Adnan ONAY
Köşe Yazarı
Adnan ONAY
 

TÜRKİYE KORONAVİRÜSTEN YÜZ AKIYLA ÇIKACAK

Covid-19 Koronavirüs dünyanın sağlık sistemlerini gözler önüne serdi.  Türkiye bu sınavı iyi notla geçen ülkelerden biri oldu. Bu önemli sınavdan başarılı çıkmamızın en önemli nedeni, Erdoğan iktidarının sağlık sistemini baştan sona yenilemesi ve her türlü tehlikeye karşı tedbirler alınabilecek pozisyona taşımış olmasıdır. Sağlık sistemimizin yeniden dizayn edilmesi aşamasında çeşitli yanlışların, hataların olduğu yönündeki (içinde haklılık payı bulunan) çeşitli eleştiriler olsa da, geldiğimiz noktada ortaya çıkan tablo, düne göre çok daha iyi olduğumuzdur. Bunun böyle olduğu pandemiyle birlikte test edilmiş oldu. Koronavirüs öncesi, ülkemizde birçok kişi sağlık sistemimizi gelişmiş Avrupa ülkelerinin sağlık sistemleriyle karşılaştırıyor, onların ne kadar ileri hizmetler verdiğini allandıra, ballandıra anlatıyordu. Buna karşılık yapılan eleştirilere ise kimse kulak asmıyor “olur mu öyle şey, Avrupa her şeyde bir numara” diyerek eleştiride bulunanları cehaletle suçluyorlardı.  Bu tür yaklaşımların nedeni Avrupa sistemlerine duyulan hayranlık ve Türkiye’nin hiçbir konuda onlardan iyi olamayacağına olan sabit inançtı. Bu kesin inanç sistemlerin objektif olarak ele alınmasına engel oluyor, bu alanda çok şeyin değiştiğinin farkına varılamıyordu. İşin gerçeği; 2000’li yıllara gelinceye kadar Türkiye’nin sağlık sistemi bir çile sistemiydi. Hastalar, hastane kapılarında çare ararken dermansız hale geliyor, ilaç kuyruklarında saatlerce bekliyordu. Daha da kötüsü ‘bıçak parası’ adı altında müşkül durumdaki hastaların adeta soyulmasıydı. İnsanlar sırf bu nedenle dişinden, tırnağından biriktirip kenara, köşeye iyi sayılabilecek bir meblağı olur ki ihtiyaç olur diye “ameliyat parası” diye ayırıyordu. Birçok hasta ise hastane masraflarını ödeyemediği için hastanelerde rehin kalıyor, bu nedenle imzaladıkları senetlerle icralık oluyordu. Bizde bunlar yaşanırken, o günlerde Avrupa’da hastalar randevulu sistemle sağlık hizmetleri alıyor, aile hekimleri ailelerin sağlık sorunlarıyla yakından ilgileniyordu. Kişiler, sağlık sisteminin işleyişi nedeniyle başlarına gelebilecek şeylerden endişe etmiyor, devletin kendilerine her tür sağlık desteğini vereceğine inanıyorlardı. Hiç unutmam; İsviçre’de bulunduğum bir sırada burada tanıştığım bir ailenin tekerlekli sandalyeyle yaşamını sürdüren 50’li yaşlardaki bir ferdine hastalığının nedenini sorduğumda “Türkiye’ye tatile geldiklerinde trafik kazası geçirdiklerini, burada ağır yaralandığını, durumu İsviçre’ye bildirdiklerini ve İsviçre’den gelen ambülans uçakla İsviçre’ye getirildiğini, burada tedavi altına alındığını ve yanına sürekli iki hemşirenin verildiğini, bunlar sayesinde yaşama döndüğünü” allandıra ballandıra anlatarak “eğer Türkiye’de olsaydım şimdi çoktan ölmüştüm” dediğinde gözlerimin önüne o günkü şartlardaki sağlık sistemimizi getirmiş, İsviçre’nin, Avrupa’nın sağlık sistemine hayranlık duymuştum. Geriye dönüp baktığımda Avrupa’nın sistemli bir devlet yapısı olduğunu, bu yapı içinde diğer kurumlar gibi sağlık sisteminin de senkronize şekilde kusursuz işlediği bir gerçekti. Ancak, AB genişleme kararları, serbest dolaşım ve artan göçmenler, yaşanan krizler, değişen, zorlaşan ekonomik şartlar neticesinde sağlık hizmetlerine ulaşımı da zorlaştırmış, sistemin oluşturduğu maddi yük nedeniyle yeni, geleceğe dönük, yatırımlar yapılamaz hale gelmişti.  Özetle; sağlık sistemi Avrupa’da kendi kendine zor döner hale gelmişti. İyi analiz edildiğinde böylesi bir sistemin ani bir fırtınaya yakalanması halinde işin altından kalkamayacağı aşikardı. Koronavirüs pandemisi bu gerçeği ortaya çakardı. Avrupa ne yatak yönünden, ne sağlık teçhizatı yönünden, ne de diğer yönlerden bu fırtınayı kontrol altına alabilecek durumda değildi. O nedenle önce (zaten devlete yük olduğu düşünülen) yaşlılardan vazgeçildi. Yüzlerce yaşlı insan huzurevlerinde hiç tedaviye alınmadan can verdi, hastalar ayrıştırmaya tabi tutuldu, işin içine ırkçılık bile girdi. Bir sefalet manzarası yaşandı Avrupa’da ve halen yaşanmakta.. Türkiye ise yaklaşık yirmi yılda sağlık alanında ne derece mesafe katettiğini tüm dünyaya göstermiş oldu. Objektif bir gözle bakıldığında sırtında ağır borç yükü bulunan, AB’ye alınmak istenmeyen Türkiye, bütçesi fazla veren, milli geliri Türkiye’nin çok üzerinde olan Avrupa ülkelerinden birçok yönden gerideydi ve böylesi bir pandemiyle karşı karşıya kaldığında sistemin çok yönlü olarak çökmesi kaçınılmaz görünüyordu. Ancak, durumun hiç de böyle olmadığı anlaşıldı. Sağlık alanında önemli gelişmeler kaydeden, sistemi baştan aşağıya yeniden dizayn eden ve adeta yaşanacaklardan haberdarmış gibi geleceğe yapılan yatırımlar ve bunların koordineli yönetimi sonucu kötümser yaklaşımların hiçbirisi gerçekleşmedi ve önemli bir başarılar elde edildi. Avrupa, vahim görüntülere sahne olurken, Türkiye sistemli bir şekilde, sorunsuz şekilde hastalarını tedaviye aldı. Önceden tedarik edilen ilaçlar, hazır tutulan yoğun bakım servisleri,  modern hastaneler, karantina için ayarlanan otel, yurt ve benzeri yerlerle takdir topladı. Dünyanın bir çok ülkesine yardım etti, buralarda bulunan vatandaşlarımızı ülkeye taşıdı, dış ülkelerdeki hastalar içinde ambülans uçakları devreye soktu.. Türkiye sadece sağlık sistemiyle dikkatleri çekmedi, önceden yaptığı hazırlıklar nedeniyle ekonominin de rayından çıkmasına izin vermeyerek, iş dünyasını ve piyasaları kontrol altına aldı.Yeterli gıda stoklarımız nedeniyle halk Batıdaki gibi bir panik yaşamadı, ortaya çıkan kısmi arızalara rağmen her şey aynı düzen içerisinde sürdü, sürmekte.. Onca uyarıya rağmen halkımızın kurallara uymakta direnç göstermesi dahi bu başarıyı engellemedi. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç; Türkiye, kendisini çok yönlü olarak geleceğe hazırlayan bir ülke konumunda.. Nasıl son yıllarda savunma sanayiinde ürettiğimiz silahların ne derece Mahir olduğu müdahil olduğumuz olaylarda ortaya çıkmışsa, sağlıkta attığımız adımların ne derece gerekli adımlar olduğu yaşanan pandemiyle daha iyi anlaşılmışsa, diğer bir çok alanda da önemli gelişmeler kaydettiğimiz (bazılarımız hissetmese de) olaylar ortaya çıktığında anlaşılacaktır. Elbet, bu yapılanların daha ekonomik ve daha doğru olması için eleştiriler, tavsiyeler olmalı. Ancak, siyaset yapma adına yapılanlara çamur atmak, yapılmalarına engel olmak, her şeye kötümser bir bakışla yaklaşmak hem bunu yapanlara, hem ülkeye zarar.. Bu tür yaklaşımlardan bugüne kadar kimse yarar görmedi, bundan sonra da görmez.. Haklı eleştiriye tahammül gösterip, haksız, kasıtlı eleştirilerden uzaklaşmadığımız sürece demokrasimizin, ülkemizin gelişmesine zarar vermiş olacağımızı artık anlamalıyız...
Ekleme Tarihi: 30 Nisan 2020 - Perşembe

TÜRKİYE KORONAVİRÜSTEN YÜZ AKIYLA ÇIKACAK

Covid-19 Koronavirüs dünyanın sağlık sistemlerini gözler önüne serdi. 

