Allah, rahmetiyle muamele eylesin. Bugün eski Bakanlardan Tuncay Mataracı’nın ölüm yıldönümü. Hayatını REVAK için yazdım..
TUNCAY MATARACI
Tuncay Mataracı, siyasi tarihimiz içerisinde hakkında farklı değerlendirmeler yapılan bir isim. 1980 darbesini yapan cuntanın yargı üzerinden siyasilerden hesap sormak istemesi sonucu suçlu görülüp hapis yatanlardan biri olması onun her daim gündemde kalmasına yol açtı. Binlerce insanı hapislerde çürüten, yapılan işkencelerle sakat kalmalarına yol açan, onlarca kişiyi kolayca idam eden darbecilerin sonraki yıllarda hep olumsuzluklarla anılmaları Tuncay Mataracı etrafında yapılan yargılamaların da tartışılmasını kaçınılmaz kıldı.
Yakalandığı koronavirüs illetinden kurtulamayarak 17 Aralık 2020 Tarihinde aramızdan ayrılan Tuncay Mataracı , sadece siyasi hayatıyla değil, çocukluğundan, siyasete atıldığı ana kadar olan anılarıyla da yaşayacak (Mataracı ailesinden) önemli bir isim.
Mataracı ailesi, Rize’nin önde gelen ailelerinden.. Milli Mücadelede önemli görevler üstlenmiş olan Mehmet Mataracı, Gazi Mustafa Kemal’i de evinde konuk etmiş, CHP ‘nin Rize’de kurucusu olmuştu.
Atatürk Rize'ye geldiğinde evinde kaldığı Hacı Mehmet Efendi, Tuncay Mataracı'nın dedesinin amcaoğlu. Mehmet Efendi, Atatürk ile 1900'lerin başında fırın işlettiği İstanbul Şişli'de tanışıyor. Tuncay Mataracı'nın anlattıklarına göre Mehmet Efendi o zaman Şişli'de askerlere bedava ekmek veriyor. Atatürk, daha sonra Mehmet Efendi'yi Batum'dan silah alıp Samsun'a kadar olan vatan toprağına ulaştırmakla vazifelendirerek memleketine gönderiyor.
Tuncay Mataracı'nın dedesi Hacı Ahmet Efendi, Manifaturacı olup, Batum’la ticaret yapan bir tüccardı. Hacı Ahmet Efendi’nin üçü kız yedi çocuğu dünyaya geldi. Erkekler Tevfik, Salih, Mustafa, Emin ve Tuncay Mataracı’nın babası Mehmet Tevfik..
Mataracı’lar Rize merkezin yanı sıra Pazar ilçesinde de mevcut olan bir aile.
Tuncay Mataracı, bir açıklamasında ailesinin kökenlerinin Bağdat’a uzandığını, ailenin burada saygın bir aile olduğunu, büyüklerinden birinin bölge illerinin birinde Belediye Başkanlığı yaptığını, ailenin bir kısmının daha sonra buradan Anadolu’nun çeşitli yerlerine göç ettiğini, Trabzon’un Maçka ilçesinde yer alan Mataracı Köyünün kendi akrabalarından oluşmuş bir köy olduğunu belirtmekteydi.
Tuncay Mataracı, bu geniş ve varlıklı ailenin çocuğu olarak 1935 yılında Rize’de dünyaya geldi. İlk çocuğu kız olan baba M.Tevfik Mataracı, yakınlarına bir erkek çocuğu olursa onu altınla tartacağını belirtmişti. Tuncay Mataracı çocukluğunu anlatırken bu sözü zaman zaman dile getirirdi.
Tuncay Mataracı, 7 çocuklu ailenin ilk erkek çocuğuydu. Erkek kardeşi Köksal Mataracı’nın yanı sıra 5 kız kardeşi daha vardı. Babaları Mehmet Tevfik Mataracı bir yandan geniş arazilerinden elde ettiği ürünleri toptan satıyor, diğer yandan da demir ve çimento ticareti ile uğraşıyordu.
