Yaşantımızı şekillendiren, iç âlemimizde benliğimizi ve kişiliğimizi, aile ve toplum hayatımızda davranış ve duruşumuzu belirleyen sonradan öğrendiğimiz bilgilerdir. Bu bilgilerin kaynağını din ilimleri ile fen bilimleri teşkil eder. Din ilimlerinin menbaı vahiy ve peygamberlerdir. Fen bilimlerinin kaynağı Allah’ın kâinattaki sanat eserleridir. İnsanlık âlemi her iki kaynaktan istifade ederek hakikati bulur, saadet kavuşur, kemalata erişir.
Uzmanların üzerinde ittifak ettiği konulardan biri şudur ki; beden sağlığı ile ruhun huzuru arasında ciddi bir ilişki vardır. Beden sağlığı, ruh sağlığını olumlu yönde etkilediği gibi ruh sağlığı da beden sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Tersi durumlarda ise bedeni rahatsızlıklar ruh sağlığını bozabilmekte, ruhi hastalıklar da beden sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. “ Hiçbir şey insanı Allah’a yaklaşmaktan daha çok sağlığa ulaştıramaz. ” Cicero
Kalp krizi geçiren insana verilecek ilacı kardiyologlar belirlerken, huzursuz gönüllere şifayı “ Kalpler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur ” hükmüyle Kuran verir.
Asrımızda İslam âlemi fen ve teknolojide batıya yetişememiştir. Fen ve teknolojide çok ileri giden özellikle batı toplumlarında kalbi ve ruhi hastalıklar, depresyon ve stres artmıştır. Bunların temel nedenlerinden birisi din ilimleriyle fen bilimlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Çünkü fıtratı beşer hakikate âşıktır, hakikati aramaktadır, hakikatle tatmin olur. Daha veciz bir ifadeyle "Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.” Bediüzzaman
Din ilimleriyle fen bilimlerinin mezc olması ne demektir? Nasıl anlaşılmalıdır?
Bugün ülkemizde de olduğu gibi matematik, fizik, kimya vs. dersleriyle siyer, kelam, fıkıh vs. derslerinin beraber okutulması mıdır? Tıp, mühendislik veya diğer akademik dallarda eğitim veren üniversitelerimizin müfredatında ilahiyat fakültelerinde okutulan ders konularından ilaveler mi yapılmalıdır?
Mimarlık fakültesinde okuyan bir talebeye “ Selimiye Camii ” Üniversiteyi bitirme tezi olarak verilir. O talebe en evvel Selimiye Camiinde ölçüm ve incelemeler yapar ve defterine şu notları alır. “ Bu yapı, 130 × 190 m ölçüsünde düzgün dikdörtgen biçimindeki avlunun ortasında birkaç basamakla yükseltilmiş bir zemin üzerinde yer almaktadır… Sarımtırak renkte kesme taş malzeme ile inşa edilmiş olan yapı… Onikigen sekiz pâyeye oturan merkezî kubbe 31,30 m çapında ve 42,25 m yüksekliğindedir... Yapıda çini, kalem işi, ahşap ve renkli taş süslemeler bulunmaktadır…”
Bunun gibi daha birçok mimari özelliklerden, caminin inşasında kullanılan malzemelerden ve malzemelerin temin edildiği ve getirildiği yerlerden, süslemelerden ve inşaat tekniklerinden, diğer camilerle bu caminin arasındaki farklardan bahsettiği bitirme tezini takdim eder.
Hoca talebesinin tezini okur, tetkik eder ve “ Çok emek vermişsin, gerçekten de güzel ve değerli bilgiler derlemişsin. Fakat bu tezin eksik olmuş. Her sanat eseri kendi sanatkârını tarif edip gösterdiği gibi bu kadar essiz ve harika olarak tarif ettiğin bu yapı; kim tarafından, ne gibi gayeler ve maksatlar için bu kadar masraf ve emek harcanarak yaptırılmıştır? Hem herkesi hayrette bırakacak derecede mimari bilgiye sahip olan bu usta kimdir? Bunlardan hiç bahsetmemişsin, eksiklerini tamamla, gel.” der.
Yukarıdaki misale kıyasla anaokulundan başlayarak ilkokul, lise ve üniversitede okuduğumuz her seviyedeki fen bilimleri her şeyi kudretiyle ve hikmetle yaratan Allah’ın sanat eserleridir. Eserin kendisinden bahsedip; eserleriyle, sanatlarıyla ve ince nakışlarıyla kendini bizlere tanıttırmak ve sevdirmek isteyen Rabbimizden bahsetmemek eksiklik değil midir?
Allah’ın kâinattaki adetullahından neşet eden nizam ve intizamına tabiat kanunları namını vermek rahmani mektupları, mesajları hükmünde olan fen bilimlerinin hakikatini örtmektir.
Hakka ve hakikate ulaşabilmek dileğiyle sevgi ve selamlar.