İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır

Türkiye 23.02.2023 - 10:32, Güncelleme: 23.02.2023 - 10:32 2540+ kez okundu.
 

İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır

Prof. Dr. Görür: İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır
Prof. Dr. Görür: İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, İzmir'in gerçek anlamda bir deprem kenti olduğunu belirterek, "Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır" dedi. Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin ardından İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) İzmir için yol haritası belirlemek amacıyla bir araya geldi. Bu amaçla İZTO, EBSO ve İTB, ‘deprem’ gündemiyle ortak meclis toplantısı gerçekleştirdi. İZTO Meclis Salonunda yapılan ve İZTO Başkanı Mahmut Özgener, EBSO Ender Yorgancılar ve İTB Başkanı Işınsu Kestelli yanı sıra 3 kurumdan 400 meclis üyesi, yüksek istişare kurulu ve disiplin kurulu üyeleri ile Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) başkanlarının katıldığı toplantıda Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, İzmir faylarının mevcut durumu hakkında bilgi verdi. Kentin depreme hazırlık konusunda ne durumda olduğu, 6.0 büyüklüğü üzerinde bir depremden en az hasarla kurtulabilmek için neler yapılması gerektiği oda ve borsa üyeleriyle değerlendirildi. ‘TÜRKİYE’DE DEPREMDEN DAHA GERÇEK BİR KONU YOK’ Toplantıda konuşan Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’de deprem konusunda, uzun yıllar çağdışı, insana önem vermeyen, yara sarma anlayışında bir strateji olduğunu ancak mevcut hükümetin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu stratejik düşünceyi değiştirmeyi ve deprem olmadan zarar azaltma sistemine geçmeyi gündeme aldığını söyledi. Depremde yıkılmamak, zararı minimum hale getirmek için kenti ve kentin bileşenlerini depreme dirençli hale getirilmesi gerektiğini dikkat çeken Prof. Dr. Görür, "Türkiye’de depremden daha gerçek bir konu yok. Millet olarak kendi hükümetlerimize, devletimize sahip çıkma zamanı. Demokratik anlamda sorunlara el koyma zamanı, bunu da yapabiliriz. 13 milyon sene önce bu topraklarda deprem başladı. İnsanların dünya tarihine çıkışı bu kadar eski değil. Milyonlarca yıl bu devam edecek. Depremi durduracak güç olmadığına göre yapacağımız şey depremin bize vereceği zararı bugünkü çağda bilimin ve teknolojinin gücünü kullanarak azaltmak. Depremlere yıkılmamak, minimum zararla bu işi atlatmak. Yeni yaklaşıma risk analizi diyoruz. Depreme dirençli ketlerle bu olur. Bizim kentlerimiz depreme dirençli olursa mesele yok. Aynen Amerika'daki gibi. Kentin bileşenlerini depreme dirençli yapacağız" dedi. DEPREME DİRENÇLİ KENTLER VURGUSU Prof. Dr. Görür, kenti depreme dirençli hale getirmek için kenti oluşturan yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem, ekonomi parametrelerinin öncelikle depreme dirençli olması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Görür bu konuda şunları söyledi: "Yönetim, demokrasi olan bir yerde kente bir vali atanır bir de belediye başkanı seçilir. Ne vali ne belediye başkanı deprem nedir bilmeyebilir, nasıl müdahale edilebilir bilmeyebilir. Acil müdahaleyi bilmeyen bir yönetimden ne bekliyorsunuz? O zaman yönetimi siz kurslarla, eğitimle özellikle deprem kuşaklarında yer alan kentlerde yönetimi yönetmek zorundasınız. İkinci bileşen halk. İzmir halkı deprem bilinci, kültürü yoksa İzmir’i depreme dirençli hale getiremezsiniz. Depremde yapması gerekenleri