Tuncay Mataracı’nın çocukluğu Rize'de, Tophane Mahallesinde geçti, futbola oldukça meraklıydı. 1941 yılında Rize'de İstiklal İlkokulu'nda eğitimine başlayan Mataracı, 1948 yılında ortaokulda okurken Güneşspor'un futbolcuları arasında yer almaya başladı. Mataracı, futbol nedeniyle okul yıllarında bir talihsizlik yaşadı. Güneşpor’da oynarken, bir karşılaşmada rakip takım olan Fener takımında oynayan lise öğretmeni ile maç sırasında münakaşa edince naklini Trabzon’a aldırmak zorunda kaldı. Burada da futbola olan ilgisi devam eden Mataracı, Trabzon İdman Gücü ve Okul takımında top koşturdu. Mataracı, futbolun yanı sıra aynı zamanda voleybol, hentbol ve atletizmle de ilgilendi. Mataracı, askerlik sonrasında ise daha önce futbolcusu olduğu Güneşspor’un yönetimine girdi. 8 yıl sonra da Rizespor'u kuran ekipte yer aldı.
Tuncay Mataracı , Öğrenimini Rize İnşaat Teknik okulunda tamamladı. Mataracı’nın okul hayatı ve evlilik hayatı da ilk gençliği gibi maceralı oldu. Mataracı, Yüksek tahsili için önce İstanbul’a gidip İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydını yaptırarak okumaya başladı. Ancak, babası Rize’den ayrılmasını istemiyordu. Mataracı, Hukuk Fakültesi ikinci sınıfta iken, babası, eşi olan Nuran Hanım'ı kendisine münasip gördüğünden Rize'ye dönüp evlenmesini isteyince okulu yarıda bırakıp Rize’ye döndü. Fakat Nuran Hanım'ın ailesi kızlarının yaşının küçük olduğunu belirtip bu evliliğe taraf olmayınca, eşini kaçırarak evlendi.
İş hayatına babasının yanında başlayan Mataracı, bu arada da Rize'de açılan akşam tekniker okuluna kaydoldu. Okulunu bitirdikten sonra Rize YSE Müdürlüğü’nde göreve başladı. Kısa sürede de çalıştığı bu kurumda yöneticiliğe yükseldi, o günlerde ismi Nafia olan bu kuruluşun müdürü oldu. Mataracı burada yaklaşık 2,5 yıl görev yaptı. Bu süre içerisinde ayrıca siyasetle de ilgilenmeye başladı. Adalet Partisi (A.P) Rize il örgütünde çeşitli görevler üstlendi.
Siyasette öne çıkışı ise Rize’de 200 bin civarında üyesi bulunan Çay Ekicileri Kooperatifine girişiyle başladı. Kısa sürede bu kooperatifin Başkanlığına seçildi. Ardından ise Kooperatife bağlı çay üreticilerini temsilen ÇAY-KUR Yönetim Kurulu Üyesi oldu.
Bu arada siyasi hedefinin peşinden koşuşturmayı da sürdürdü. Adalet Partisinde yaptığı çeşitli görevlerin ardından, 1966 Yılında Rize A.P İl Başkanı oldu.
Mataracı’nın A.P il Başkanlığı onun Bakan koltuğuna, oradan da cezaevine kadar uzanan siyasal yaşamının başlangıcıydı..
1977 yılında A.P. Genel Merkezi tarafından Milletvekilliğine aday gösterildi. 57.300 oyla Milletvekili seçilerek T.B.M.M’ye adım attı.
Partisinin Genel Başkanı olan Demirel tarafından kurulan koalisyon hükümetinde ÇAY-KUR yönetiminin koalisyon ortağı olan MHP’ye verilmesi Mataracı için istenmeyen bir durum oldu. Zira MHP, o günlerin özel şartları içerisinde elinde bulunan bakanlıklar ve kurumlarda ideolojik kadrolaşmalara yöneliyordu. Bu durum ise Rizelilerin tümüne aynı gözle bakan Mataracı için istenmeyen bir durumdu. O nedenle ÇAY-KUR yönetiminin kendi partisi olan A.P ‘de olmasını elzem görüyordu. Gümrük ve Tekel Bakanlığının koalisyon ortağı olan MHP’ye verilmesi ve ÇAYKUR yönetiminin MHP kadrolarına bırakılması üzerine Mataracı’nın partisiyle arası açılmaya başladı. Mataracı, Partisi içerisinde, ÇAY-KUR’un uyguladığı kadroculuk ve yanlış politikalar nedeniyle seçim bölgesine gidemeyecek duruma geldiğini, ÇAY-KUR’da maksatlı kıyımlar yapıldığını öne sürüyordu. Ona, seçmenlerinden bu yönde sürekli şikayetler geliyordu. Partisine ilettiği bu tür şikayetlerin dikkate alınmaması üzerine de partisinden istifa etme sinyalleri vermeye başlamıştı.
Israrla dile getirdiği şikayetlere bir çözüm aranmaması üzerine Mataracı, yerel seçimlere bir ay kala 19 Kasım 1977 tarihinde Kastamonu Milletvekili Fethi Acar’la birlikte partisinden istifa etti. Acar, Demirel’le görüştükten sonra istifadan vazgeçip partisine geri döndü, Mataracı da yeniden A.P’ ye geri dönmesi için iknaya zorlandı, Geri dönmesi beklendiği anda ise partisinden yeni istifalar gelince bu kararından vazgeçti. Bu arada yapılmış olan ara seçimde A.P’nin seçimlerden başarısız çıkması parti içerisinde istifaları tetiklemişti.
A.P’de ortaya çıkan bu istifalar, yerel seçimden başarılı çıkan CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’i iktidar olma sevdasıyla harekete geçirdi. Ecevit, Milliyetçi Cephe Hükümetini yıkmak ve Başbakanlığında yeni bir hükümet kurmak için CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil'in organizasyonuyla AP’den ayrılan Bağımsız 12 Milletvekiliyle
İstanbul Florya’daki Güneş Motel’de bir araya geldi. Görüşmede, hükümeti düşürmek için gensoru verilmesi ve sonrasında CHP, CGP ,DP ve Bağımsız Milletvekilleriyle yeni bir hükümet kurulması konusunda anlaşmaya varıldı. 31 Aralık’ta verilen bir gensoruyla mevcut hükümet düşürüldü. 12’ler arasında yer alan Cemalettin İnkaya bu gensoru görüşmelerinde oy vermedi. Böylece 12 vekil sayısı 11'e düştü ve Güneş Motel Olayı da bu nedenle 11'ler olayı olarak tarihe geçti.
Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk yeni hükümeti kurma görevini Ecevit’e verince Ecevit Bağımsız Milletvekillerinin çoğuna Bakanlık vererek 42. Cumhuriyet Hükümetini kurdu. Tuncay Mataracı da bu hükümette Gümrük ve Tekel Bakanı olarak yer aldı.
Mataracı, Bakan olarak Rize’ye geldiğinde Rizeliler tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. Burada kendisine yönelen bazı sorulara verdiği cevaplarda; ‘AP Genel Başkanı Süleyman Demirel’in etrafında bir cunta ağının olduğunu, bu cuntayı aşamadığı için istifa etmek zoruna kaldığını, ülkenin daha kötüye gitmemesi için partisinden ayrıldıktan sonra yeni hükümette sorumluluk üstlenmeyi ülke adına görev bildiğini’ söyledi. Bölgeye 17 yeni çay fabrikası kurma, çay üreticisinin durumunu iyileştirme sözü verdi. Bakanlık görevi süresince ÇAY-KUR’da görüş ayrımı yapmadan hizmet verebilecek yerel ağırlıklı bir kadro oluşturmaya çalıştı.
Gümrük ve Tekel Bakanı olarak görev yaptığı 5 Şubat 1978 ile 24 Aralık 1979 tarihleri arasında Mataracı, çay üreticisini çok sevindiren bir karar aldı. O güne kadar elle toplanan çayın makasla toplanmasına izin verildi. Bu karar, üreticide büyük bir memnuniyete yol açtı. Makasla hasat sayesinde işçilik maliyetleri azaldı, üreticiler, işçi almadan kendi çaylarını hasat edebilme imkanını elde ettiler.
Mataracı, ayrıca yaş çay bedellerinin ödenmesi için ÇAYKUR’un sermaye artırımını sağladı ve böylece alacakları sürekli ötelenen üreticilere ve çalışanlara alacakları zamanında ödendi. Ayrıca ön ayak olduğu yeni Çay Fabrikalarının kurulması sayesinde birçok kişi iş imkânına kavuştu.
Ayrıca, birçok Rizeli genci de hiçbir görüş ayrımı yapmadan Gümrüklerde ve tekelde işe aldırdı.
Kaynak sorunu yaşayan RİZESPOR’a özel izinle ÇAYKUR’dan çay verdirip, bu çayın RİZESPOR Paketiyle satılmasına imkân sağladı. Böylece mali kriz içerisinde olan RİZESPOR’u içinde bulunduğu mali krizden kurtardı. RİZESPOR’un gelir elde etmesi için verdiği bu özel izin daha sonra yargılama dosyasına suç olarak girdi.!
Bakanlığı döneminde kahve ithalatını durdurması üzerine kuru kahve ithalatçılarının tepkileriyle karşılaştı. Eleştirilerde, Mataracı’nın bu yasakla asıl amacının kahve tüketimini azaltıp, çay tüketimini artırmaya yönelik olduğu öne sürüldü.. Sonuçta da kuru çay tüketimi ciddi oranda arttı, kahve tüketimi ise düştü.
Uzun süreceğini düşündüğü Ecevit hükümetinin kısa sürmesi Mataracı’nın hedeflediği hizmetlerin eksik kalmasına yol açtı. Üstelik esktra Bakanlıklar verilerek kurulan 42. Hükümetin içinde yer alan etkili bir Bakan olması ve Bakanlığı döneminde basının hakkında sık sık olumsuz haber yapması 1980 Darbesini yapan darbeci paşalar tarafından cezalandırılmak istenmesinin tuzu biberi oldu.
12 Eylül 1980 Darbesi yapıldığında hiç beklemediği bir durumla karşılaştı. Darbenin ardından 2 ay hiç arayıp sorulmayan Tuncay Mataracı, 2 ay sonra gözaltına alındı, ardından da tutuklanarak hapse girdi. İlk günlerini Mamak Askeri Cezaevi’nde geçirdi. Daha sonra Kayseri’de yattı. Ardından ise cezasını Çanakkale Yarı açık Cezaevinde çekti.
Mataracı bir röportajda o günler için şöyle diyordu: “ 12 Eylül oldu, 13 Eylül sabahı parlamenterlere tokat atılmış, siyasi partiler kapatılmış, her şey bir anda durmuş. Ben de o zaman İstanbul’da bir yazıhane açıyordum. Aradan iki ay geçti, Erbakan, Demirel, Ecevit, Türkeş, 150-160 tane milletvekili gözaltına alındı. İki ay beni arayıp sormadılar. İki ay sonra beni gözaltına aldılar. Eğer kendimi suçlu hissetseydim yurt dışına kaçardım. Kaçanlar kadar benim de imkanlarım vardı.”
Tutuklanan Mataracı, Milli Güvenlik Konseyi tarafından görevi kötüye kullanmak ve rüşvet almak suçlarıyla 23 Nisan 1981 tarihinde Yüce Divan’a sevkedildi. Kendisiyle birlikte toplam 22 kişinin yargılanmalarına 15 Haziran 1981'de başlandı. Yargılananlar arasında, eski bayındırlık bakanı Şerafettin Elçi ile "yeraltı dünyasının babalarından olduğu" belirtilen Abuzer Uğurlu da yer aldı. Yargılama, 16 Mart 1982'de sonuçlandı. Yüce Divan Başkanı Şevket Müftügil’in karardan önce son sözünü sorduğu Mataracı “Anayasa Mahkemesinin bağımsızlığına inandığını belirtti ve “kararınızın hukuka uygun ve vicdanınızın sesini dinleyerek verileceği kanısındayım. Öyle inanıyorum ki, hakkımızda verilecek karar, zamanın politikasına uygun olarak değil, yasalara uygun olarak verilecektir. Beraatimi talep ediyorum” dedi.
Kararını açıklayan mahkeme Mataracı’yı, 42 yıl 11 ay hapis, 787 milyon 386 lira da para cezasına çarptırdı. Mataracı'ya verilen hapis cezası TCK'nin 77. maddesi gereğince 36 yıla indirildi. Mataracı, cezasını çekerken hemşehrilerinden çok sayıda destek mektupları aldı. Gelen bu mektupların her birine ayrı ayrı cevap veren Mataracı, onlarla sıcak ilişkisini sürdürdü.
Bu arada sevenleri de affı için imza kampanyası başlattı. Mataracı’nın affedilmesi için 1989’da TBMM Başkanlığı’na 21 bin imzalı dilekçe verildi. Şartlı tahliyeden yararlanan Mataracı 10 yıl 10 ay 17 gün hapis yattıktan sonra 17 Mayıs 1991’de de tahliye oldu..
Gerek gençlik yıllarında ve siyasi dönemlerinde ele avuca sığmayan ve bilhassa Bakanlık döneminde basının sık sık olumsuz haberlerle gündemde tuttuğu Tuncay Mataracı, cezaevi sürecinde kendine farklı bir yol seçti, burada Kur’an okumayı öğrendi, Kur’an’ı hatmetti ve düzenli namaz kılmaya başladı. Milli Görüş Lideri Necmettin Erbakan’la cezaevinde 10 ay birlikte bulunan Mataracı, burada cemaatle kılınan namazlara iştirak etti.
Rize’de Anadolu Gençlik Derneği (AGD) tarafından Eski Başbakan ve Saadet Partisi Eski Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının 2. yılı dolayısıyla düzenlenen “Necmettin Erbakan’ı Anma ve Anlama” programına katılan Gümrük ve Tekel Eski Bakanı Tuncay Mataracı, burada yaptığı konuşmada, cezaevinde iken Erbakan'dan helallik istediğini Erbakan’ın da kendisine 'Mataracı, Senin yerin, safın yanlış, senin safın yerin bizim tarafımızdır. Sen düştün şeytanların yanına . Ben seni affettim hakkım helal olsun” dediğini ifade edince salonda büyük alkış koptu..
Mataracı’nın cezaevinde edindiği yeni yaşam tarzı sonraki yıllarda da değişmedi, konuşmalarında sürekli dini ve ahlâki değerleri öne çıkardı, hac vazifesini ifa etti ve vefat edinceye kadar dini vecibelerini düzenli şekilde yerine getirdi.
Tuncay Mataracı, geçmişte yaşadıklarını her anlatışında kendisinin darbeci paşalar tarafından kurban seçildiğini belirtirdi. Bakanlığı süresince askerlerden gelen bazı talepleri yerine getirmeyişini ve zaman zaman onlarla çatışmasını kurban seçiliş nedenlerinden biri olarak görüyordu.
Mataracı, Bakanlığı döneminde Milli Güvenlik Kurulu üyesi olmamasına rağmen iki defa MGK toplantısına çağrıldığını, burada yaptığı konuşmalarla fincancı katırlarını ürküttüğünü belirtiyordu;
“Ben 12 Eylül dönemi siyasi intikamlarının acısını çektim, Ben banka soymadım. Hırsızlık yapmadım, hazineyi dolandırmadım. Anayasanın olmadığıi yasaların geçerli olmadığı olağanüstü koşullar içerisinde, her söyledikleri yasaların üzerinde olan insanların yönetiminde olduğu bir dönemde yargılandım. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak varlığını Anayasadan alır. Ama Anayasa yoktu, 1961 Anayasası rafa kaldırılmıştı, olmayan varlığını Anayasadan alan Anayasa Mahkemesi Yüce Divan olarak beni yargıladı.” diyordu.
Mataracı,bir başka açıklamasında da “Ben Mason olsaydım yargılanmaz, hapis yatmazdım.” İddiasında bulunuyor, yargılanmasında Demirel’in etkisi olduğunu şu sözlerle ima ediyordu: “Çok net, altını çizerek söylemek istiyorum. Bir cümle ile. Mason olsaydım Tuncay Mataracı olarak bu ıstırabı çekmezdim. Türkiye böyle yani. Maalesef. Ben fazla bir yorum yapmak istemiyorum. Çünkü 12 Eylül'den önce biz hükümete girdiğimizde bazıları 'satılmışlar, komünistlerle birlik oldular ülkeyi bilmem ne yaptılar' dediler. Ben o zaman Demirel'e 'Siz Isparta'nın İslamköy'ünden Yahya oğlu Süleyman Demirel. Siyasete atılmadan evvel malvarlığınız neydi, bugün nedir? Ben de Rize'nin Tophane Mahallesi'nden Mehmet Tevfik oğlu Tuncay Mataracı. Siyasete atılmadan evvel mal varlığım neydi, bugün nedir? Bunun hesabını yapalım' dedim. Bu lafım ona çok dokunmuş. Bazı dostlarına 'Onu Kızılay'da astırmasam bana da Demirel demesinler' diye bu tabiri kullanmıştır yani. Ben Milli Güvenlik Kurulu'ndaki konuşmamın ve onlarla olan bazı sürtüşmemin acısını çektim. Bir de Demirel'le olan tartışmamın acısını çektim” diyordu..
“Benim soruşturmam enteresandır” diyen Mataracı, Darbecilerin asıl amacının kendisini idam etmek olduğunu o nedenle yargılamasının isnat edilen suçları içeren maddelerden değil de idamı gerektirecek maddelerden oluşturulmaya çalışıldığını belirtiyordu.
Tuncay Mataracı, cezaevinde geçirdiği süre içerisinde ciddi maddi kayıplar yaşadı. Kardeşi Köksal Mataracı ile birlikte sahip olduğu Mehmet Tevfik Mataracı iş hanındaki işyerlerinin çoğu satıldı. Tahliyesinin ardından oğullarıyla birlikte inşaat işleriyle ilgilenmeye başladı..
Tahliye olduktan sonra herhangi bir Siyasi Partiyle organik bağ kurmayan Tuncay Mataracı, bilhassa Rizeli ve Rize kökenli siyasetçilerle yeni dostluklar kurdu, eski dostluklarını geliştirdi. Eski Başbakanlardan A.Mesut Yılmaz’la olduğu gibi Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’la da yakın dost olan Tuncay Mataracı, dostluğa, Rizeliliğe son derece önem veren bir isimdi.
Yaşamını İstanbul’da sürdüren ancak Rize’yle de bağını hiç koparmayan Tuncay Mataracı, ilerleyen yaşına ve yaşadıklarına rağmen oldukça sağlıklıydı. Ancak, virüs kapısını çaldığında onu ecele çağırmıştı. Koronavirüse karşı korunmaya son derece önem vererek 8 ay evinden dışarı adım atmayan Tuncay Mataracı, Büyük oğlu Sinan’ın onca uyarılarına rağmen yakınlarının birinin düğününe katılınca koronavirüse yakalandı. Bir hafta evde tedavi gördükten sonra, kendisinden virüsü kapan eşiyle birlikte 30-11.2020 Tarihinde Altunizade Acıbadem hastanesine yatırıldı. Önce serviste tedavi altına alındı ancak durumu ağırlaşınca yoğun bakım servisine kaldırılarak tedavisine burada devam edildi.Yoğun bakımda 13 gün hayata dönme mücadelesi veren Tuncay Mataracı 17 aralık 2020 tarihinde 85 yaşında hayata gözlerini yumdu. Cenazesi ise koronavirüsün başkalarına da sirayet edebileceği endişesiyle çok sevdiği Rize’ye getirilemedi ve ertesi gün kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi..