Türklerde devlet kutsaldır. Türkler Müslümanlık öncesi ve sonrasında dinlerini devletin kutsallığına uygun yorumlamışlar, dinlerini devleti koruyan ilkeler bütünü olarak görmüşlerdir.
Son Türk İmparatorluğu olan Osmanlı Devletimizde bazı Padişahlar oğullarını öldürmeyi ‘Devletin Bekası’ ile izah etmişler, bunun için dini otoriteden( Şeyhülislam) fetva alabilmişlerdir. Oysa, Kur’an, her ne gerekçeyle olursa olsun bir masumun öldürülmesini uygun görmez.
Tarih boyunca Türklerin yıktıkları kendi devletlerinde süregiden iç kavgalar hep devleti daha güçlü kılma adına yapılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti devletimizde de devletçilik ana ilke olmuştur.
Özetle; Türkler, devleti her şeylerini koruyan yüce bir oluşum olarak görürler.
Devlet yüce görülünce onun malına el uzatmak, devletin gücünü zayıflatacak kişileri idarecilik makamlarına atamak, en ağır suçlar arasında görülmüştür. Çünkü, devlet milleti temsil etmektedir ve haksız makam, haksız kazanç milletin hakkını gaspetmektir..
GÜNÜMÜZE GELİNCE
Cumhuriyetin ilk yıllarında oluşturulan ‘kadroculuk’ devleti güçlü kılma adına yapılmış, din hizmetlerini yürütme amacıyla kurulan Diyanet de devletin emrine verilmiştir.
Zamanla kadroculuk devletin üzerinde bir güce sahip olmaya başlamış, bilhassa İnönü döneminde devlet bürokratik bir devlet haline gelmiştir.
Menderesle birlikte de din, devletin önemli bir unsuru olarak kadroculukla bütünleşmiş ve muhafazakarlık adı altında devleti dönüştürme yoluna girilmiştir.
FETÖ yapılanması ise topluma kendini dini bir yapı (hizmet,cemaat) olarak kabul ettirmiş, devlete hakim olma düşüncesi, topluma dindarların sisteme hakim olması olarak lanse edilmiştir. Toplumda oluşturulan bu tip algılara dayanılarak yapılan her türlü usulsüzlük “kadroların dindarlaştırılması” gerekçesine dayandırılmış, kitleler buna inandırılır hale getirilmiştir. Bunun için artık her yol mübah sayılmış, soru çalınıp, makamların elde edilmesi, kadroların liyakatsız kişilerle doldurularak (adeta) paralel bir devlet oluşturulması masumlaştırılmıştır.
Maalesef, FETÖ tecrübesine rağmen aynı yöntemin uygulanması tüm hızıyla devam etmektedir. Kadroculuk aynı gerekçelerle büyük haksızlıklara yol açmakta, yargı taraflılığı git gide artmakta, devlet, bu tür kadroculuğun esiri haline getirilmiş bulunmaktadır.
FETÖ tahribatının giderilmesi için bir süre kadroculuk yapılması anlaşılsa da artık bu soruna bir neşter vurma vakti çoktan gelip, geçmiştir….