yapmadığı gibi bunu aksine yapar. İzmir halkında deprem konusunda bilgi, beceri, idrak ve kültür olması gerekiyor. Sadece eğitimle olmaz. Ana eğitimle başlayarak, halk eğitimle o kültürün kazanmasını çalışacaksınız. Altyapı depreme dayanıklı mı İzmir’de. Hangi belediyeye sorsak ‘Hazır’ der. Hatay’a sorduğunuzda ‘Bizim her şeyimiz tamamdı’ derlerdi. Şimdi bakın bakalım. İzmir’de yapıyı yeniden yaparsınız. Ama İzmir’in çevresini kirletirseniz burada yaşam mümkün olmaz. Havası, gölleri kirlenmiş bir İzmir sizi yaşatmaz, hastalıklar sizi yok eder. Kirlenen çevre salgın hastalık olarak geri döner. Altyapı çok önemli. İstanbul 16 milyon. Kanalizasyon sistemini çöktüğünü düşünün ki bana göre çökecek. İstanbul’un hali ne olacak? Kirlenmiş çevreyi temizleyemezsiniz. Yapı stoku, depreme hazırlık denildiğinde sadece yapı stoku akla geliyor. Kentsel dönüşüm motor gücüyle müteahhite bırakılırsa bunun adı rantsal dönüşüm olur. Nerede kar edecekse oraya gider. Yapı stoku depreme dirençli yapacağız. Çevre, milyonlarca ton deprem molozu var. İstanbul’da deprem olsa 35 milyon ton moloz ortaya çıkıyor. Gece gündüz 24 saat 30 tonluk kamyonla taşırsanız 3-5 yılda anca bitirirsiniz. Atıkları usulüne uygun bertaraf etmezseniz, biyokimyasal reaksiyonlar başlıyor. Zehirli toksit maddeler yağmurla birlikte yeraltı sularına, göle, barajlara götürüyor bütün bunlar besin zinciri olarak soframıza geliyor." ‘İSTANBUL DEPREMİ MARMARA BÖLGESİNDE EKONOMİNİN ÇARKLARINI DURDURACAK İstanbul ve Marmara depreminin Marmara bölgesindeki ekonominin çarklarını durduracağını savunan Prof. Dr. Naci Görür, "Beklediğimiz İstanbul depremi Marmara bölgesindeki ekonominin çarklarını durduracak. İş dünyası biz depreme hazırız diyemez. Marmara bölgesi üretim, sanayi ve ticaretin yüzde 60’ı ve daha fazlasını kapsıyor. Bu çarklar durduğu zaman, üretemez olduğu zaman bu ekonomiyi 2 sene içinde eski kapasite kavuşturamazsınız. 10 seneye kendine getiremezsiniz. Ekonominin çarkları durduğu Marmara bölgesinde, Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Çünkü ekonominin beyni, atardamarı Marmara bölgesi, onu durdurduğunuzda Türkiye diz üstü çöker. Ekonomik bağımsızlığını yitirir" dedi. ‘İZMİR GERÇEK ANLAMINDA BİR DEPREM KENTİ’ Türkiye’de deprem beklenen bölgelere ilişkin öngörülerini paylaşan Prof. Dr. Görür, Hakkari ile Erzincan Bingöl Karlıova'nın yanı sıra İzmir ve Antalya- Muğla arasındaki sahil şeridinden endişe ettiklerini aktardı. Prof. Dr. Görür, "İzmir’de de endişemiz var. Canlı faylar var. Günün birinde harekete geçip deprem olabilir. Çevredeki deprem olmuş faylardan tetiklenebilir. Tahmin ediyorum bu faylar İzmir depreminde yüklendi. Çevredeki depremlerden stres geldiğinde yükleniyor. İzmir, bu kadar canlı fayla bölünmüş ise bu yarımadan buradan çekilmek lazım. Fay tartışmasını bırakalım. İzmir gerçek anlamında bir deprem kenti. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır. Şu anda depremlerde sonra, Sisam depremi sonrasında 80 kilometre mesafede 117 kişi öldü. Yapı stokunu depreme dirençli yapmak lazım. Bunu yapmadan önce İzmir Büyükşehir Belediyesi şu anda bana göre çok doğru akıllı bir iş yaptı. Mikro belgeleme çalışması yapıyor. ODTÜ'lü ekiple bu çalışmaları yürütüyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Hasan Sözbilir gibi çok değerli yer bilimci arkadaşlar var. Bu İzmir’in şansıdır. Mikro belgeleme çalışması sonrasında İzmir depreme dirençli hale getirilmelidir. 1999 sonrasında yeni yönetmeliklere göre doğru yapılmışsa o binalardan hiç korkmayın. Yönetmeliklere göre yapılmış binalar çatlasın, patlasın ama içinden sağ çıkmanızı sağlar. İzmir’deki belediye ve üniversiteleri zorlayın, evlerinizi muayene ettirin. Üç kuruş vermeyeceğim tartışması yakışmıyor. Parası yoksa devlet el atsın veya belediye bedava yapsın. Muayene edersiniz evinizin depremdeki davranışları çok sağlıklı görebilirsiniz. Deprem odaklı kentsel dönüşüme girmek için hükümete talep edin. Bütün kentleri depreme dirençli yapabiliriz. Bunun içi afet bakanlığı kurulsun" diye konuştu. ÖZGENER’DEN İŞ GÜCÜ GÖÇÜ UYARISI Konuşmasına, depremden 15 saat sonra başlatılan ‘İzmir Yardıma Koşuyor’ kampanyasına ilişkin bilgiler paylaşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, şu ana kadar 43 milyon 422 bin TL nakdi bağış yapıldığını söyledi. Geçmişte olan depremlerden iyi ders alınmadığını kaydeden Özgener, güvenli kentler inşa etmek için hep beraber hareket etmeleri gerektiğini vurguladı. Deprem bölgesinin ekonomi parametrelerine ilişkin veriler paylaşan Özgener, "Bölgeden göçün sürekli hale gelmesi an itibariyle yaşanan ekonomik şokun kalıcı hale gelmesine ve etkisinin artmasına neden olabilir. Bölgenin halihazırda kalkınmaya ihtiyacı olan bir bölge olduğu göz önünde bulundurulduğunda, iç göçün tetiklenmesinin sosyo-ekonomik sorunlara neden olabileceğini de öngörüyoruz. 1999 Depreminde de benzer bir şekilde, ekonomideki şok etkisi, birkaç aylık bir süre sonunda azalmıştı. Bunun en önemli nedeni Marmara bölgesindeki sanayinin gelişmişliği ve istihdam olanaklarının geniş olmasıydı. Ancak bu noktada depremin gerçekleştiği bölgenin sosyo-ekonomik yapısı, yaşanan iç göçün kalıcı olmasına neden olabileceğinden, iş gücü ve nüfusun bir an önce bölgeye geri dönme koşullarının sağlanmasını zorunlu kılıyor. Bu koşulların kısa sürede sağlanamaması, ekonomi üzerindeki negatif etkinin vadesini uzatacaktır" dedi. EKONOMİDE DEPREMİN OLUMSUZ ETKİSİ BEKLENİYOR Deprem bölgesindeki izlenimlerini aktaran Ender Yorgancılar, öncelik olarak kalıcı evlerin yapılana kadar geçici konaklama yerlerinin acilen yapılması gerektiğini söyledi. Afet Bakanlığının acil olarak kurulmasının gerektiğini belirten Yorgancılar, depremin ülke ekonomisine olumsuz olarak yansıyacağına dikkat çekti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) yıkılan binalarında sorumluluğu olan herkesin yargılanması, yapı denetim firmaların onay verdiği inşaatların incelenmesi gibi 30’a yakın önerileri gönderdiklerini aktaran Yorgancılar, bu önerilerinin bir kısmının gerçekleştiğini bir kısmının da takibini yaptıklarını söyledi. Depremlerden etkilenen 11 ilinin Türkiye ekonomisinin neredeyse 10’da birini ifade ettiğini dikkat çeken Işınsu Kestelli ise deprem bölgesinin önemli bir tarım bölgesi olması yanı sıra Türkiye’nin tarım, gıda, içecek ihracatında ise yüzde 24, toplam ihracattan aldığı payın ise yüzde 9 olduğunu dile getirdi. Bölgenin tarımsal üretim bakımından en zengin ve büyük bölgelerimizden biri olması nedeniyle tarımsal üretim ve gıda sanayi üretiminde yaşanacak aksama da ciddi sorunlar yaratabileceğini dikkat çeken Kestelli, "Dolayısıyla tarım, tekstil gibi sektörler için çok acil ve çözüm üreten, kalıcı önlemlere ihtiyaç var. Bu önlemler bölge halkının topraklarını terk etmemesi, ekonomik faaliyetlerin kısacası yaşamın canlanması açısından da hayati öneme sahip" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Görür: İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır

Prof. Dr. Görür: İzmir'de aktif fay sistemi var, bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır


Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, İzmir'in gerçek anlamda bir deprem kenti olduğunu belirterek, "Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır" dedi.

Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin ardından İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) İzmir için yol haritası belirlemek amacıyla bir araya geldi. Bu amaçla İZTO, EBSO ve İTB, ‘deprem’ gündemiyle ortak meclis toplantısı gerçekleştirdi. İZTO Meclis Salonunda yapılan ve İZTO Başkanı Mahmut Özgener, EBSO Ender Yorgancılar ve İTB Başkanı Işınsu Kestelli yanı sıra 3 kurumdan 400 meclis üyesi, yüksek istişare kurulu ve disiplin kurulu üyeleri ile Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) başkanlarının katıldığı toplantıda Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, İzmir faylarının mevcut durumu hakkında bilgi verdi. Kentin depreme hazırlık konusunda ne durumda olduğu, 6.0 büyüklüğü üzerinde bir depremden en az hasarla kurtulabilmek için neler yapılması gerektiği oda ve borsa üyeleriyle değerlendirildi.

‘TÜRKİYE’DE DEPREMDEN DAHA GERÇEK BİR KONU YOK’

Toplantıda konuşan Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’de deprem konusunda, uzun yıllar çağdışı, insana önem vermeyen, yara sarma anlayışında bir strateji olduğunu ancak mevcut hükümetin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu stratejik düşünceyi değiştirmeyi ve deprem olmadan zarar azaltma sistemine geçmeyi gündeme aldığını söyledi. Depremde yıkılmamak, zararı minimum hale getirmek için kenti ve kentin bileşenlerini depreme dirençli hale getirilmesi gerektiğini dikkat çeken Prof. Dr. Görür, "Türkiye’de depremden daha gerçek bir konu yok. Millet olarak kendi hükümetlerimize, devletimize sahip çıkma zamanı. Demokratik anlamda sorunlara el koyma zamanı, bunu da yapabiliriz. 13 milyon sene önce bu topraklarda deprem başladı. İnsanların dünya tarihine çıkışı bu kadar eski değil. Milyonlarca yıl bu devam edecek. Depremi durduracak güç olmadığına göre yapacağımız şey depremin bize vereceği zararı bugünkü çağda bilimin ve teknolojinin gücünü kullanarak azaltmak. Depremlere yıkılmamak, minimum zararla bu işi atlatmak. Yeni yaklaşıma risk analizi diyoruz. Depreme dirençli ketlerle bu olur. Bizim kentlerimiz depreme dirençli olursa mesele yok. Aynen Amerika'daki gibi. Kentin bileşenlerini depreme dirençli yapacağız" dedi.


DEPREME DİRENÇLİ KENTLER VURGUSU

Prof. Dr. Görür, kenti depreme dirençli hale getirmek için kenti oluşturan yönetim, halk, altyapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem, ekonomi parametrelerinin öncelikle depreme dirençli olması gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Görür bu konuda şunları söyledi:

"Yönetim, demokrasi olan bir yerde kente bir vali atanır bir de belediye başkanı seçilir. Ne vali ne belediye başkanı deprem nedir bilmeyebilir, nasıl müdahale edilebilir bilmeyebilir. Acil müdahaleyi bilmeyen bir yönetimden ne bekliyorsunuz? O zaman yönetimi siz kurslarla, eğitimle özellikle deprem kuşaklarında yer alan kentlerde yönetimi yönetmek zorundasınız. İkinci bileşen halk. İzmir halkı deprem bilinci, kültürü yoksa İzmir’i depreme dirençli hale getiremezsiniz. Depremde yapması gerekenleri yapmadığı gibi bunu aksine yapar. İzmir halkında deprem konusunda bilgi, beceri, idrak ve kültür olması gerekiyor. Sadece eğitimle olmaz. Ana eğitimle başlayarak, halk eğitimle o kültürün kazanmasını çalışacaksınız. Altyapı depreme dayanıklı mı İzmir’de. Hangi belediyeye sorsak ‘Hazır’ der. Hatay’a sorduğunuzda ‘Bizim her şeyimiz tamamdı’ derlerdi. Şimdi bakın bakalım. İzmir’de yapıyı yeniden yaparsınız. Ama İzmir’in çevresini kirletirseniz burada yaşam mümkün olmaz. Havası, gölleri kirlenmiş bir İzmir sizi yaşatmaz, hastalıklar sizi yok eder. Kirlenen çevre salgın hastalık olarak geri döner. Altyapı çok önemli. İstanbul 16 milyon. Kanalizasyon sistemini çöktüğünü düşünün ki bana göre çökecek. İstanbul’un hali ne olacak? Kirlenmiş çevreyi temizleyemezsiniz. Yapı stoku, depreme hazırlık denildiğinde sadece yapı stoku akla geliyor. Kentsel dönüşüm motor gücüyle müteahhite bırakılırsa bunun adı rantsal dönüşüm olur. Nerede kar edecekse oraya gider. Yapı stoku depreme dirençli yapacağız. Çevre, milyonlarca ton deprem molozu var. İstanbul’da deprem olsa 35 milyon ton moloz ortaya çıkıyor. Gece gündüz 24 saat 30 tonluk kamyonla taşırsanız 3-5 yılda anca bitirirsiniz. Atıkları usulüne uygun bertaraf etmezseniz, biyokimyasal reaksiyonlar başlıyor. Zehirli toksit maddeler yağmurla birlikte yeraltı sularına, göle, barajlara götürüyor bütün bunlar besin zinciri olarak soframıza geliyor."

‘İSTANBUL DEPREMİ MARMARA BÖLGESİNDE EKONOMİNİN ÇARKLARINI DURDURACAK

İstanbul ve Marmara depreminin Marmara bölgesindeki ekonominin çarklarını durduracağını savunan Prof. Dr. Naci Görür, "Beklediğimiz İstanbul depremi Marmara bölgesindeki ekonominin çarklarını durduracak. İş dünyası biz depreme hazırız diyemez. Marmara bölgesi üretim, sanayi ve ticaretin yüzde 60’ı ve daha fazlasını kapsıyor. Bu çarklar durduğu zaman, üretemez olduğu zaman bu ekonomiyi 2 sene içinde eski kapasite kavuşturamazsınız. 10 seneye kendine getiremezsiniz. Ekonominin çarkları durduğu Marmara bölgesinde, Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker. Çünkü ekonominin beyni, atardamarı Marmara bölgesi, onu durdurduğunuzda Türkiye diz üstü çöker. Ekonomik bağımsızlığını yitirir" dedi.

‘İZMİR GERÇEK ANLAMINDA BİR DEPREM KENTİ’

Türkiye’de deprem beklenen bölgelere ilişkin öngörülerini paylaşan Prof. Dr. Görür, Hakkari ile Erzincan Bingöl Karlıova'nın yanı sıra İzmir ve Antalya- Muğla arasındaki sahil şeridinden endişe ettiklerini aktardı. Prof. Dr. Görür, "İzmir’de de endişemiz var. Canlı faylar var. Günün birinde harekete geçip deprem olabilir. Çevredeki deprem olmuş faylardan tetiklenebilir. Tahmin ediyorum bu faylar İzmir depreminde yüklendi. Çevredeki depremlerden stres geldiğinde yükleniyor. İzmir, bu kadar canlı fayla bölünmüş ise bu yarımadan buradan çekilmek lazım. Fay tartışmasını bırakalım. İzmir gerçek anlamında bir deprem kenti. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Bunlar bugün olmazsa yarın deprem yaratacaktır. Şu anda depremlerde sonra, Sisam depremi sonrasında 80 kilometre mesafede 117 kişi öldü. Yapı stokunu depreme dirençli yapmak lazım. Bunu yapmadan önce İzmir Büyükşehir Belediyesi şu anda bana göre çok doğru akıllı bir iş yaptı. Mikro belgeleme çalışması yapıyor. ODTÜ'lü ekiple bu çalışmaları yürütüyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Hasan Sözbilir gibi çok değerli yer bilimci arkadaşlar var. Bu İzmir’in şansıdır. Mikro belgeleme çalışması sonrasında İzmir depreme dirençli hale getirilmelidir. 1999 sonrasında yeni yönetmeliklere göre doğru yapılmışsa o binalardan hiç korkmayın. Yönetmeliklere göre yapılmış binalar çatlasın, patlasın ama içinden sağ çıkmanızı sağlar. İzmir’deki belediye ve üniversiteleri zorlayın, evlerinizi muayene ettirin. Üç kuruş vermeyeceğim tartışması yakışmıyor. Parası yoksa devlet el atsın veya belediye bedava yapsın. Muayene edersiniz evinizin depremdeki davranışları çok sağlıklı görebilirsiniz. Deprem odaklı kentsel dönüşüme girmek için hükümete talep edin. Bütün kentleri depreme dirençli yapabiliriz. Bunun içi afet bakanlığı kurulsun" diye konuştu.

ÖZGENER’DEN İŞ GÜCÜ GÖÇÜ UYARISI

Konuşmasına, depremden 15 saat sonra başlatılan ‘İzmir Yardıma Koşuyor’ kampanyasına ilişkin bilgiler paylaşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, şu ana kadar 43 milyon 422 bin TL nakdi bağış yapıldığını söyledi. Geçmişte olan depremlerden iyi ders alınmadığını kaydeden Özgener, güvenli kentler inşa etmek için hep beraber hareket etmeleri gerektiğini vurguladı. Deprem bölgesinin ekonomi parametrelerine ilişkin veriler paylaşan Özgener, "Bölgeden göçün sürekli hale gelmesi an itibariyle yaşanan ekonomik şokun kalıcı hale gelmesine ve etkisinin artmasına neden olabilir. Bölgenin halihazırda kalkınmaya ihtiyacı olan bir bölge olduğu göz önünde bulundurulduğunda, iç göçün tetiklenmesinin sosyo-ekonomik sorunlara neden olabileceğini de öngörüyoruz. 1999 Depreminde de benzer bir şekilde, ekonomideki şok etkisi, birkaç aylık bir süre sonunda azalmıştı. Bunun en önemli nedeni Marmara bölgesindeki sanayinin gelişmişliği ve istihdam olanaklarının geniş olmasıydı. Ancak bu noktada depremin gerçekleştiği bölgenin sosyo-ekonomik yapısı, yaşanan iç göçün kalıcı olmasına neden olabileceğinden, iş gücü ve nüfusun bir an önce bölgeye geri dönme koşullarının sağlanmasını zorunlu kılıyor. Bu koşulların kısa sürede sağlanamaması, ekonomi üzerindeki negatif etkinin vadesini uzatacaktır" dedi.

EKONOMİDE DEPREMİN OLUMSUZ ETKİSİ BEKLENİYOR

Deprem bölgesindeki izlenimlerini aktaran Ender Yorgancılar, öncelik olarak kalıcı evlerin yapılana kadar geçici konaklama yerlerinin acilen yapılması gerektiğini söyledi. Afet Bakanlığının acil olarak kurulmasının gerektiğini belirten Yorgancılar, depremin ülke ekonomisine olumsuz olarak yansıyacağına dikkat çekti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) yıkılan binalarında sorumluluğu olan herkesin yargılanması, yapı denetim firmaların onay verdiği inşaatların incelenmesi gibi 30’a yakın önerileri gönderdiklerini aktaran Yorgancılar, bu önerilerinin bir kısmının gerçekleştiğini bir kısmının da takibini yaptıklarını söyledi.

Depremlerden etkilenen 11 ilinin Türkiye ekonomisinin neredeyse 10’da birini ifade ettiğini dikkat çeken Işınsu Kestelli ise deprem bölgesinin önemli bir tarım bölgesi olması yanı sıra Türkiye’nin tarım, gıda, içecek ihracatında ise yüzde 24, toplam ihracattan aldığı payın ise yüzde 9 olduğunu dile getirdi. Bölgenin tarımsal üretim bakımından en zengin ve büyük bölgelerimizden biri olması nedeniyle tarımsal üretim ve gıda sanayi üretiminde yaşanacak aksama da ciddi sorunlar yaratabileceğini dikkat çeken Kestelli, "Dolayısıyla tarım, tekstil gibi sektörler için çok acil ve çözüm üreten, kalıcı önlemlere ihtiyaç var. Bu önlemler bölge halkının topraklarını terk etmemesi, ekonomik faaliyetlerin kısacası yaşamın canlanması açısından da hayati öneme sahip" ifadelerini kullandı.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi