GENEL BAKIŞ
İstatistik bilgilerine göre, Doğu Karadeniz taşkınlarının iki ana periyodu mevcuttur. Bunlardan 1. Taşkın periyodu: Mayıs-Haziran, 2. Taşkın Periyodu: Kasım-Aralık oluyor. En büyük taşkınlar bu periyotlarda oluşuyor. Birinci periyodu geçirdik. İkinci periyot için, şimdiden hazırlık yapmamız kaçınılmazdır.
Çamur ve heyelan, sel, taşkın rengi beni fazlasıyla sıkan, kafamı allak bullak eden bir renk... Değil mi?
Heyelan, sel, taşkın yine telafi edilemeyecek kayıplar, yok olan aileler, feryatlar, acılar, üzüntüler... Bunlara layık mı Doğu Karadeniz halkı? Yeşiliyle mavisinin bütünleştiği şirin kentim Rize, bu felaket rengini hiç de hak etmiyor.
Elli yıldır yazıyor, çiziyor, değişik vesilelerle, yurtiçi ve yurtdışı kongre, sempozyum, panel, toplantı, oturumlarda, yazılı-sözlü-görsel basında defalarca, bıkmadan usanmadan, su ile ilgili sorunları gündeme getirmeye ve bu sorunları da bir slogan haline dönüştürmeye çalışıyorum : “ÇOKSU-YOKSU SORUNLARI” diye.
Ne demek oluyor?
Suyun fazlası da azı da, doğru dürüst yönetilemiyorsa, “O” sizi yönetir, azı da çoğu da büyük sorunlar meydana getirir. Suyun fazlası taşkın, sel ve heyelanlara sebep olurken, kıtlığı da kuraklık ve tarımsal sorunlara sebep olur.
Buna göre, bölgemizde
“ÇOKSU SORUNU ÇOK, YOKSU SORUNU YOK”
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde, suyun fazlasıyla başımız sıkıntıdadır. Fakat buna karşılık, ülkemizin diğer bölgelerinde yaşanan kuraklıkla bir derdimiz yok.
Elimizdeki mevcut kayıtlara göre, 1929-2019 (90 yıl) arasında, Doğu Karadeniz Bölgesi'nde, suyun rol oynadığı felaketlerden sel, taşkın ve heyelanlarda yaklaşık 897 insanımızı kaybettik; maddi zararlar çok büyük. Şirin Rize’mizin güzel semti Gündoğdu - Veliköy'de oluşan sel ve heyelanlarda 12 canımızı kaybettik, milyarlarca maddi zarar var. Belki maddi zararları, önceden alınacak önlemlerle sıfırlamak olası değil ama parayla ölçülmesi mümkün olmayan can kayıplarını, muhakkak ortadan kaldırmamız olasıdır.
NEHİR HİDROLİĞİ – ŞEHİR HİDROLİĞİ
Taşkınlar, seller, su baskınları vb söz ederken, su ile ilgili sorunlara bağlı olarak, hidroliği iki bölümde inceleyebiliriz :
- Nehir hidroliği
- Şehir hidroliği
Birinci durumda, yağışlardan akışa geçen suların bir akarsu yatağında kabararak, etrafındaki alanlara taşması ve zarar vermesi söz konusudur.
İkinci durumda, şiddetli yağışlardan akışa geçen suların, kentlerde, geçirimsiz alanlarda akışa geçmesiyle meydana gelen zararlar söz konusudur.
Şehir veya kent hidroliğinde, şiddetli yağışlar, kırsal anlamda, önceden geçirimli alanlarda, yeraltına sızan miktarlar daha fazla olurken, kentleşmeyle oluşan geçirimsiz alanlarda ise, sızmalar çok azalırken, akışa geçen miktarlarda fevkalade artışlar oluyor ve bizim sıkça rastladığımız, kentlerin sular altına kalarak, drenaj sorunlarıyla karşılaşıyoruz. Bu durum, doğrudan, yerel yönetimlerin alanına giriyor.
Burada büyük hatalar ve görüş ayrılıkları ortaya çıkıyor. Birçok cadde ve sokak, artık, ismi değişerek gündeme giriyor.
Trabzon KTÜ Farabi Hastanesi’ne ulaşan Farabi Caddesi, Farabi Deresi’ne dönüşüyor. Erzurum Caddesi-Erzurum Deresi, Boztepe Deresi-Boztepe Caddesi oluyor. En basit görülen ızgaralar, rögarlar çoğu kez yabani bitkilerle, incir ağaçlarıyla kapanıyor. Atasözlerimizde olduğu gibi, ‘’Ocağında İncir Ağacı Büyüsün’’ atasözü, ister istemez akla geliyor tabii.
