Henüz ailede tek bir ferdin, aile reisinin çalışıp, para getirdiği, çayın aileye sağladığı kazanç açısından oldukça önemli olduğu çocukluk dönemlerimizi hatırlarım.
Henüz ilkokul çağında çay işiyle haşır, neşir olmaya başlamıştık. Ailece, sabah gün aydınlanmak üzereyken çaylığa girer, elle iki buçuk yaprak çay toplardık. Sonrasında benden iki yaş büyük ağabeyimle evimizin bulunduğu Camiönü Mahallesinden boyumuza yakın çay dolu sepetleri yüklenerek patika yollardan düşe, kalka taa Zihni Derin Fabrikasının yanındaki çay alım yerlerine giderdik. Çayımızın teraziye konma sırası bazen geç saatlere kadar uzardı.
O yıllarda Zihni Derin Fabrikasında tahakkuk şefi olan rahmetli babam mesaisini bitirir bitirmez yanımıza gelirdi.
Çok meşakkatli günlerdi ancak çaydan elde edilen gelir ailemiz için büyük bir nimetti. Az da olsa çaylığı olanlar şanslıydı. Onlar çocuklarını sıkıntısız okutabiliyor, kenara üç beş kuruş koyabiliyor, yeni şeyler alabiliyordu.
O dönemlerde çok çaylığı olanlar ise fabrikatör gibiydi. Bunlar kazançlarını büyük şehirlerde yatırıma dönüştürür, şatafatlı düğünler, yeni evler yapar, benzerleriyle yarışırlardı.
O günlerde çaylıklar velinimetti. Nerede ormanlık alan varsa ağaçlar sökülür, çaylık yapılırdı.
Birçoğumuzun ailesi inek beslerdi. Yaprak dökümü mevsiminde ağaçlardan dökülen yaprakları süpürürdük ve sonrasında gübreye dönüşen bu yapraklarla birlikte inek gübrelerini yeni dikilen veya budanmış çaylıklara taşıyarak tamilerin diplerine koyardık.
Çaylıkların bakımı yapılır, otları temizlenir, budama yapılan yerlerde de topraklar kazılır, havalandırılırdı.
Velhasıl Çay tarımı o yıllarda başka bölgelerde, başka ürünlerin hasad sürecine benzerdi. Ama yine de bir pamuk veya benzer ürünlerin yetiştirilmesi gibi zahmetli değildi çaylık bakımı ve hasadı. Diğer bölgelerin ürünlerine göre çok çok kolay sayılırdı çay tarımı.
Çay ürününün iki buçuk yaprak ve zamanında kartlaşmadan toplanması için mahalleden, çevreden çayı olmayan, ihtiyaçlı insanlar yevmiyeci olarak alınır, çayı önce gelene de diğerleri sırasıyla eğratlık yapardı.
Sonra(rahmet olsun) Tuncay Mataracı, çayın makasla toplanmasını sağladı. Makas inanılmaz bir imkân sağlamıştı çay üreticisine. On kişinin günde topladığı çayı, bir kişi makasla toplayabiliyor, çayın dalında kartlaşması önleniyor, taze olarak hasat edilip alım yerlerine teslim edilebiliyordu.
Makasın, elle toplanmaya göre çay fidesine zarar verebilmesi söz konusu olduğu gibi, toplanan çayların iki buçuk yaprağı geçmesi, evsafına tam uygun olmaması söz konusuydu. Ancak makas nedeniyle büyük ve köklü kesilen filizler alım yerlerinde çay eksperlerince ince bir elemeden geçiriliyor, çaylar iyice seçtirildikten sonra ancak teraziye konabiliyordu.
Çayın özele de açılmasıyla birlikte hem üretim aşamaları, hem hasat edilen çayın kalitesi aniden kötüleşti. Zira mevcut çaylık alanlardan toplanan çaylar hem Çaykur’a, hem de özel sektöre yetecek kadar çok değildi.
Kuru çay da oldukça o dönemlerde değerliydi ve kuru çay üretimi kurum ve kuruluşlara para kazandırıyordu.
Özel sektör fabrikaları tam kapasite doldurmak için önüne gelen her tür çayı ince elemeye tabi tutmadan satın almaya başlayınca, ÇAYKUR’da alımlarda ince eleyip, sık dokumaktan vazgeçti.
Üreticinin çayı havada kapışılınca sadece çayın evsafa uygun olup olmadığı değil, çaylıkların bakımı da önemsenmez hale geldi. Yaş çayın önemi artınca çaylık alanlar da hızla arttı. Ağaçlık alanlar, boş alanlar çaylığa dönüştürüldü.
İlerleyen süreçte bazı özel çay fabrikaları ya iflas etti, ya da üreticileri dolandırdı. Üreticiler bazı fabrikalara verdikleri çayların parasını alamadılar. Artık, çay adım adım kötü bir döneme girmeye başlamıştı.
Aynı dönemlerde köylerin hızla şehir merkezine ve başka şehirlere göçü ile birlikte, aile fertlerinin de çalışmaya başlamasıyla artık çaylıklara girilmez oldu, yarılıkçı denilen aileler devreye girdi.
Asıl sahibi ilgilenmeyince, yarılıkçılar çaylıklarla ne kadar ilgilenirse o kadar ilgilendi.
Yarılıkçılar da sabit iş bulduklarında çayları yarıya yapmamaya başlayınca tarla sahipleri çaylıklarından üçte bir pay almaya razı oldular.
Çayını kendileri toplayanlar da Sarp kapısının açılmasıyla bölgeye gelen Gürcü işçileri çay toplama işi için çalıştırmaya başladılar.
Neticede, çay geçen süre içinde çaylık sahibi aileler için eski önemini kaybetti ve zamanla bugünkü hale geldi.
Geldiğimiz tabloya baktığımızda; çaylıkları kazmak, içindeki zararlı otları temizlemek, doğal gübre kullanmak, evsafa uygun hasat yapmak gibi şeyler çoktan unutuldu.
Sadece devletin yaş çaya iyi bir fiyat vermesi, satılan çayın parasının peşin ödenmesinin dışında gündeme gelen bir şey yok. Varsa, yoksa konuşulan konular bunlar.
Eğer, bizler çayımıza bir tarım ürünü gibi emek vermezsek, çayın geleceğini güvence altına alma şansımız yok. Gün gelecek çayımız verimsiz topraklar, miyadı dolmuş çaylıklar, kötü hasat nedeniyle çöpe dönüşecek.
Böylece çay tüketim pazarı yabancı çayların pazarı haline gelecek.
Bunun açık sinyalleri çoktan ortaya çıkmış durumda ancak bizde tedbir mahiyetinde her hangi bir silkinme hareketi yok.
Belli ki, çayın elimizden çıkması halinde Bölgemizin ne hale geleceğini idrak edemiyoruz.
Zaten insanların başına gelenler, kendi elleriyle yaptıklarının sonucu.
Umarım adım adım çayın elimizden çıkma sinyali verdiğinin farkına vardığımızda çok geç olmaz. Bir an evvel aklımız başımıza gelir, çaylıklarımıza gereği gibi bakar, çayımızı aranılır, değerini bulur hale getiririz..