En nihayetinde insan tarafından kumanda edilen robotarın yapılması için en temel bilgiler öğretiliyor. Eskiden bilgisayarı öğrenmek için MS DOS yazılımını öğrenmek gibi bir şey. Yazılım üretmek için gerekli kodlar öğretiliyor.
Okullarda; okuma, yazma, İngilizce, bilgisayar gibi temel okuryazarlık dersleri arasına girecek. Çocuklarımız teknoloji üretmenin en temel konularından başlayarak çeşitli düzenekler oluşturmayı ve kendi yönetebildikleri elektronik cihazları hatta robotları üretmeye başlayacaklar. Sizin anlayacağınız bizim mahalledeki Ahmet'in 80'li yıllarda yaptıklarını şimdilerde çocuklarımız müfredat programında ders olarak görmeye başladılar.
Teknoloji hayatı kolaylaştırmanın olmazsa olmazı artık. Ama daha önemli bir şey var. Hayatı kolaylaştırmanın en fazla olmazsa olmazı, insanların bir birleriyle olan ilişkileri.
Bunu hiçbir robot sağlayamaz. Ülkemizi seviyorsak, ilerlemek istiyorsak, birbirimize güzel davranmayı öğrenmeliyiz. Başkalarının başarısız olmalarını arzu etmekten, başkalarının başarısızlığı üzerine başarı inşa etmeye çalışmaktan vazgeçmeliyiz. Başkalarının başarılarını alkışlamayı, ülkemiz ve tüm insanlık için iyi ve güzel olan her şeyi teşvik ve takdir etmeyi içimize sindirmeliyiz.