Türkiye bu sınavı iyi notla geçen ülkelerden biri oldu. Bu önemli sınavdan başarılı çıkmamızın en önemli nedeni, Erdoğan iktidarının sağlık sistemini baştan sona yenilemesi ve her türlü tehlikeye karşı tedbirler alınabilecek pozisyona taşımış olmasıdır.

Sağlık sistemimizin yeniden dizayn edilmesi aşamasında çeşitli yanlışların, hataların olduğu yönündeki (içinde haklılık payı bulunan) çeşitli eleştiriler olsa da, geldiğimiz noktada ortaya çıkan tablo, düne göre çok daha iyi olduğumuzdur. Bunun böyle olduğu pandemiyle birlikte test edilmiş oldu.


Koronavirüs öncesi, ülkemizde birçok kişi sağlık sistemimizi gelişmiş Avrupa ülkelerinin sağlık sistemleriyle karşılaştırıyor, onların ne kadar ileri hizmetler verdiğini allandıra, ballandıra anlatıyordu. Buna karşılık yapılan eleştirilere ise kimse kulak asmıyor “olur mu öyle şey, Avrupa her şeyde bir numara” diyerek eleştiride bulunanları cehaletle suçluyorlardı. 

Bu tür yaklaşımların nedeni Avrupa sistemlerine duyulan hayranlık ve Türkiye’nin hiçbir konuda onlardan iyi olamayacağına olan sabit inançtı. Bu kesin inanç sistemlerin objektif olarak ele alınmasına engel oluyor, bu alanda çok şeyin değiştiğinin farkına varılamıyordu.


İşin gerçeği; 2000’li yıllara gelinceye kadar Türkiye’nin sağlık sistemi bir çile sistemiydi. Hastalar, hastane kapılarında çare ararken dermansız hale geliyor, ilaç kuyruklarında saatlerce bekliyordu. Daha da kötüsü ‘bıçak parası’ adı altında müşkül durumdaki hastaların adeta soyulmasıydı. İnsanlar sırf bu nedenle dişinden, tırnağından biriktirip kenara, köşeye iyi sayılabilecek bir meblağı olur ki ihtiyaç olur diye “ameliyat parası” diye ayırıyordu. Birçok hasta ise hastane masraflarını ödeyemediği için hastanelerde rehin kalıyor, bu nedenle imzaladıkları senetlerle icralık oluyordu.

Bizde bunlar yaşanırken, o günlerde Avrupa’da hastalar randevulu sistemle sağlık hizmetleri alıyor, aile hekimleri ailelerin sağlık sorunlarıyla yakından ilgileniyordu. Kişiler, sağlık sisteminin işleyişi nedeniyle başlarına gelebilecek şeylerden endişe etmiyor, devletin kendilerine her tür sağlık desteğini vereceğine inanıyorlardı.

Hiç unutmam; İsviçre’de bulunduğum bir sırada burada tanıştığım bir ailenin tekerlekli sandalyeyle yaşamını sürdüren 50’li yaşlardaki bir ferdine hastalığının nedenini sorduğumda “Türkiye’ye tatile geldiklerinde trafik kazası geçirdiklerini, burada ağır yaralandığını, durumu İsviçre’ye bildirdiklerini ve İsviçre’den gelen ambülans uçakla İsviçre’ye getirildiğini, burada tedavi altına alındığını ve yanına sürekli iki hemşirenin verildiğini, bunlar sayesinde yaşama döndüğünü” allandıra ballandıra anlatarak “eğer Türkiye’de olsaydım şimdi çoktan ölmüştüm” dediğinde gözlerimin önüne o günkü şartlardaki sağlık sistemimizi getirmiş, İsviçre’nin, Avrupa’nın sağlık sistemine hayranlık duymuştum.


Geriye dönüp baktığımda Avrupa’nın sistemli bir devlet yapısı olduğunu, bu yapı içinde diğer kurumlar gibi sağlık sisteminin de senkronize şekilde kusursuz işlediği bir gerçekti. Ancak, AB genişleme kararları, serbest dolaşım ve artan göçmenler, yaşanan krizler, değişen, zorlaşan ekonomik şartlar neticesinde sağlık hizmetlerine ulaşımı da zorlaştırmış, sistemin oluşturduğu maddi yük nedeniyle yeni, geleceğe dönük, yatırımlar yapılamaz hale gelmişti. 

Özetle; sağlık sistemi Avrupa’da kendi kendine zor döner hale gelmişti. İyi analiz edildiğinde böylesi bir sistemin ani bir fırtınaya yakalanması halinde işin altından kalkamayacağı aşikardı.

Koronavirüs pandemisi bu gerçeği ortaya çakardı. Avrupa ne yatak yönünden, ne sağlık teçhizatı yönünden, ne de diğer yönlerden bu fırtınayı kontrol altına alabilecek durumda değildi. O nedenle önce (zaten devlete yük olduğu düşünülen) yaşlılardan vazgeçildi. Yüzlerce yaşlı insan huzurevlerinde hiç tedaviye alınmadan can verdi, hastalar ayrıştırmaya tabi tutuldu, işin içine ırkçılık bile girdi. Bir sefalet manzarası yaşandı Avrupa’da ve halen yaşanmakta..


Türkiye ise yaklaşık yirmi yılda sağlık alanında ne derece mesafe katettiğini tüm dünyaya göstermiş oldu. Objektif bir gözle bakıldığında sırtında ağır borç yükü bulunan, AB’ye alınmak istenmeyen Türkiye, bütçesi fazla veren, milli geliri Türkiye’nin çok üzerinde olan Avrupa ülkelerinden birçok yönden gerideydi ve böylesi bir pandemiyle karşı karşıya kaldığında sistemin çok yönlü olarak çökmesi kaçınılmaz görünüyordu.


Ancak, durumun hiç de böyle olmadığı anlaşıldı. Sağlık alanında önemli gelişmeler kaydeden, sistemi baştan aşağıya yeniden dizayn eden ve adeta yaşanacaklardan haberdarmış gibi geleceğe yapılan yatırımlar ve bunların koordineli yönetimi sonucu kötümser yaklaşımların hiçbirisi gerçekleşmedi ve önemli bir başarılar elde edildi. Avrupa, vahim görüntülere sahne olurken, Türkiye sistemli bir şekilde, sorunsuz şekilde hastalarını tedaviye aldı. Önceden tedarik edilen ilaçlar, hazır tutulan yoğun bakım servisleri,  modern hastaneler, karantina için ayarlanan otel, yurt ve benzeri yerlerle takdir topladı.

Dünyanın bir çok ülkesine yardım etti, buralarda bulunan vatandaşlarımızı ülkeye taşıdı, dış ülkelerdeki hastalar içinde ambülans uçakları devreye soktu..

Türkiye sadece sağlık sistemiyle dikkatleri çekmedi, önceden yaptığı hazırlıklar nedeniyle ekonominin de rayından çıkmasına izin vermeyerek, iş dünyasını ve piyasaları kontrol altına aldı.Yeterli gıda stoklarımız nedeniyle halk Batıdaki gibi bir panik yaşamadı, ortaya çıkan kısmi arızalara rağmen her şey aynı düzen içerisinde sürdü, sürmekte..

Onca uyarıya rağmen halkımızın kurallara uymakta direnç göstermesi dahi bu başarıyı engellemedi.


Buradan çıkarabileceğimiz sonuç; Türkiye, kendisini çok yönlü olarak geleceğe hazırlayan bir ülke konumunda.. Nasıl son yıllarda savunma sanayiinde ürettiğimiz silahların ne derece Mahir olduğu müdahil olduğumuz olaylarda ortaya çıkmışsa, sağlıkta attığımız adımların ne derece gerekli adımlar olduğu yaşanan pandemiyle daha iyi anlaşılmışsa, diğer bir çok alanda da önemli gelişmeler kaydettiğimiz (bazılarımız hissetmese de) olaylar ortaya çıktığında anlaşılacaktır.


Elbet, bu yapılanların daha ekonomik ve daha doğru olması için eleştiriler, tavsiyeler olmalı. Ancak, siyaset yapma adına yapılanlara çamur atmak, yapılmalarına engel olmak, her şeye kötümser bir bakışla yaklaşmak hem bunu yapanlara, hem ülkeye zarar..

Bu tür yaklaşımlardan bugüne kadar kimse yarar görmedi, bundan sonra da görmez..


Haklı eleştiriye tahammül gösterip, haksız, kasıtlı eleştirilerden uzaklaşmadığımız sürece demokrasimizin, ülkemizin gelişmesine zarar vermiş olacağımızı artık anlamalıyız...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi