İsmet KÖSOĞLU
Köşe Yazarı
İsmet KÖSOĞLU
 

İKİZDERE’Lİ-YETİM HOCA

İKİZDERE’Lİ-YETİM HOCA MUSTAFA ZİHNİ EFENDİ 1827-29 ŞUBAT 1912  Erzurum’da 'iz Bırakanlar" arasında 'Yetim" lakaplı Mustafa Zihni Efendi isimli bir zat vardır ki O'nun adı şehir halkı tarafından hep “Yetim Hoca”olarak bilinmekte.    Erzurum'un aydını, bilgini okur-yazarı ne yazık ki bu müstesna insanların hayatını kaleme alıp yayınlamamışlardır. Erzurum'a askerlik görevini ifa için (1943) gelen gazeteci-yazar Cemalettin Server Revnakoğlu Erzurum Müftüsü Solakzade Sadık Efendi, Halk Evi Başkanı Eğitimci Murat Uraz ve öğretmen Sıtkı Dursunoğlu ile dost olduktan sonra, bu gibi bilginleri hayatları üzerinde araştırma ve derleme yapmış ve ara ara yayınlamıştır.   Yetim Hoca hakkında kaynak bilgiler aradık, sorduk soruşturduk pek bir şey bulamadık. Nihayet Yetim Hoca hakkında en güzel bilgileri rahmetli Cemalettin Server Revnakoğlu'nun Tarih Yolunda  Erzurum dergisinde yayınladığı ve kendisine nâm-ı müstear isim olarak seçtiği 'Erzurumiyatçı" imzalı yazısında bulduk. C.S. Revnakoğlu nur içinde yatsın. Erzurumluların yapamadığını hep Erzurum'a aşık bir İstanbullu yapmıştır.   Biz, Yetim Hoca'yı onun kaleminden tanıyalım:   "... Kullanılmayan adı "Mustafa Zihni" olan Yetim Hoca Efendi- aslında Rize'lidir. Rize'nin İkizdere İlçesi'nin Cimil Bucağına bağlı “Aşağı Köy”ünden ve Taşçıoğulları soyundandır.   Pek küçük yaşında dayısı "Fetvacı Hoca" denilen Hacı Mehmet Efendi ile Erzurum'a gelmiş, başından sonuna kadar bütün tahsilini orada O'nun himayesi altında yapmıştır. Bu itibarla baba yüzü görmeden büyüyen “Yetim” in babalığı ve ilk hocası "Fetvacı Hoca" olmuştur.   Bunu bilen tahsil arkadaşları, mahalle komşuları, kendisine “Fetvacının Yetimi” diye ayrı bir isim vermişlerdir.   Yetim Hoca, daha sonra Pervizoğlu Medreseleri'nde okumuş, zamanın bir çok hocalarına ayrı ayrı devam etmiş, bunlar arasında, derslerinden ayrılmayıp, kendisinden en çok istifade ettiği Karslı Büyük Hamit Efendi olmuştur. Ayrıca severek takip eylediği ve tedris (öğretim) usulünü pek beğendiği Tabur imamı Dağıstanlı "Mehmet Efendi Hoca'dan" Fârisi öğrenmiş, Mesnevi Şerifi de yine O'ndan başlayıp bitirmiştir.   Yetim Hoca'nın ilk vazifesi:   Hocanın Erzurum'da ilk resmi vazifesi Rüşdiye muallimliğidir. Kırk Çeşme çevresinde Esat Paşa Yokuşu'nda 1291 (1875) tarihinde, "Erzurum Mülkiye Rüşdiyesi" ismiyle açılan bu mektebin başmuallimliğine yine Cimilli soyundan tanınmış bilgin ibrahim Selâmi Efendi getirilmiş, muallimi saniliğine de (ikinci Öğretmenlik) Yetim Hoca Efendi tayin edilmiştir.   Değerleri birbirinden üstün bu iki faziletli adam, burada baş başa vererek feragatle çalıştılar. Şehrin maarif hayatını yükselten hayırlı, faideli işler gördüler. Bir taraftan yurt çapında övünülmeye değer, feyizli, mümtaz şahsiyetler yetiştirmekle kendi isimlerini de unutulmazlık ve ölmezliğin sırrına erdirdiler.   Yetim Hoca, on seneden fazla Rüşdiye muallimliğinde kaldıktan sonra kendi medresesinde bir köşeye çekildi ve burada hususi dersler vermeye başladı.   Gürcü Kapısı çevresinde, kavaflar çarşısında Memiş Ağa Hanı içinde vaktiyle Ebülhayrat Ahishali Hacı Dede Ağa'nın ticarethanesi olan bu oda, Yetim Hoca'nın dersanesi haline getirildikten sonra, şehrin ve çevrenin taze mollaları, genç aydınları ile dolup taşmış, ilme susayanlar için doyurucu, feyz saçıcı bir kaynak kuvvetiyle irfan ve irşad yolunda, daima çağlaya durmuştur.   Yetim Hoca'nın bilhassa mektebciliğe ve tedris usulüne getirdiği yeni metodlar ve kolaylık sayesinde burası, Erzurum'un diğer medreselerinden daha köklü, daha kuvvetli öğretim yapmış, şehrin maarifine az zamanda çok şey kazandırmıştır. Kendisine zaman zaman teklifler yapıldığı halde başka medreselerde resmi müderrislik almamış, okuttuğu, yetiştirdiği kimselerden de ücret veya hediye olarak her hangi bir şey kabul etmemiştir.   Daima insanlığa yararlı bir iş görmek gayesiyle ve tamamıyla "Allah Rızası" için ders okutur, öğrenim ve öğretimde çıkar gözetmezdi. Kendisine ait bir işi başkasına gördürmez, talebesinden olanlara bile hiç bir suret veya münasebetle hizmet ettirmezdi. Evliyaullahın kölesi, uşağı olmadığını, zira hayatta en ağır yükün başkasına yük olmak olduğunu söylerdi. Kazancına alın teri kazandırmak için şehrin uzağında, tabyalarla yolun arasında gübresi kuvvetli has topraklarda evlek evlek bostan ektirirdi. Yahut ortağı Erçikli Hacı Ömer Efendi  ile Erzurum'un köylerinden toplattırdığı koyunları sürü halinde Trabzon'a getirir, oradan deniz yoluyla İstanbul'a gönderir ve sattırırdı. İhtiyaçlarını ve geçimini böylece sağlardı.   Meşrutiyet başlarında Erzurum'lu Çelebizadelerden Hüseyin Hüsnü Efendinin (Vefatı: 1912) Şeyhülislamlığı zamanında, İstanbul dersiamları gibi Erzurum ulemasına da maaş bağlanmıştı. Hüsnü Efendi'den sonra Şeyhülislamlığa getirilen ve yine Erzurum'un büyük evlatlarından biri olan Musa Kazım Efendi (Vefatı: 1920) bu maaş tahsisi işini yeniden ele aldı. Erzurum'un diğer meşhur hocalarından, Feyziye Müderrisi Şavşetlı Hacı Süleyman Efendi (Vefatı:1914) ile Yetim Hoca'nın maaşlarını dört yüze çıkarttı. Fakat Yetim Hoca, bütün ısrar ve tekliflere rağmen bu "muhassas maaşı" ömrünün sonuna kadar almadı.   Vefatından sonra güzide talebelerinden eski Erzurum meb'usu Zımıklı merhum Cazım Efendi tarafından gerekli işlem yapılarak toptan alınmış ve hoca merhumun iki yetim kızının vasisi bulunan Gürcü Hüseyin Efendi'ye verilmiştir.   Zeynel Camii Şerifi'nin kuzeyine rastlayan çıkmaz sokağa girerken, sağ köşenin basında kira ile oturduğu iki katlı, kargır ev, dersten sonra memleketin büyük, küçük her halkı ile dolar boşalırdı. Tüccar, memur, talebe, hatta Devlet Adamları başı daralınca Yetim Hoca'ya koşarlardı. Vali ve Kumandanlar da şehrin idarî, içtimaî işlerine dair bazı meseleleri istişare etmek için Yetim Hoca'nın odasında toplanır; Onunla hemen her konuda görüşürler, sohbet ve ziyarette bulunmaktan doyulmaz zevk duyarlar, ilim ve feyiz alırlardı. Çünkü Yetim Hoca'nın başka hocalara benzemeyen kıymet ve ziynetlerle yüklü tarafları çoktu. Herşeyden Önce uyanık insandı. Biraz Fransızca da bilirdi. "Meramını anlatacak, söyleneni anlayacak kadar olsun öğrenmelidir" derdi, insanda en büyük servetin ilgilenmek ve öğrenmek olduğunu, uyarıcı vesilelerin ışığı içinde daima söyler, duyururdu.   Her gün mutlaka gazete okur, günlük olayları dikkatle takip eder, lâkin siyasî  işlerle uğraşmaz ve onlara karışmazdı. “Ulema bunların dışında kalmalıdır” derdi.   Yetim Hoca, görünürde zahir ulemasından olmakla beraber, manada ve gerçekte Ehlullah mirası olan tasavvuf ahlakının mübarek terbiyesi ve kibarlığı içinde, kemale gelmiş, olgunlaşmış nadir bulunur meziyetlere malik bahtiyar ve kıymettar insanlardan biri idi.   Gösterişi sevmediğinden şenliğin toplantısında tasaddur etmek (başköşeye geçip kurulmak) el ayak öptürmek gibi, halleri yoktu. Bunları yapanları da yaptıranları da hoş görmez, bu gibi hareketleri insanî  ve İslami terbiyeye aykırı bulurdu.   “Üç Aylar” da Caferiye Camii Şerifi’nde, ikindiden sonra "Tefsir" okutulurken bile kürsüye çıkmamış, mihrab önüne koydurduğu küçük bir rahlede derslerini takrir eylemiştir.   Giyinişi de köylü kılığına benzerdi. Cübbe, lata hiç giymez, sırtında dizden aşağıya inen, kumaştan düz bir hırka, yahut yakasız bir pardösü bulunurdu. Kış gelende, yünden geniş kollu kahve rengi bir maşlah, veya harmaniye giyerdi. Gelişi güzel dolanmış küçük beyaz sarığının sadelik ve düzgünlüğü içinde, ihtişamın zerrece izn rastlanmazdı.   Süt gibi bembeyaz ve temiz sarığı-tarikat mensupları gibi- kulak memelerine kadar bastırmayı da unutmazdı. Bu meyanda bıyıklarını kırptırmaz tabii haline bırakırdı.   Kendisi orta boylu ve top sakallı idi. Hoca'nın hattatlığı da vardı. Hele ta'lik ve rik'a yazıları pek güzeldi. Kendi elinden çıkmış bazı kıblegâhları bu gün hâlâ sevdiklerinin ve yazı meraklılarının evlerinde, duvarları süslemektedir.   Yarım asrı dolduran hocalık hayatında sayışı pek çok olan talebelerinden hiç birisine -mutat olduğu şekilde- yazılı icazet (İcazetname-diploma) vermemiştir. Bunun sebebi olarak kendisinin son zamanlarda hocasına nedense küserek icazetname almadan ayrıldığını söylerler.   Kısaca söylemek lazım gelirse, Yetim Hoca, ilmi de ahlakı da biri birinden üstün, kıymeti ölçülmez bir insandı. Erzurum Maarif tarihinde şahsiyeti her zaman saygı ile alınacak, asla unutulmayacak mübarek simalarından biri de muhakkak ki Yetim Hoca'dır.   Yetim Hoca; 29 Şubat 1328 (1912) Çarşamba Günü 85 yaşında olduğu halde vefat eyledi. Gez Mahallesi altında, Gürcü Kapısı Kabristanı'nda yatıyordu. Son yıllarda memleketin basma çöken 'Tarih Katliamı" sırasında, yolların düzenlenmesi, mezarlıkların sökülmesi ve etrafına sıra sıra yeni binalar yaptırılması yüzünden Hoca'nın kabri, iki metreye yakın moloz yığını altında kalmış, tamamıyla belirsiz hale gelmişti.   Erzurum Belediyesi'nin başında bulunan, Sayın Hadi Şükrü Koçak'ın (Erzurum Vali Muaviniydi. 27 Mayıs ihtilali ile Belediye Başkanlığına vekalet etti) unutulmaz himmeti ile yeni Asri Mezarlıkta ayırttığımız "Meşhurlar Sulfası" na (sofa) kaldırıldı. Yıllarca sonra da olsa, mübarek ruhunun yüksekliği kemik kalıntıları da nihayet kendine layık olan topraktaki yerini bulmuş oldu..."   Yetim Hoca, Erzurum'da hocaların da hocasıdır. O'nun rahlei tedrisinden geçen bir kaç ünlünün isimlerini şöyle sıralayabiliriz.   • Hoca Raif Efendi (Dinç)   • Zırnıklı Cazim Hoca (Mebus)   • Müftü Solakzade Sadık Efendi   • Aşağı Habib Efendi imamı Maksut Efendi   • Şükrü Paşa   • Fatih müderrislerinden Ahmet Efendi    
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2019 - Salı

İKİZDERE’Lİ-YETİM HOCA

İKİZDERE’Lİ-YETİM HOCA MUSTAFA ZİHNİ EFENDİ 1827-29 ŞUBAT 1912 


Erzurum’da 'iz Bırakanlar" arasında 'Yetim" lakaplı Mustafa Zihni Efendi isimli bir zat vardır ki O'nun adı şehir halkı tarafından hep “Yetim Hoca”olarak bilinmekte.   


Erzurum'un aydını, bilgini okur-yazarı ne yazık ki bu müstesna insanların hayatını kaleme alıp yayınlamamışlardır. Erzurum'a askerlik görevini ifa için (1943) gelen gazeteci-yazar Cemalettin Server Revnakoğlu Erzurum Müftüsü Solakzade Sadık Efendi, Halk Evi Başkanı Eğitimci Murat Uraz ve öğretmen Sıtkı Dursunoğlu ile dost olduktan sonra, bu gibi bilginleri hayatları üzerinde araştırma ve derleme yapmış ve ara ara yayınlamıştır.  


Yetim Hoca hakkında kaynak bilgiler aradık, sorduk soruşturduk pek bir şey bulamadık. Nihayet Yetim Hoca hakkında en güzel bilgileri rahmetli Cemalettin Server Revnakoğlu'nun Tarih Yolunda  Erzurum dergisinde yayınladığı ve kendisine nâm-ı müstear isim olarak seçtiği 'Erzurumiyatçı" imzalı yazısında bulduk. C.S. Revnakoğlu nur içinde yatsın. Erzurumluların yapamadığını hep Erzurum'a aşık bir İstanbullu yapmıştır.  


Biz, Yetim Hoca'yı onun kaleminden tanıyalım:  


"... Kullanılmayan adı "Mustafa Zihni" olan Yetim Hoca Efendi- aslında Rize'lidir. Rize'nin İkizdere İlçesi'nin Cimil Bucağına bağlı “Aşağı Köy”ünden ve Taşçıoğulları soyundandır.  


Pek küçük yaşında dayısı "Fetvacı Hoca" denilen Hacı Mehmet Efendi ile Erzurum'a gelmiş, başından sonuna kadar bütün tahsilini orada O'nun himayesi altında yapmıştır. Bu itibarla baba yüzü görmeden büyüyen “Yetim” in babalığı ve ilk hocası "Fetvacı Hoca" olmuştur.  


Bunu bilen tahsil arkadaşları, mahalle komşuları, kendisine “Fetvacının Yetimi” diye ayrı bir isim vermişlerdir.  


Yetim Hoca, daha sonra Pervizoğlu Medreseleri'nde okumuş, zamanın bir çok hocalarına ayrı ayrı devam etmiş, bunlar arasında, derslerinden ayrılmayıp, kendisinden en çok istifade ettiği Karslı Büyük Hamit Efendi olmuştur. Ayrıca severek takip eylediği ve tedris (öğretim) usulünü pek beğendiği Tabur imamı Dağıstanlı "Mehmet Efendi Hoca'dan" Fârisi öğrenmiş, Mesnevi Şerifi de yine O'ndan başlayıp bitirmiştir.  


Yetim Hoca'nın ilk vazifesi:  


Hocanın Erzurum'da ilk resmi vazifesi Rüşdiye muallimliğidir. Kırk Çeşme çevresinde Esat Paşa Yokuşu'nda 1291 (1875) tarihinde, "Erzurum Mülkiye Rüşdiyesi" ismiyle açılan bu mektebin başmuallimliğine yine Cimilli soyundan tanınmış bilgin ibrahim Selâmi Efendi getirilmiş, muallimi saniliğine de (ikinci Öğretmenlik) Yetim Hoca Efendi tayin edilmiştir.  


Değerleri birbirinden üstün bu iki faziletli adam, burada baş başa vererek feragatle çalıştılar. Şehrin maarif hayatını yükselten hayırlı, faideli işler gördüler. Bir taraftan yurt çapında övünülmeye değer, feyizli, mümtaz şahsiyetler yetiştirmekle kendi isimlerini de unutulmazlık ve ölmezliğin sırrına erdirdiler.  


Yetim Hoca, on seneden fazla Rüşdiye muallimliğinde kaldıktan sonra kendi medresesinde bir köşeye çekildi ve burada hususi dersler vermeye başladı.  


Gürcü Kapısı çevresinde, kavaflar çarşısında Memiş Ağa Hanı içinde vaktiyle Ebülhayrat Ahishali Hacı Dede Ağa'nın ticarethanesi olan bu oda, Yetim Hoca'nın dersanesi haline getirildikten sonra, şehrin ve çevrenin taze mollaları, genç aydınları ile dolup taşmış, ilme susayanlar için doyurucu, feyz saçıcı bir kaynak kuvvetiyle irfan ve irşad yolunda, daima çağlaya durmuştur.  


Yetim Hoca'nın bilhassa mektebciliğe ve tedris usulüne getirdiği yeni metodlar ve kolaylık sayesinde burası, Erzurum'un diğer medreselerinden daha köklü, daha kuvvetli öğretim yapmış, şehrin maarifine az zamanda çok şey kazandırmıştır. Kendisine zaman zaman teklifler yapıldığı halde başka medreselerde resmi müderrislik almamış, okuttuğu, yetiştirdiği kimselerden de ücret veya hediye olarak her hangi bir şey kabul etmemiştir.  


Daima insanlığa yararlı bir iş görmek gayesiyle ve tamamıyla "Allah Rızası" için ders okutur, öğrenim ve öğretimde çıkar gözetmezdi. Kendisine ait bir işi başkasına gördürmez, talebesinden olanlara bile hiç bir suret veya münasebetle hizmet ettirmezdi. Evliyaullahın kölesi, uşağı olmadığını, zira hayatta en ağır yükün başkasına yük olmak olduğunu söylerdi. Kazancına alın teri kazandırmak için şehrin uzağında, tabyalarla yolun arasında gübresi kuvvetli has topraklarda evlek evlek bostan ektirirdi. Yahut ortağı Erçikli Hacı Ömer Efendi  ile Erzurum'un köylerinden toplattırdığı koyunları sürü halinde Trabzon'a getirir, oradan deniz yoluyla İstanbul'a gönderir ve sattırırdı. İhtiyaçlarını ve geçimini böylece sağlardı.  


Meşrutiyet başlarında Erzurum'lu Çelebizadelerden Hüseyin Hüsnü Efendinin (Vefatı: 1912) Şeyhülislamlığı zamanında, İstanbul dersiamları gibi Erzurum ulemasına da maaş bağlanmıştı. Hüsnü Efendi'den sonra Şeyhülislamlığa getirilen ve yine Erzurum'un büyük evlatlarından biri olan Musa Kazım Efendi (Vefatı: 1920) bu maaş tahsisi işini yeniden ele aldı. Erzurum'un diğer meşhur hocalarından, Feyziye Müderrisi Şavşetlı Hacı Süleyman Efendi (Vefatı:1914) ile Yetim Hoca'nın maaşlarını dört yüze çıkarttı. Fakat Yetim Hoca, bütün ısrar ve tekliflere rağmen bu "muhassas maaşı" ömrünün sonuna kadar almadı.  


Vefatından sonra güzide talebelerinden eski Erzurum meb'usu Zımıklı merhum Cazım Efendi tarafından gerekli işlem yapılarak toptan alınmış ve hoca merhumun iki yetim kızının vasisi bulunan Gürcü Hüseyin Efendi'ye verilmiştir.  


Zeynel Camii Şerifi'nin kuzeyine rastlayan çıkmaz sokağa girerken, sağ köşenin basında kira ile oturduğu iki katlı, kargır ev, dersten sonra memleketin büyük, küçük her halkı ile dolar boşalırdı. Tüccar, memur, talebe, hatta Devlet Adamları başı daralınca Yetim Hoca'ya koşarlardı. Vali ve Kumandanlar da şehrin idarî, içtimaî işlerine dair bazı meseleleri istişare etmek için Yetim Hoca'nın odasında toplanır; Onunla hemen her konuda görüşürler, sohbet ve ziyarette bulunmaktan doyulmaz zevk duyarlar, ilim ve feyiz alırlardı. Çünkü Yetim Hoca'nın başka hocalara benzemeyen kıymet ve ziynetlerle yüklü tarafları çoktu. Herşeyden Önce uyanık insandı. Biraz Fransızca da bilirdi. "Meramını anlatacak, söyleneni anlayacak kadar olsun öğrenmelidir" derdi, insanda en büyük servetin ilgilenmek ve öğrenmek olduğunu, uyarıcı vesilelerin ışığı içinde daima söyler, duyururdu.  


Her gün mutlaka gazete okur, günlük olayları dikkatle takip eder, lâkin siyasî  işlerle uğraşmaz ve onlara karışmazdı. “Ulema bunların dışında kalmalıdır” derdi.  


Yetim Hoca, görünürde zahir ulemasından olmakla beraber, manada ve gerçekte Ehlullah mirası olan tasavvuf ahlakının mübarek terbiyesi ve kibarlığı içinde, kemale gelmiş, olgunlaşmış nadir bulunur meziyetlere malik bahtiyar ve kıymettar insanlardan biri idi.  


Gösterişi sevmediğinden şenliğin toplantısında tasaddur etmek (başköşeye geçip kurulmak) el ayak öptürmek gibi, halleri yoktu. Bunları yapanları da yaptıranları da hoş görmez, bu gibi hareketleri insanî  ve İslami terbiyeye aykırı bulurdu.  


“Üç Aylar” da Caferiye Camii Şerifi’nde, ikindiden sonra "Tefsir" okutulurken bile kürsüye çıkmamış, mihrab önüne koydurduğu küçük bir rahlede derslerini takrir eylemiştir.  


Giyinişi de köylü kılığına benzerdi. Cübbe, lata hiç giymez, sırtında dizden aşağıya inen, kumaştan düz bir hırka, yahut yakasız bir pardösü bulunurdu. Kış gelende, yünden geniş kollu kahve rengi bir maşlah, veya harmaniye giyerdi. Gelişi güzel dolanmış küçük beyaz sarığının sadelik ve düzgünlüğü içinde, ihtişamın zerrece izn rastlanmazdı.  


Süt gibi bembeyaz ve temiz sarığı-tarikat mensupları gibi- kulak memelerine kadar bastırmayı da unutmazdı. Bu meyanda bıyıklarını kırptırmaz tabii haline bırakırdı.  


Kendisi orta boylu ve top sakallı idi. Hoca'nın hattatlığı da vardı. Hele ta'lik ve rik'a yazıları pek güzeldi. Kendi elinden çıkmış bazı kıblegâhları bu gün hâlâ sevdiklerinin ve yazı meraklılarının evlerinde, duvarları süslemektedir.  


Yarım asrı dolduran hocalık hayatında sayışı pek çok olan talebelerinden hiç birisine -mutat olduğu şekilde- yazılı icazet (İcazetname-diploma) vermemiştir. Bunun sebebi olarak kendisinin son zamanlarda hocasına nedense küserek icazetname almadan ayrıldığını söylerler.  


Kısaca söylemek lazım gelirse, Yetim Hoca, ilmi de ahlakı da biri birinden üstün, kıymeti ölçülmez bir insandı. Erzurum Maarif tarihinde şahsiyeti her zaman saygı ile alınacak, asla unutulmayacak mübarek simalarından biri de muhakkak ki Yetim Hoca'dır.  


Yetim Hoca; 29 Şubat 1328 (1912) Çarşamba Günü 85 yaşında olduğu halde vefat eyledi. Gez Mahallesi altında, Gürcü Kapısı Kabristanı'nda yatıyordu. Son yıllarda memleketin basma çöken 'Tarih Katliamı" sırasında, yolların düzenlenmesi, mezarlıkların sökülmesi ve etrafına sıra sıra yeni binalar yaptırılması yüzünden Hoca'nın kabri, iki metreye yakın moloz yığını altında kalmış, tamamıyla belirsiz hale gelmişti.  


Erzurum Belediyesi'nin başında bulunan, Sayın Hadi Şükrü Koçak'ın (Erzurum Vali Muaviniydi. 27 Mayıs ihtilali ile Belediye Başkanlığına vekalet etti) unutulmaz himmeti ile yeni Asri Mezarlıkta ayırttığımız "Meşhurlar Sulfası" na (sofa) kaldırıldı. Yıllarca sonra da olsa, mübarek ruhunun yüksekliği kemik kalıntıları da nihayet kendine layık olan topraktaki yerini bulmuş oldu..."  


Yetim Hoca, Erzurum'da hocaların da hocasıdır. O'nun rahlei tedrisinden geçen bir kaç ünlünün isimlerini şöyle sıralayabiliriz.  

• Hoca Raif Efendi (Dinç)  

• Zırnıklı Cazim Hoca (Mebus)  

• Müftü Solakzade Sadık Efendi  

• Aşağı Habib Efendi imamı Maksut Efendi  

• Şükrü Paşa  

• Fatih müderrislerinden Ahmet Efendi    

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi