TÜRK ÇAYINI DÜNYA'DA MARKALAŞTIRMALIYIZ
TÜRK ÇAYINI DÜNYA'DA MARKALAŞTIRMALIYIZ
Geçtiğimiz yıl Çayeli’nin Haremtepe köyünde bulunan ve 17 yıl boyunca Doğadan firması tarafından işletilen meşhur çay tarlalarının haklarını da alan Çeçeva Çay, bu hamle ile birlikte uzun vadede olmasını bekledikleri büyümeyi kısa sürede yakalamayı başardı.
Türk Çayının Dünyada Markalaşması İçin Avrupa Pazarının Talep Ettiği Şekilde Çay Üretmeliyiz!
Yüksek lisans eğitimi sırasında çay sektörünü araştırmaya başlayan ve çeşitli ülkelerin çaylarından koleksiyon yapmaya başlayan Çeçeva Çay Kurucusu Ahmet Albayrak, pandemi döneminde markasını kurarak yola çıktı.
Yüksek lisans eğitimi sırasında çay sektörünü araştırmaya başlayan ve çeşitli ülkelerin çaylarından koleksiyon yapmaya başlayan Çeçeva Çay Kurucusu Ahmet Albayrak, pandemi döneminde markasını kurarak yola çıktı. Markalaşma sürecinin başında bu kadar kısa sürede bir başarı beklemediğini itiraf eden Albayrak, özellikle son iki yılda ciddi satış rakamlarına ulaşmayı başardı.
Sürecin başında ‘en kötü ihtimalle eşe dosta hediye ederim’ diyerek yola çıkan Albayrak, “Köyde deden kalma bir bakkalımız vardı ve bir rafı çaya ayırdık, satabilirsek satarız dedik. İlk yıl aklımızdakileri yaptık ancak ilgi inanılmaz derecede artmaya başladı ve hobiden çıkıp bir iş haline geldi” dedi.
Geçtiğimiz yıl Çayeli’nin Haremtepe köyünde bulunan ve 17 yıl boyunca Doğadan firması tarafından işletilen meşhur çay tarlalarının haklarını da alan Çeçeva Çay, bu hamle ile birlikte uzun vadede olmasını bekledikleri büyümeyi kısa sürede yakalamayı başardı.
Albayrak, “O dönem burayı çok büyük markalar istiyordu çünkü bu görüntünün ciddi bir marka değeri var. Ben başlarken bu tarlanın bizim olacağını söyleseler inanmazdım ancak geçen yıl sahibiyle konuştuk ve anlaşmaya vardık. Markamız adına en büyük sıçrama Çeçeva ismi ve bu tarlanın bizimle özdeşleşmesi oldu” ifadelerini kullandı.
“ÇAYKUR sektörün bariyeri oldu”
Artık çayda geçmişin değil geleceğin konuşulması gerektiğini söyleyen Albayrak, “Türk çaycılığı ekonomik olarak bir çıkmazda. Üretim maliyetleri sürekli artıyor ancak gelir düşüyor. Yaş çay ve kuru çaya zam yapılmıyor, çünkü ÇAYKUR tüm paydaşlar için bir bariyer oluyor. Kimse ÇAYKUR özelleşirse ne olur bilmiyor ve bundan korkuyor. Kimisi özel sektörün fiyatı düşüreceğinden korkuyor, kimi üreticiyi zorlayacağını düşünüyor. Şunu görebilmek lazım, kişi bir fabrika yatırımı yapmış ve 2 sene zarar etmişse, o 3 yıl devam etmez. O yüzden çayı zaten almak zorunda, bu çayın değerini artırır. Öte yandan özel sektör de kuru çayın fiyatını belli seviyede tutmak zorunda kalmaz” şeklinde konuştu.
“Avrupa’nın çay tedarikçisi olmalıyız”
Türkiye’de çay bitkisinin ekonomik ömrünü tamamlamaya yakın olduğunu ifade eden Albayrak, “ Çay bir şekilde sürüyor ancak yarın verimi azalacak. Üretici artık bitki için çabalamıyor. Sürekli çayı sömürüyoruz. Aslında yapmamız gereken hammaddeye iyi bakıp, Avrupa pazarının talep ettiği ürünü üretip, bu işin içine bir de turizmi katmak olmalı. Çünkü şu anda konvansiyonel üretilen çayı Avrupa istemiyor, orada kimse 20 dakika çayın demlenmesini beklemiyor. Çünkü tüketim kültürümüz farklı. O yüzden AB’nin istediği çayları üreterek Avrupa’nın çay tedarikçisi olmalıyız” dedi.
“Devlet ÇAYKUR’u sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor”
Butik üretim yapan markaların en büyük artısının üretimi, hasadı ve tadım aşamalarını paylaşması olduğunu ifade eden Albayrak, “Üreticinin çok kapsamlı bir operasyonu yok ve nasıl ürettiğini paylaşıyor. Bu tarz işletmelerde genellikle markayı yaratan da, pazarlayan da, üreten de aynı kişi. Kendi tesisinde insanlarla paylaşıyor, sosyal medyada paylaşıyor ve insanları işin içine dahil ediyor. Buna ortak olan insan da, ‘bu çay doğal’ diyor. Bu ülkede siyah çayla yeşil çayın farklı bitkilerden üretildiğini düşünen insanlar var. Çünkü kimse anlatmamış insanlara bu kültürü. Ne devlet, ne de sanayici kendine bu dert etmemiş. Bu işin bayraktarlarına bakın, Lazika var mesela. Markalaşmayı doğru yönettiler ve yurtdışında da talep edilen bir marka oldular. Bunu yapmak belki zor değil ancak devlet ÇAYKUR’u sosyal sorumluluk projesi olarak görüyor hala. Rize ve çevresinin kalkınması için bir proje ve bu yüzden de zararına göz yumuluyor” diye konuştu.
Türkiye’de üretilen çay bitkisinin kalitesiz olduğu iddialarının yanlış olduğunu ifade eden Albayrak, “Butik üretimle çok iyi çaylar üretiliyor. Bugün bizim ürettiğimiz çayın ekstrat değeri 34'lere gelmiş. Bunu pek çok çayda bulamazsınız. İnsanlara ‘bizim çayımız kötü’ düşüncesini aşılamışlar ama öyle değil. Sadece iyi işleyemiyoruz.
Fabrikalarımız çok büyük, çok fazla işlem yapıyoruz. Her gün farklı tonlarda çay işlenince bu kez lezzet aynı olmuyor. Diğer tarafta butik üretici her bir yaprak ile ilgileniyor. Avrupa kalitede bir standart istiyor. Biz kaba şekil vermek yerine kabın şeklini almaya çalışmalıyız. Butik de bunu yapabiliyor ve avantajı da bu. En büyük şanssızlığımız ise Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durum. Haliyle bu ekonomik durumda butik fiyatları yükseliyor ve ilgi de bir tık düşüyor” dedi.
“Konvansiyonel üretim markalaşmaya çalışmıyor”
Çay sanayicisinin üreticiden şikayet ettiğini ancak kendi üretiminde standart altında ürün ürettiğini söyleyen Ahmet Albayrak, “Pek çoğu markalaşmaya para harcamıyor, bunun yerine büyük firmalara çay satmaya çalışıyor. Fabrikalar büyük firmaların fason işlevini görüyor. Firma sahibi de kendi nasıl çay içerse tüketici de öyle içsin istiyor. Kimse tüketicinin istediği şekilde üretim yapmaya yanaşmıyor. Aslında fabrikanın talep etmesi, ben şu bölgeden çay istiyorum, şu çayı üretmek istiyorum, şu sürgünde şu kadar çay almak istiyorum demesi gerek” ifadelerini kullandı.
“Devlet enerji ve fuar desteği vermeli”
Butik çay üreticilerinin ihracat yapabilecek kalitede üretim yaptıklarını ancak maliyetler nedeniyle ihracatta güçlenemediklerine vurgu yapan Albayrak, “Geçen yıl 30 farklı ülkeye çay gitti buradan ancak bunlar bireysel satışlar. Bizim kendi gücümüzle ihracat maliyetlerinin altından kalkma şansımız yok. Bu noktada devlet ihracat teşvik vermeli. Butik üreticinin en yüksek maliyetlerinden biri enerji…
Bir düzenleme ile KOBİ'lere enerji, kredi desteği ve vergi teşvikleri yapılması gerekiyor ki, butik işletmeler dünyaya açılabilsin. Biz çayda Kuzey Kore gibiyiz, kendimiz üretip kendimiz içiyoruz. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı yurtdışında katıldığı fuarlara butik üreticileri davet edebilir, yoksa üreticinin bu fuar maliyetlerini karşılaması mümkün görünmüyor.
Ayrıca devlet bu işi yaparsa, karşımızdaki muhatap da bizi daha çok ciddiye alacaktır” şeklinde konuştu.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.