Ülkeler turizm gelirini artırmak için ellerinden gelen ne varsa yapıyor. Zira,her ülke dövize ihtiyaç duyuyor.
Hiçbir devlet ülkesine gelecek olan turistlerin milliyetiyle ilgilenmez. Turist olarak gelen herkesi yasalar çerçevesinde ülkesinde kabul eder.
Yıllardır, müslüman olmayan Avrupalı turistler Ege ve Akdeniz sahillerini doldurur. Son yıllarda da Rusya ve civar ülkelerden turistler ülkemize geliyor. Şu ana kadar kimsenin bunlardan bir şikayeti olduğunu duymadım.
Doğrusu, ülkemize bu ülkelerden gelen turistler medeni, temiz insanlar. Bayanlarının fazlasıyla açık ve özgür olması da kimseyi pek rahatsız etmiyor. Hatta bu durum medeniyetin bir parçası gibi de kabul görüyor.
Özetle; Bölge insanları bu turistlerden memnun.
Yalnız; paralarının TL.‘den kat kat değerli olması nedeniyle Türkiye’deki fiyatları çok ucuz bulan bu kişilerin son zamanlarda fazlasıyla mülk satın alması, kiralama yapması fiyatları anormal tırmandırdığı için kimi çevreler bu duruma tepki göstermekteler. Ancak, bu tepki dikkate alınmayacak kadar cılız bir tepki. Çoğunluk bu turistlerden fazlasıyla memnun.
Öte yandan, Doğu Karadeniz’e hücum eden ve git gide sayıları artan Arap turistlere karşı ise tam tersi bir yaklaşım var. Bu olumsuzluğu besleyen çeşitli nedenler söz konusu.. Araplar, müslüman ve genelde de diğer turistler gibi giyinmiyorlar. Trabzon Uzungöl’e baktığınızda orayı İran veya şeriatla yönetilen devletlerden birine ait bir yer sanabilirsiniz. Bu tablo bazılarını fazlasıyla rahatsız ediyor.
Öte yandan, Arapların çok zenginleri Avrupa’yı tercih ederken bu bölgeye gelenlerin daha çok orta sınıf Araplardan oluştukları görülmekte. Durum böyle olunca da onlardan Avrupa ve Rusya gibi ülkelerden gelen turistlerle aynı davranışları beklemek yanıltıcı olur.
Orta sınıf Araplar, çevreyi rahatsız etmekten çekinmeyen, çok çocuklu kalabalık ailelerle gezen, temizlik kurallarına pek riayet etmeyen, çoğunlukla elleriyle yemek yiyen kişilerden oluşuyor. Durum böyle olunca onlara karşı ülke genelinde tepki oluşturmak oldukça kolay. O nedenledir ki; “Pis Araplar” ifadesi neredeyse birçok kişinin ağzında sakız olmuş durumda.
Ülkemizdeki Milyonlarca mültecinin tümü Arap olarak görülmesi ve onlara karşı tepkinin yükselmiş olması da Arap turistlere olumsuz bakışın nedenlerinden biri.
Ancak, her ne olursa olsun, insanların kimlikleri, inançları, yaşayış biçimleri üzerinden işi nefrete dönüştürmek hiçbir şekilde kabul edilemez.
Daha müsamahakar yaklaşım sergilediğimiz Avrupalı turistlerin ülkelerine baktığımızda, onların yabancı turistlere bu derece ayrımcı davranmadığını görürüz. Bu ülkelerde her milletten, her çeşit insan var. Bu ülkelerin yaptıkları uyum sorunu olanları topluma kazandırmak oluyor. Turistlerin toplumsal yaşamı bozmalarına da izin vermiyorlar. Bilindiği gibi Avrupa’da yaşayan Türklere uyum için yıllarca çaba sarfedildiği gibi, yasalar nezdinde onlara herhangi bir ayrıcalık da tanınmıyor.
Bizler de yurdumuza gelenlerin inanç ve yaşam biçimlerine karışmadan onların yanlış davranışlarını önlemenin yolunu aramalıyız. Bu konuda alınabilecek çeşitli önlemler var.
Gönül ister ki, ülkemizin doğasından, doğal zenginliklerinden öncelikle ülke halkımız istifade etsin. Ama maalesef bu durum gittikçe zorlaşıyor ve turistlerin bırakacağı paralar esnafımız, ekonomimiz için bir can simiti.
Dünyanın her yeri artık herkes için bir mekan. Bu gerçeği kabul edip, buna uyumlu bir sistemi geliştirmeliyiz..
Bunu yaparken de her zaman daha iyi yaşabilme, ülkenin her yerinde tatil yapabilme önceliğini kendi halkımıza vermeli, onların bu yöndeki taleplerini karşılayacak imkanları geliştirmeliyiz..
Şu an gördüğümüz tablo; birileri her şeyi güllük, gülistanlık gösterse de işin gerçeği hiç de böyle değil..