Yaşlılık hayatın kaçınılmaz bir gerçeği ve her canlıyı bekleyen bir süreçtir. Aslında evrende her şeyde yaşlanmaya benzer bir süreç gözlenmektedir. Bir günlük zaman diliminde; sabahın erken saatleriyle bir doğuş, kuşlukla bir gençlik, öğle ile bir olgunluk ve durulma, ikindi ile bir tezgâh kapatma hazırlığı, akşamla yuvaya dönüş ve nihayet gece ile bu sürecin kapatılması ve yarın için istirahata çekilme vardır.
İnsanoğlu, aynı süreci ilkbahar, yaz sonbahar ve kış oluşumlarıyla da yaşamaktadır. İnsan için önce çocukluk, gençlik, olgunluk ve nihayet ardından yaşlılık hali gelir. Nereye kadar gittiğini bilmediğimiz galaksiler âleminde bu durum devam etmekte ve bunların da ötesindeki devri daim ise elbette bilinen bu gezegenlerde ilgili olan aynı safhaların sona ermesiyle olacaktır. Madem yaşlılığı durdurmak mümkün değil, öyleyse yapılması gereken onu kabullenmek ve yaşlılık günlerine kendimizi hazırlamaktır.
Hayatın sona yaklaşan bu demlerini verimli ve sevimli bir hale getirmek de bizim elimizde. Ömrü olan herkes yaşlanacağına göre insanoğlu, ihtiyarlık gelmeden önce salih ameller yapmak suretiyle hayat sermayesi şuurlu bir şekilde kullanmayı bilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bilin. Hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, yaşlılık gelmeden önce gençliğin, ölüm gelmeden önce hayatın, fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetini bilin.” Buyurarak kaçınılmaz olan yaşlılık gelmeden önce gençlik nimetinin kıymetini bilmemiz konusunda bizleri uyarmaktadır. Kaynak: (DİB) Geçen yıllarla beraber gençliğin de elden uçup gittiğini dile getiren Ömer Hayyam’ın Dizelerine Kulak Verelim:
“Gençlik dediğin kitap okunmuş artık;
Eyyamı bahar uzaklaşmış kış artık,
Bir neşeli kuştu gençlik fakat heyhat,
Gelmiş, konmuş, ötüp de uçmuş artık.”