Ak Parti İktidarı, iş başına geldiğinde ülke ekonomisi oldukça zor durumdaydı. Sorunu aşmak için inşaatın önemli olduğu düşüncesiyle hızlı bir şekilde inşaat sektörünü devreye soktular. Buna devletin alt yapı, yol, tünel, baraj vs gibi beton ve inşaatla ilişkili projeleri de eklendi. Ülke bir anda şantiyeye döndü. İnşaat sektörüne bağlı olan yan sektörler de hareketlendi ve çeşitli alanlarda birçok yeni işyeri açıldı.
Kentsel dönüşüm, eskiyi yenileme, yeni imar alanları, yeni metrolar, köprüler vs gibi projelerle birlikte İstanbul’da emlak fiyatları tavan yaptı, alan, satan, kiraya veren kazandı.
Bu durum diğer şehirlere de yansıdı.
Ancak, küresel ekonomideki daralmalarla birlikte inşaat sektörü durgunluk dönemine girdi. İşyeri sahipleri, kiracılar kiralarını ödeyemez hale geldi. Satışlar durdu, insanlar ellerindeki emlakları satmaya başladı. Bu duruma yap-satçıların ellerinde kalanlar da eklenince büyük bir emlak stoku ortaya çıktı.
Devlet iştiraklı birçok proje de elde kaldı.
İstanbul, Ankara gibi metropollerde yaşananlar diğer şehirlerde de yaşandı.
Ekonomik kriz, Koronavirüs derken ülke tümüyle emlak mezarlığına dönüşür hale geldi. Döviz artarken, emlak fiyatları hızla aşağılara inmesine rağmen satışlardaki tıkanma giderilemedi. Parası olanlar emlak alım satım işinden uzak durdu. Ya parasını elinde tuttu, ya da başka alanlara yöneldi.
Kredi ile yeni ev sahibi olmak veya evini değiştirmek isteyenler ise fiyatlar düşse de yüksek kredi maliyetleri nedeniyle alım yapamıyordu.
İktidar bu durumu dikkate alarak devlet bankalarında kredi faizlerini ciddi oranda düşürdü, kredileri cazip hale getirdi.
Bu kararla birlikte sektör aniden canlanmaya başlayınca bu kez emlak sahipleri emlaklarının fiyatını iki ayda 30’lara varacak şekilde artırdılar..
Zaten kriz öncesi şişirilmiş olan fiyatlar böylece bir kez daha şişirildi. Ancak, kredi faizlerinin düşmesi ve bazı emlak kampanyalarında ödemelerin 1-2 yıl sonra başlatılacak olması satın alıcıların talebini baskılayanadı, talepler arttı.
Türkiye genelinde yüz binin üzerinde evin satıldığı ifade ediliyor. Devlet elindeki birçok emlakı elinden çıkarırken, evlerini satmak isteyen ancak satamamış olanlar ve yap satçılar durumdan oldukça memnun.
Bu tablo mütahitleri yeniden cesaretlendirdi. O nedenle bilhassa küçük şehirlerde yeni inşaatlar yapılmakta.
İzlenimlerime göre ev satın alanların çoğu şişirilmiş fiyatların gelecekte daha da artacağını düşünmekte. O nedenle, yapılan 25-30 gibi zammı önemsemeyip ucuz krediye koşmuşlar.
Peki bu beklentilerin doğru çıkması mümkün mü?
Bence hiç ama hiç mümkün değil ve bu hikâyenin sonu hüsranla bitecek!
Bu durumu şöyle açıklayayım; elinde para olup, bu parayı zam öncesinde emlâka yatırmayanlar, bir yıl sonra fahiş fiyata neden ev satın alsın. Bu kişiler farklı düşünecek olsa bankadan şimdi gidip kredi alırdı, neden gelecek yıl alsınlar?
Bugün yapılan satışlar krediye bağlı satışlar olduğuna göre demek ki kimse hazır parasıyla alım yapmıyor. Dün, emlak ucuz iken parasını emlaka yatırmayanlar, yüksek oranda zam gördükten sonra neden alsın?
Buradan çıkan sonuç şudur; Kredi alanlar sonlandığında ev satışları bıçakla kesilir gibi kesilecektir. Kredi öncesi fiyatlara itibar etmeyen ve şimdilerde de ev almayanlar, yükselen fiyatlarla ev almaya yanaşmayacaktır.
Peki ortada kalan evleri kim alacaktır?
Öyle anlaşılıyor ki; bir yıl sonra, elde kalıp satılamayan, veya yeni satışa çıkan dairelere alıcı çıkmayacaktır.
Talep olmayınca da fiyatlar dip yapacaktır.
Bu ise birçok kişiyi mahvedecektir.
Bundan en çok zarar görenler ise ellerindeki emlakları fahiş fiyata satmaya kalkan ve satamayan uyanık mütahitler ile, “sonra satıp kâr ederim” diye düşünenler olacaktır.
Gidişat onu gösteriyor.
İnşallah böylesi bir durumla karşılaşmayız ama yaşanmakta olanlara baktığımızda geleceğin manzarası böyle gözüküyor...