Önceki yazımda Cumhur-Başkanlık sisteminde iyileştirmeler yapılmazsa önümüzdeki dönemde bu sistemin öncüsü olan Cumhur ittifakının , bu sistemden zarar görür hale geleceğine değinmiş, halkın Başkanlık sisteminden beklentilerinin bugünkü uygulamalardan faklı olduğunu belirtmiştim.
Türkiye'nin geçmişte koalisyonlardan çok çeken bir ülke olması nedeniyle halk çoğunluğu Başkanlık sistemi lehinde oy kullandı ancak, bu doğrultuda oy kullananların birçoğu uygulamaların beklentileri karşılamadığından şikayetçiler.
İtirazların neler olduğuna gelince;
Öncelikle, halk, Cumhurbaşkanının aynı zamanda parti genel başkanı olmasından hoşnut değil. Halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının, sadece bir partinin seçim kazanması için sahaya inmesini uygun görmüyor. Bunu uygun bulmayanlar, Cumhurbaşkanı adaylarının her ne kadar partili olsalar da bir ittifak sonucu seçimi kazandıklarını, seçilen kişiye birden çok partinin/partilinin destek verdiğini, oysa genel başkanlığını yürüttüğü partinin oyunun kazanan adaydan daha az olduğuna dikkat çekiyorlar.
Cumhurbaşkanının göreve geldikten sonra halkın tümünü temsil ettiği ve kendine oy vermeyenlerin dahi sempatisini, desteğini kazanabileceğini, ancak bir parti adına sahaya çıkılmasıyla bu sempati ve desteğin artması bir yana partisinin oyunun düşmesi halinde ona olan desteğin de düşeceğini, en azından böyle algılanmasının da Cumhurbaşkanının halk desteğini kaybettiği iddialarına yol açacağına dikkat çekiyorlar..
Bence de; geçen sürede gördük ki; Cumhurbaşkanının partisi adına sahaya inmesi onun daha çok tartışılmasına yol açmakta, muhalif kesimce ona Cumhurbaşkanı gibi değil de, bir partinin genel başkanı gibi bakılmakta. Bu ise Cumhurbaşkanının önemli bir kitle tarafından siyasal gözle değerlendirilmesine, sert ayrımların ortaya çıkmasına yol açmakta.
Muhalefet doğrudan Cumhurbaşkanını hedef almak yerine, kendileri gibi olan bir rakiple, bir genel başkanla karşı karşıya kalmalı, Cumhurbaşkanı bir partili olsa dahi tüm siyaseti etrafında toplayacak bir üst konuma yerleşmeli.
Bunun olması gerektiğine inanıyorum ancak,nasıl olabileceği konusunda bir fikrim yok.
Sadece Genel başkanlık sıfatı bulunan, Başbakansız, Cumhurbaşkanını partisine hakim konumdan uzaklaştırmayan bir modelin oluşturulmasının ülke açısından daha doğru olacağını düşünüyorum.
Çok iyi biliyoruz ki, Erdoğan her halükarda partisinden daha yüksek bir oy kitlesine sahip ve partiler üstü bir pozisyona gelmesi halinde bugünkü oylarından daha çok oy alabilecek bir isim..
Başkanlık sistemi konusunda bir başka eleştiri ise oluşturulan kabineyle ilgili..
Türkiye'yi koalisyonlardan kurtaran yeni sistemle birlikte oluşturulacak kabinenin çok daha yetkin bir kabine olması bekleniyordu.
Bu sisteme oy verenlerin bir çoğu, oluşturulacak kabinede hem parlamentoyla hemhal olmuş, hem de kamuoyunun destek vereceği tanınmış isimlerin yer almasını bekliyordu.
En önemli beklenti ise Cumhurbaşkanı Yardımcılığıyla ilgiliydi. Bu görev için çok daha tanınmış bir veya daha çok ismin ortaya çıkacağı tahmin ediliyor, hatta o isimlerden birinin Bahçeli olabileceği iddia ediliyordu.
Kabine içinde yer alanların çoğunluğunun, kamuoyunun çok tanımadığı, siyasetle pek yakın ilişki içinde bulunmayanlardan seçilmesi yeni sistemden beklenenlerin uzağında kaldı.
Ayrıca, aile yakınlarından birinin kabinede önemli bir göreve getirilmesi ise eleştiri nedeni oldu.
Kimse Berat Albayrak'ın bulunduğu göreve getirilmesinin ülkemize sağladığı avantajlarla ilgilenmedi, onun aile içinden biri olmasına takıntı yaptı..
Sonuç olarak; yeni sistemin halkın beklentilerine uygun bir şekle dönüşmesi sağlanmazsa tartışmalar bitmez..
Tartışmaların büyümesi ise tekrar parlamenter sistemi gündeme getirir. Oysa, ülkenin eski sisteme, koalisyonlar dönemine dönmesi demek, yeniden kaos dönemine dönmek demek....
O nedenle hem sistem revize edilmeli, hem de bakanlar kurulu toplumdan heyecan yaratacak isimlerle güçlendirilmeli...