Türkler nice devlet kurdular ve yıktılar. Türk hanedanlarının birbiriyle kavgası daha güçlü devlet kurma hayali veya “daha iyi ben yönetirim” kavgasıdır.
Bu kavgaları aşarak birlikte daha iyi, daha güzel şeyler yapma yeteneğimiz nedense tarihten günümüze pek değişmedi. Hala, farklılıkları bir arada tutup, ortak güç oluşturma yeteneğinden yoksunuz!
Devletimize yön vermek isteyenler tarihten bugüne hep bu zaafımızı kullandı.
Yakın dönemin en acı senaryosunun devreye sokulduğu 12 Eylül’e gelişte toplumun bu zaafı kullanıldı.
O günlere baktığımızda; Dünyadaki konjonktürel gelişmelere uygun olarak devleti ele geçirip sosyalist bir rejim kurmak isteyenler öne çıktı/çıkarıldı. Bunların söylemlerine göre Türkiye sosyalist olursa daha uygar, daha gelişmiş bir ülke olacak, kapitalizmin, emperyalizmin etkisinden kurtulacaktık!
Buna mukabil sosyalizmi tehlikeli bir macera gören, sosyalizmle ülkenin milliyetsiz ve dinsiz bir ülkeye dönüşeceğini öne süren Milliyetçi/ülkücüler de ülkenin, kuruluş ilkelerine dokunmadan daha Milliyetçi bir kadro eliyle yönetilmesini, Türk Dünyası ile birleşerek Turan ülküsünün gerçekleşmesi tezini savunarak solcularla çatışma noktasına geldiler. Ve tüm iç savaş senaryolarında olduğu gibi her iki taraf da aynı eller tarafından kullanılmak istendi. Buna dönemin istihbarat sızıntıları da katkı sağladı.
Öte yandan, eskiye, Osmanlı’ya özlem duyanlar da kurtuluşun islamda yani din devletinde olduğunu, İslam ülkelerinin bir araya gelmesi ve ümmetin birleşmesiyle İslamın yeryüzüne hakim olacağını öne sürüyordular.
Bu tabloya bakıldığında Milliyetçiler Devletin revize edilmesini isterken, Solcular ve İslamcılar Devletin niteliğinin, sistemin/rejimin değişmesini istiyordular.
Bu üç ayrı grup, ayrı ideal için silahlı/silahsız örgütlenme içerisine girerek birbirlerine kurşun sıktılar. Bu çatışmalarda yüzlerce, binlerce kişi hayatını kaybetti. Ülkenin büyük bir bölümü birbirine düşman oldu. Bu kavgaya siyaset de dahil oldu ve böylece çözüm yolları tıkandı. Ülke iç savaş noktasına gelince de askerler ülkeye el koydu.
Halk “akan kardeş kanı dursun da ülkeyi kim yönetirse yönetsin” modundaydı ve o nedenle birçok yazar, çizer askerlere methiyeler düzdü.
Kenan Evren ve ekibinin ülkeyi kardeş kavgasından kurtarmak için darbe yaptığı sanıldı ama bir müddet sonra bu darbenin, darbe öncesinde iç çatışmaları körükleyip darbeye meşruiyet kazandırmak isteyen ABD emriyle yapıldığı ortaya çıktı.
Darbenin amacı Türkiye’yi tamamen Batıya bağlamak ve ABD’nin Kafkaslar’a, eski Osmanlı Coğrafyasına kolay ulaşması için FETÖ üzerinden yeni bir kuşak oluşturmak olduğu anlaşıldı. Bunun yanı sıra, ana amaç da NATO’dan ayrılmış olan Yunanistan’ın yeniden NATO’ya dönüşünü sağlamaktı. Zira, TÜRKİYE onay vermeden Yunanistan NATO’ya alınamıyordu.
Türkiye onayladı ve bugünlerde başımızın belası olan Yunanistan böylece NATO’ya döndü.
Darbeyle sonucu yeni kuşağın önünü açmak, halkı sindirmek için de soldan, sağdan onlarca insanı idam ettiler, işkenceden geçirip sakat bıraktılar ve yüzbinlerde insanı travmalara soktular.. Ülke bir cezaevine döndü.
İhtilal Paşaları ise devletin imkanlarını yağmalamak bir yana ayrıca holdinglerde de yönetici, danışman olup kazançlarına kazanç kattılar..
Sonrasında da halka kemer sıkmak kaldı..
Bugünlere geldiğimizde hala toplum olarak birlik içerisinde olamadığımız aşikar. Devleti yönetenler de dünden farklı davranmıyorlar.
Demek ki asırlar geçse de genlerimize işleyen özellikler değişmiyor..!