Nehir hidroliğindeki taşkınlara gelecek olursak, bu alanda meydana gelen felaketlerde yüzlerce can kaybı oluşuyor.
SUYUN ROL ALDIĞI DOĞAL AFETLER, ESAS FAKTÖRLER
1.TAŞKINLAR
2. HEYELANLAR-TOPRAK KAYMALARI, ZEMİN HAREKETLERİ
3. DERE YATAKLARINA VE DENİZ KIYILARINA OLUMSUZ MÜDAHALELER, ÇARPIK YAPILAŞMA, KIYI VE ARAZİ EROZYONU, DENİZ TAHRİBATI
4. YANLIŞ ARAZİ KULLANIMI VE YÜZEYSEL EROZYON, BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN TAHRİBATI
5. KÖYDEN KENTE GÖÇ SORUNLARI VE BERABERİNDE GETİRDİKLERİ (İŞ OLANAKLARI ARAMA, SAĞLIK GÜVENCESİ, EĞİTİM KOŞULLARI)
6. ULAŞIM SORUNLARI, ÇARPIK VE PLANSIZ KENTLEŞME, ÇARPIK ALTERNARİF UYGULAMALARI
7. SU-TOPRAK KİRLENMESİ, HER TÜRLÜ SIVI VE KATI ATIK SORUNLARI, ÇÖP DEPOLAMA VE DİĞER ÇEVRE SORUNLARI
8. İÇME SUYU SORUNLAR
TEŞHİS-REÇETE-TEDAVİ
Olaya biraz değişik açıdan ve basitleştirerek bakacak olursak, “TEŞHİS-REÇETE-TEDAVİ” şeklinde inceleyebiliriz. Olayın teşhisi etabında, bilimsel olarak, hastalığın ne olduğunu biliyoruz. Bir kere, su ile ilgili afetlere çözüm aramak için, bölgenin çok yerel olarak, 1/5000 ölçekli sel, taşkın, heyelan risk haritalarının, hiç zaman kaybedilmeden çıkarılmaya başlanması gerekir. Zaman zaman bazı kesimlerde, 1/25000 ölçekli haritaların çıkarıldığından söz edilmektedir. Bu haritalar, Gündoğdu heyelan ve sellerinin meydana geldiği mesafe yaklaşık olarak 3 km. olarak alırsak, bu mesafe, 1/25000 ölçekli haritada sadece 12 cm. olarak gözükür ve bu da bize sadece istikşafi (genel) bir bilgi verir; detayını göremeyiz. Zira Doğu Karadeniz Bölgemiz bir Konya Ovası değildir, bazen her 100 metrede bile alabildiğine değişen hidrolojik koşullar göze çarpmaktadır. Onun için çok yerel olarak bölge özelliklerini verecek, özellikle yerleşim yerlerinin 1/5000 ölçekli, taşkın, sel ve heyelan risk haritalarının elde edilmesi kaçınılmazdır.
Belirlenecek bu haritalarda 1., 2., 3. vb derecede heyelan, sel ve taşkın bölgelerine göre yapılaşmaya gidilecek, ona göre ruhsatlar verilecektir.
Yağış ölçüm istasyon şebekesi optimizasyonu tamamlanmalıdır.
Yanlış arazi kullanımından vazgeçilmelidir.
Ruhsat ve yapılaşma anarşisini ortadan kaldırmalıdır.
Riskli afet ve heyelan bölgeleri haritaları hazırlanmalıdır.
Hastalık bellidir. Reçete bölümünde, üniversitelerin ilgili bilim dalları çözümü vermektedir. Bölgede, özellikle kırsaldaki yapılaşmanın, büyük çoğunluğu, arazinin jeolojisine, topografyasına, yapılaşma özelliklerine dikkat edilmeden gerçekleştirilmektedir. “Benim arazim, benim evim, başkası niçin karışacak?” mantığı herhalde, “TEMEL FIKRALARI”nda bulunur. Kırsaldan kentlere göçle birlikte, bu yapılaşmada, herhangi bir kontrol mekanizması, yol gösterici yoktur. Riskli bölgelerde, dere ve akarsu yataklarında yapılaşma alabildiğine sürer gider.
Hastalığın tedavisinde de sıkıntılar vardır. Ayrık sistem yerleşimin hakim olduğu bölgemizde, diğer bölgelere göre, uygulamacı kurumlar, bu plansız ve çarpık yapılaşmanın yanında, yetersiz kalmakta, keşmekeş daha da büyümektedir. Herkesin evi kendi arazisinde olduğuna göre, her eve bir yol, su, elektrik, kanalizasyon, haberleşme hattı vb gerekmektedir.
KRİZ KOMİTESİ Mİ, RİSK KOMİTESİ Mİ?
Bu olaylar ve felaketler hemen hemen her yıl bölgede meydana gelmekte, ocaklar söndürmektedir. Her olayın arkasında bir “KRİZ YÖNETİMİ KOMİTESİ” oluşturulur ve orada bir şeyler konuşulur. Bunun, zaman kaybetmeden başka bir yeri yoktur. Ve bu faaliyetin, yukarıda sözünü ettiğim “TEŞHİS-REÇETE-TEDAVİ” bağlamında herhangi bir yeri de olmamalıdır. Zira hırsız her defasında evimize girmekte, daha sonra, hırsızı nasıl kovarız diye param parça oluyoruz. Halbuki hırsız eve girmeden, tedbirimizi almamız gerekir. Buna da “RİSK YÖNETİMİ” diyoruz. İşte asıl çözüm buradadır.
Örneğin; Valilik yönetiminde, içinde başta üniversitelerin ilgili bilim adamları olmak üzere, uygulamacı kurumlar, sivil toplum örgütleri, muhtarlar vb bir araya gelerek, bu risk yönetimi komitelerini oluşturmalı, afetler meydana gelmeden incelenmeli, araştırılmalı ve çözüm önerileri ortaya konulmalıdır.
Suyun asıl faktör olduğu sel, taşkın ve heyelanlar bölgemizde sıkça görülmekte olup, bölgemizin yıllık yağış ortalaması, yer yer, Çayeli ve Hopa civarlarında 2500 mm’ye varmaktadır. Bu yıllık yağış ortalaması, İç Anadolu Bölgesinde 650 mm. civarındadır. Görüleceği gibi, ülkemiz, hidrolojik açıdan çok değişik yağış rejimlerine sahip olup, özellikle son yıllarda bütün dünyamızı kasıp kavuran “KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ” ne bağlı olarak, ülkemizin birçok bölgesinde, yağış miktarları azalacakken, bölgemizde daha da artacağını, katılmakta olduğumuz ulusal ve uluslararası toplantılarda, hararetle tartışmaktayız.
Bölgemizdeki bu doğal afetler, kaldı ki, bu küresel iklim değişikliğine bağlı olarak, yağışlar alabildiğine, “YEREL ve ZAMANSAL DEĞİŞİMLER” gösterecek ve bölgemizdeki artacak yıllık yağışlara göre daha da artacaktır.
Ülkemizde bazı yörelerde artan yağışlarla taşkın, sel ve heyelanlar artacakken, bazı bölgelerde kuraklıklar baş gösterecektir. Büyük ölçekte bunun örneklerini, dünyada, birçok ülkede görmeye başladık bile. Pakistan, Hindistan, Çin vb gibi ülkeler sel ve taşkınlarla boğuşurken, Rusya ateşle kavrulmaktadır.
SUYU YÖNETEBİLİYOR MUYUZ?
Dolayısıyla bir an evvel “SUYUN YÖNETİMİ” çok daha verimli yapılmalıdır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, artık suyu tek elden yönetmek üzere, Devlet Su İşleri, bir an evvel “SU KAYNAKLARI BAKANLIĞI”NA dönüştürülmeli ve faaliyetlere başlanmalıdır. Aksi halde, her zaman olduğu gibi, olaylar meydana gelecek, acılar, ahlar, vahlar, dövünmeler, kriz komiteleri vb oluşturulmaya devam edilecek. “AYNI TAS AYNI HAMAM”, “GEÇTİ BOR’UN PAZARI SÜR EŞEĞİ NİĞDEYE”, “ATI ALAN ÜSKÜDARI BOYLAR” atasözleri ve benim hiç sevmediğim, tepki duyduğum, acılı “TEMEL FIKRALARI” sürüp gidecek heyhat...
Üniversiteli ve bölgeden bir bilim adamı ve araştırmacı, çamur, heyelan ve taşkın rengini sevmeyen biri olarak, “BİNİNCİ KEZ” yaptığım gibi, bir kez daha vurgulamak istiyor, “UMARIM SON OLUR DİLEĞİYLE”, taşkınlarda hayatını kaybedenlere, Allah’tan rahmet, geri kalanlara ve hepimize başsağlığı diliyorum.