Bayram Ali KAVALCI
Köşe Yazarı
Bayram Ali KAVALCI
 

YIL 1926 RİZE MEBUSU EKREM BEY’İN İŞGÜZARLIĞI

Tuğra ve Kitabeler hakkında 1926 yılında TBMM’de Rize mebusu Ekrem beyin herkesi üzen kanun teklifini sizlerle paylaşacağım. Tuğra Oğuz Hakanlarından kalma bir gelenek. Bir alâmet, bir işaret, nişan. “Hükümdarın mühür ve imzası” bir bakıma.  Selçuklularda Tuğrul Bey’den itibaren tuğra kullanılır. Tuğralar fermanlarda ve sikke üstüne basılırlar. Kitabe; binanın görünen bir yerine  asılan levhalardır. Bu bina niçin yapıldı, kim yaptırdı, ilgili ayetler, hadisler, dualar.    29.2.1926 tarihinde Rize Mebusu Ekrem Bey meclise bir kanun teklifi verir:  “Gerek İstanbul gerek Ankara’da, Osmanlı dönemine ait tuğralar ve halkını tutsak eden hükümdarlara yazılan methiyeler nice binanın giriş kapısında sanki Cumhuriyetimize meydan okurcasına durmaktadırlar... Bu tuğra ve levhaların çocuklarımızı zehirlemesine izin veremeyiz. Derhâl kaldırılmasına ve yerlerine Cumhuriyet arması konulmasına...”  Mecliste kabul edilince Mehmet Emin Yurdakul teessüfle Ekrem Bey’e döner ve der ki: “Beyefendi salahiyeti aldınız, artık kırıp dökebilirsiniz rahatlıkla!” Aferin alma kaygısındaki ucuz insanlar raspalara, çekiçlere sarılırlar. Çöplüklerde işli mermerler, kiminin üzerinde ‘Maşallah’, kiminin üzerinde ‘Allah nazardan saklaya’...  Câmilerin de boşaltılmasını isterler, ihaleye çıkarıp satarlar. Kimini ahır, ambar yapar, kimini koğuş olarak kullanırlar. Bazılarına buğday doldurturlar. Eski mezar taşları da tahrip edilir. Sadece câmi hazirelerindekiler tecavüzden kurtulurlar. Birkaç tane Karaca Ahmet’te kalır, üç beş tane de Eyüp Sultan’da...   Harf inkılabından sonra kıyım hızlanır, yalaka idareciler göstere göstere kitabe kırar, yükselmeyi umarlar. Gümüşsuyu çeşmesi de vandallardan kurtulamaz. Gülhane kapısındaki I. Ahmet Çeşmesi’nin tuğrasına da acımazlar...  Harbiye Nezaretine Şevki Bey’in yazdığı “Dâire-i Umûr-i Askerîye” yazısı kapatılır. Katliama yananlardan biri de Semavi Eyice Hoca’dır, “Osmanlı, Roma kitabelerini tahrip etti mi?” diye sorar. Münir Derman ise “Ruslar da devrim yaptılar ama Dostoyevski okumaktan vazgeçmediler asla!” Cemil Meriç; “Bu tahripkâr telkinlerin mümeyyiz vasfı tarihe düşmanlıktır.” der. Sultan Abdülhamid Hân devrinde yaptırılan İzmir saat Kulesi de barbarlardan kurtulamaz. Zarif eserin tuğra ve armaları kazınır. (Kaynak: İrfan Özfatura)
Ekleme Tarihi: 26 Ağustos 2020 - Çarşamba

YIL 1926 RİZE MEBUSU EKREM BEY’İN İŞGÜZARLIĞI

Tuğra ve Kitabeler hakkında 1926 yılında TBMM’de Rize mebusu Ekrem beyin herkesi üzen kanun teklifini sizlerle paylaşacağım.


Tuğra Oğuz Hakanlarından kalma bir gelenek. Bir alâmet, bir işaret, nişan. “Hükümdarın mühür ve imzası” bir bakıma.  Selçuklularda Tuğrul Bey’den itibaren tuğra kullanılır. Tuğralar fermanlarda ve sikke üstüne basılırlar. Kitabe; binanın görünen bir yerine  asılan levhalardır. Bu bina niçin yapıldı, kim yaptırdı, ilgili ayetler, hadisler, dualar.   


29.2.1926 tarihinde Rize Mebusu Ekrem Bey meclise bir kanun teklifi verir:  “Gerek İstanbul gerek Ankara’da, Osmanlı dönemine ait tuğralar ve halkını tutsak eden hükümdarlara yazılan methiyeler nice binanın giriş kapısında sanki Cumhuriyetimize meydan okurcasına durmaktadırlar... Bu tuğra ve levhaların çocuklarımızı zehirlemesine izin veremeyiz. Derhâl kaldırılmasına ve yerlerine Cumhuriyet arması konulmasına...” 

Mecliste kabul edilince Mehmet Emin Yurdakul teessüfle Ekrem Bey’e döner ve der ki: “Beyefendi salahiyeti aldınız, artık kırıp dökebilirsiniz rahatlıkla!” Aferin alma kaygısındaki ucuz insanlar raspalara, çekiçlere sarılırlar. Çöplüklerde işli mermerler, kiminin üzerinde ‘Maşallah’, kiminin üzerinde ‘Allah nazardan saklaya’...  Câmilerin de boşaltılmasını isterler, ihaleye çıkarıp satarlar. Kimini ahır, ambar yapar, kimini koğuş olarak kullanırlar. Bazılarına buğday doldurturlar. Eski mezar taşları da tahrip edilir. Sadece câmi hazirelerindekiler tecavüzden kurtulurlar. Birkaç tane Karaca Ahmet’te kalır, üç beş tane de Eyüp Sultan’da...  

Harf inkılabından sonra kıyım hızlanır, yalaka idareciler göstere göstere kitabe kırar, yükselmeyi umarlar. Gümüşsuyu çeşmesi de vandallardan kurtulamaz. Gülhane kapısındaki I. Ahmet Çeşmesi’nin tuğrasına da acımazlar...  Harbiye Nezaretine Şevki Bey’in yazdığı “Dâire-i Umûr-i Askerîye” yazısı kapatılır.

Katliama yananlardan biri de Semavi Eyice Hoca’dır, “Osmanlı, Roma kitabelerini tahrip etti mi?” diye sorar. Münir Derman ise “Ruslar da devrim yaptılar ama Dostoyevski okumaktan vazgeçmediler asla!” Cemil Meriç; “Bu tahripkâr telkinlerin mümeyyiz vasfı tarihe düşmanlıktır.” der. Sultan Abdülhamid Hân devrinde yaptırılan İzmir saat Kulesi de barbarlardan kurtulamaz. Zarif eserin tuğra ve armaları kazınır.

(Kaynak: İrfan Özfatura)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi