Memleket söz konusu olunca, bazen hatırlanan eski bir anı veya geçmişte kalmış bir fotoğraf, bizi çok gerilere götürür. Çok yıllar öncesine giderek bugün artık pek kalmayan güzellikleri hatırlarız. Geçenlerde yolum düştü, Beykoz taraflarında tozlu bir yokuşu arabayla çıkarken, 14-15 yaşlarında mahalleden geçen tozlu yolda yokuşa vuran kamyonların arkasına takıldığımız o günleri hatırladım. Şimdi araba biraz eskidi mi yenisini almayı düşünürken, o zamanlar emektar bir Fargonun arkasına takılıp, beş on dakika gidebilmek en büyük bir zevkti bizim için.
Taşlıdere’nin gerçekten dere olduğu zamanlarda etrafındaki düzler (otlak, mısırlık) her bahar bir çiçek bahçesine dönerdi. Envai çeşit çiçek otlar arasından fışkırır, enfes bir görsel ziyafet sunardı. Karların erimesiyle gürleşen dere, bir de çok yağmur yağarsa koca bir nehre döner, çoğu zaman üzerinde kurulu tahta köprüleri de alıp götürerek Karadeniz’le buluşmaya koşardı. Bu sıralarda derenin hemen üzerindeki bir ağaçlığa gider, yüksek ağaçlardan birinin üzerine çıkarak aşağıda çağıl çağıl akan nehri seyrederdim. Tabiatiyle ağaçtan düşüp sulara gömüleceğimden korkan annemi merak ve endişe içinde bırakarak.
Akar suların dellendiği böyle zamanlarda ırmaklar üzerinde ( Nasıl olmuşsa ırmak daha büyük olduğu halde dere ile yer değiştirmiştir bizim ellerde) kurulu un değirmenleri de çalıştırılmazdı. Çünkü yukarıdan gümbürdeyerek gelen sular değirmenin çarkına zarar verebilirdi. Ancak bizim için en seyirlik anları oluştururdu.
Söz sulardan açılmışken, kentin hemen önünde mayıstan itibaren denize girdiğimiz çakıllı kumsallar (Deniz çayı) vardı. Plaj kavramı pek bilinmediği için kumsal falan aramaz, denizin doldurulmaya başlanmasıyla da bu defa dolgu kayalıklarının ordan denize girerdik. Galiba İslampaşa’daki cezaevinin önlerinde kayalar arasında oluşturulmuş küçük bir plaj vardı. Çocuklar ve gençler buradan denize girerdi.
Kumsallardan tozlu toprak sahalara…O zamanlar Mithatpaşa Stadı’nda bile çim yokken, Rize şehir stadı tamamen toprak sahaydı. Betondan tribünlere oturur, önce üçüncü, yıllar sonra da ikinci ligi kasıp kavuran zamanın Rizespor’unu seyrederdik. Bir tarihte Ankara Sitespor’u 13-0 yenmiştik. Skorboarda bakan görevli rakam yerleştirmekten yorulmuştu galiba?
Şimdilerde ise bunların hepsi tarih oldu. Evet, otoyolumuz, uzağı yakın eden tünellerimiz, üniversitemiz, şahane çimli modern bir stadımız, AVM’ miz ve hele hele bugünlerde açılmak için gün sayan bir hava limanımız bile var.
Ancak ebediyen kaybolan o güzelim dereleri, şehrin önündeki pırıl pırıl denizi ve kumsalları, paradan önce forma aşkı için top koşturan o amatör ruhlu futbolcuları bulabilecek miyiz, hayır!
Herşey menfaat odaklı, denetimden uzak bir şekilde şişip büyürken bizlere geriye bakıp iç çekmek düşüyor.