Türk Milliyetçileri olarak 21.yüzyıla hazırlanmalıyız

Siyaset 13.12.2019 - 16:24, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2238+ kez okundu.
 

Türk Milliyetçileri olarak 21.yüzyıla hazırlanmalıyız

Türk Ocağı Rize Şubesinde düzenli olarak yapılan sohbet toplantılarının geçen haftaki konuğu Türk Ocağı Genel Başkanı Prof.Dr. Mehmet Öz oldu.  Rize Türk Ocağı Şubesi tarafından Perşembe günleri düzenlenen toplantılar Şube merkezindeki konferans salonunda yapılıyor. Herkese açık toplantıda Türk Ocağı Genel Başkanı Prof.Dr. Mehmet Öz’ün konuşması 21.Yüzyılda Türk Milliyetçiliği üzerinde oldu.21.Yüzyılda Türk Dünyasının Türk Milliyetçiliğiyle yakın ilişkisi olacağını söyleyen Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz ’Türk dünyasının önü açık. Türk dünyası dünya coğrafyasında söz sahibi olabilecek kapasitededir. Türk Milliyetçileri Türklüğün bekası için her zaman olduğu gibi bugünde yarında 21.yüzyılda da ellerini taşın altına sokacaktır. Kendimizden sapmadan, benliğimize sahip çıkarak Türk Milliyetçileri olarak 21.yüzyıla hazırlanmalıyız’ dedi.  Türk Ocağı konferans salonundaki konuşma sonrasında Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz’e Rize Şube Başkanı Turan Aslan Mercan tarafından günün anısına çeşitli hediyeler verildi.          -TÜRKOCAĞI GENEL BAŞKANI PROF.DR. MEHMET ÖZ’ÜN-DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULÜMÜ AÇIKLAMASI-                                           Türk Ocağı Genel Merkezinde Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz tarafından Doğu Türkistan’da Çin Devleti tarafından gösterilen baskılara tepki açıklaması yapıldı.  Türk Ocağı Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz ’tarafından yapılan basın açıklaması şöyle ’Büyük Türk Milleti, Değerli Basın Mensupları, Aziz Türkocaklılar,9 Aralık 1948’de Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda  soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına dair sözleşme imzalanmıştır. Bu çerçevede, Aralık ayının ikinci haftası insan hakları ihlalleri haftası olarak anılmaktadır. Bu vesileyle Türk Dünyasının kanayan yarası Doğu Türkistan meselesine, Doğu Türkistan’da sistematik bir şekilde uygulanan insan hakları ihlallerine, soykırıma dikkatlerinizi bir kez daha çekmek istiyoruz.   Yıllardır dinleri, dilleri ve kültürleri yüzünden çeşitli baskılara maruz kalan Doğu Türkistanlı soydaş ve dindaşlarımızın özellikle son zamanlarda yoğunlaşan bir sindirme ve soykırım hamlesine maruz kaldıkları açıktır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin önce tamamen inkâr ettiği, mızrak çuvala sığmayınca da sözde “meslekî eğitim ve aşırılıkla mücadele” adı altında meşrulaştırmaya çalıştığı post-modern Nazi kampları uygulaması, aydın, sanatçı ve bilim adamlarının sudan bahanelerle hapislerde süründürülmesi, Müslüman ailelerin evlerinde Komünist Partisi görevlilerinin “zorunlu misafir” olarak bulundurulması vb. pek çok insanlık dışı uygulama iki yıldır dünya kamuoyunun gündemindedir. Türk Ocakları olarak Türk dünyasının bu kadim medeniyet merkezinde yaşanan bu faciaya Türk kamuoyunun dikkatini çekmek için çeşitli toplantılar yaptık ve imza kampanyası düzenledik. Şubelerimiz bu konudaki kampanyalara katılmakta, konferans ve yürüyüşler tertip etmektedirler.    1949’da Çin tarafından işgal edilen ve 1955’de “Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi” adıyla Çin tarzı özerk bölgeye çevrilen Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkı son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulüm politikalarına maruz durumdadır.    Çin Devleti, Doğu Türkistan Türklerini kitlesel bir biçimde sözde “eğitim kamplarında tutmaktadır. Aydınlar, bilim adamları hapsedilmekte, müebbet ve idam cezalarına çarptırılmaktadırlar. Daha düne kadar rektörlük yapan Taşpolat Tayip Bey idama mahkûm edilmiş, Uygurların haklarını savunan bilim adamı İlham Tohti’ye müebbet hapis cezası verilmiştir. Araştırmacılar yaklaşık olarak bir buçuk milyon kişinin yargılama olmaksızın kamplarda tutuklu bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu tutuklular katı bir gözetim altında, psikolojik baskılara tabi tutulmakta, ana dillerini, dinlerini ve kültürlerini terk etmeye zorlanmaktadırlar. Kampların dışındaki Müslüman Türk halk ise çok yoğun izleme sistemleri, kontrol noktaları ve kişilerin birbirlerini gözetlemeleri gibi temel insan haklarını alenen ayaklar altına alan yollarla büyük bir baskı altında yaşamaktadırlar. Son dönemde basına sızdırılan Çin belgelerinde kamplarla ilgili talimatlar ortaya çıkmış, asla merhamet gösterilmemesi emri ifşa edilmiştir. Ortaya çıkan söz konusu kılavuzda, “öğrenci” olarak nitelenen tutukluların Çin kültürüne asimilasyonu ve tutukluların sıkı gözetim altında tutulması için oluşturulan sistemin ayrıntılarını ortaya koymaktadır.    Bu şekilde devam etmesi hâlinde, emsali görülmemiş bir soykırıma dönüşecek olan bu uygulama ve baskıların gündeme getirilmesi, asla Çin’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirilmemeli; ekonomik ve stratejik işbirliği düşünülerek milyonlarca Müslüman Türk’ün, tüm dünyanın gözü önünde asimilasyona uğramasına izin verilmemelidir.        Çin'in, Doğu Türkistan’da uzun süredir "terörizm ve dinî aşırılık" bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutumundan, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamalarından ve “yeniden eğitim kampları" adıyla açık hava hapishanesi şeklinde kurduğu çağdaş Nazi işkence kamplarından bir an önce vazgeçmesi, yasadışı bir şekilde gözaltında tuttuğu bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması çağrısında bulunuyor; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olmak üzere uluslararası toplumu bu konuda duyarlı davranmaya ve çözüm üretmeye davet ediyoruz.        Birtakım çevreler ABD’nin bu meseleyi, Çin ile arasındaki dünya hâkimiyeti mücadelesinde kullandığını ileri sürüyorlar. Bir kesim Çin ile olan samimi ve duygusal (!) bağlılıkları dolayısıyla Çin zulmünü tamamen inkâr ederken bazı kesimler de iddiaları abartılı buluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerinin bundan etkileneceği de ileri sürülüyor. Biz tam tersine, şayet Çin Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini güçlendirmek ve karşılıklı güveni artırmak istiyorsa bu baskı politikalarına son vermesinin bütün tarafların yararına olacağını savunuyoruz.    Türk Ocakları olarak bizim tek arzumuz, Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk varlığına karşı yürütülen bu gayrı insanî kampanyanın sona erdirilmesidir. Kardeşlerimizin emperyalistlerin savaşında malzeme olmasına hayır diyoruz. Doğu Türkistan diye bir yer  olmadığını, Uygurların Türk olmadığını iddia ederek tarihi ve Türk kimliğini inkâr eden Çin hükümetini; Türkiye ve diğer Türk devletleriyle iyi ilişkiler kurmak istiyorsa bir an önce bu yoldan dönmeye ve Doğu Türkistan’ın Türk kimliğini silme hevesinden vaz geçmeye çağırıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Türk Konseyini, İslam Konferansı Teşkilatını ve Birleşmiş Milletleri Çin’e bu insanlık dışı uygulamaları sone erdirmesi için çağrıda bulunmaya ve gerekli tedbirleri almaya davet ediyoruz. Bu bağlamda, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının bu konuda ortak tavır geliştirmek için bir araya gelmelerinin acil bir görev olduğu açıktır. Türk Ocakları olarak şubelerimizin ülkemizin bütün bölgelerinde bu konuda hassasiyet gösteren diğer kuruluşlarla birlikte sesimizi yükseltmeleri için her türlü girişimde yer alacağımızı Türk Milletine ve dünyaya ilan ediyoruz.        İnanıyoruz ki; Türk medeniyetinin bu muazzez ve mukaddes beşiği, Kaşgarlı Mahmutların, Yusuf Has Haciplerin, Osman Baturların, İsa Yusuf Alptekinlerin yurdu Türk ve Müslüman olarak kalacaktır.          Aramızda Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği önemli bilim insanlarından Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk yer almaktadır. Bilindiği gibi kendisi Türkiye’de öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Birkaç yıldır ailesinden haber alamayan ve bu konudaki endişesini en son Çin’in Ankara Büyükelçiliğindeki yetkililere ileten Sayın Karluk Çin Büyükelçilik Müsteşarı tarafından küstahça bir tavra maruz kalmıştır. Ailesi ile ilgili bilgi talebi müstehzi bir dille hafife alınan ve Çin makamları tarafından hedef haline getirilen aziz dostumuz Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk’un düşüncelerini ve yaşadığı süreci bizimle paylaşması için sözü kendilerine bırakıyorum. Bu arada Sayın Karluk’un ve Türkiye’de yaşayan, Çin tarafından hedef tahtasına konulan Türk vatandaşı akademisyen arkadaşlarımızın can güvenlikleri konusunda ilgili makamların gereken hassasiyeti göstermesini beklediğimizi de ifade etmek istiyorum. 

Türk Ocağı Rize Şubesinde düzenli olarak yapılan sohbet toplantılarının geçen haftaki konuğu Türk Ocağı Genel Başkanı Prof.Dr. Mehmet Öz oldu. 


Rize Türk Ocağı Şubesi tarafından Perşembe günleri düzenlenen toplantılar Şube merkezindeki konferans salonunda yapılıyor. Herkese açık toplantıda Türk Ocağı Genel Başkanı Prof.Dr. Mehmet Öz’ün konuşması 21.Yüzyılda Türk Milliyetçiliği üzerinde oldu.21.Yüzyılda Türk Dünyasının Türk Milliyetçiliğiyle yakın ilişkisi olacağını söyleyen Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz ’Türk dünyasının önü açık. Türk dünyası dünya coğrafyasında söz sahibi olabilecek kapasitededir. Türk Milliyetçileri Türklüğün bekası için her zaman olduğu gibi bugünde yarında 21.yüzyılda da ellerini taşın altına sokacaktır. Kendimizden sapmadan, benliğimize sahip çıkarak Türk Milliyetçileri olarak 21.yüzyıla hazırlanmalıyız’ dedi. 


Türk Ocağı konferans salonundaki konuşma sonrasında Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz’e Rize Şube Başkanı Turan Aslan Mercan tarafından günün anısına çeşitli hediyeler verildi.   

      -TÜRKOCAĞI GENEL BAŞKANI PROF.DR. MEHMET ÖZ’ÜN-DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULÜMÜ AÇIKLAMASI- 

                                        

Türk Ocağı Genel Merkezinde Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz tarafından Doğu Türkistan’da Çin Devleti tarafından gösterilen baskılara tepki açıklaması yapıldı. 

Türk Ocağı Genel Başkan Prof.Dr. Mehmet Öz ’tarafından yapılan basın açıklaması şöyle ’Büyük Türk Milleti, Değerli Basın Mensupları, Aziz Türkocaklılar,9 Aralık 1948’de Paris’te toplanan BM Genel Kurulu’nda  soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına dair sözleşme imzalanmıştır. Bu çerçevede, Aralık ayının ikinci haftası insan hakları ihlalleri haftası olarak anılmaktadır. Bu vesileyle Türk Dünyasının kanayan yarası Doğu Türkistan meselesine, Doğu Türkistan’da sistematik bir şekilde uygulanan insan hakları ihlallerine, soykırıma dikkatlerinizi bir kez daha çekmek istiyoruz.  

Yıllardır dinleri, dilleri ve kültürleri yüzünden çeşitli baskılara maruz kalan Doğu Türkistanlı soydaş ve dindaşlarımızın özellikle son zamanlarda yoğunlaşan bir sindirme ve soykırım hamlesine maruz kaldıkları açıktır. Çin Halk Cumhuriyeti’nin önce tamamen inkâr ettiği, mızrak çuvala sığmayınca da sözde “meslekî eğitim ve aşırılıkla mücadele” adı altında meşrulaştırmaya çalıştığı post-modern Nazi kampları uygulaması, aydın, sanatçı ve bilim adamlarının sudan bahanelerle hapislerde süründürülmesi, Müslüman ailelerin evlerinde Komünist Partisi görevlilerinin “zorunlu misafir” olarak bulundurulması vb. pek çok insanlık dışı uygulama iki yıldır dünya kamuoyunun gündemindedir. Türk Ocakları olarak Türk dünyasının bu kadim medeniyet merkezinde yaşanan bu faciaya Türk kamuoyunun dikkatini çekmek için çeşitli toplantılar yaptık ve imza kampanyası düzenledik. Şubelerimiz bu konudaki kampanyalara katılmakta, konferans ve yürüyüşler tertip etmektedirler. 

 

1949’da Çin tarafından işgal edilen ve 1955’de “Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi” adıyla Çin tarzı özerk bölgeye çevrilen Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkı son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulüm politikalarına maruz durumdadır. 

 

Çin Devleti, Doğu Türkistan Türklerini kitlesel bir biçimde sözde “eğitim kamplarında tutmaktadır. Aydınlar, bilim adamları hapsedilmekte, müebbet ve idam cezalarına çarptırılmaktadırlar. Daha düne kadar rektörlük yapan Taşpolat Tayip Bey idama mahkûm edilmiş, Uygurların haklarını savunan bilim adamı İlham Tohti’ye müebbet hapis cezası verilmiştir. Araştırmacılar yaklaşık olarak bir buçuk milyon kişinin yargılama olmaksızın kamplarda tutuklu bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu tutuklular katı bir gözetim altında, psikolojik baskılara tabi tutulmakta, ana dillerini, dinlerini ve kültürlerini terk etmeye zorlanmaktadırlar. Kampların dışındaki Müslüman Türk halk ise çok yoğun izleme sistemleri, kontrol noktaları ve kişilerin birbirlerini gözetlemeleri gibi temel insan haklarını alenen ayaklar altına alan yollarla büyük bir baskı altında yaşamaktadırlar. Son dönemde basına sızdırılan Çin belgelerinde kamplarla ilgili talimatlar ortaya çıkmış, asla merhamet gösterilmemesi emri ifşa edilmiştir. Ortaya çıkan söz konusu kılavuzda, “öğrenci” olarak nitelenen tutukluların Çin kültürüne asimilasyonu ve tutukluların sıkı gözetim altında tutulması için oluşturulan sistemin ayrıntılarını ortaya koymaktadır. 

 

Bu şekilde devam etmesi hâlinde, emsali görülmemiş bir soykırıma dönüşecek olan bu uygulama ve baskıların gündeme getirilmesi, asla Çin’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirilmemeli; ekonomik ve stratejik işbirliği düşünülerek milyonlarca Müslüman Türk’ün, tüm dünyanın gözü önünde asimilasyona uğramasına izin verilmemelidir. 

     
Çin'in, Doğu Türkistan’da uzun süredir "terörizm ve dinî aşırılık" bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutumundan, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamalarından ve “yeniden eğitim kampları" adıyla açık hava hapishanesi şeklinde kurduğu çağdaş Nazi işkence kamplarından bir an önce vazgeçmesi, yasadışı bir şekilde gözaltında tuttuğu bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması çağrısında bulunuyor; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olmak üzere uluslararası toplumu bu konuda duyarlı davranmaya ve çözüm üretmeye davet ediyoruz.
 

     
Birtakım çevreler ABD’nin bu meseleyi, Çin ile arasındaki dünya hâkimiyeti mücadelesinde kullandığını ileri sürüyorlar. Bir kesim Çin ile olan samimi ve duygusal (!) bağlılıkları dolayısıyla Çin zulmünü tamamen inkâr ederken bazı kesimler de iddiaları abartılı buluyor. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Çin Halk Cumhuriyeti ile ilişkilerinin bundan etkileneceği de ileri sürülüyor. Biz tam tersine, şayet Çin Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini güçlendirmek ve karşılıklı güveni artırmak istiyorsa bu baskı politikalarına son vermesinin bütün tarafların yararına olacağını savunuyoruz.
 

 

Türk Ocakları olarak bizim tek arzumuz, Doğu Türkistan’daki Müslüman Türk varlığına karşı yürütülen bu gayrı insanî kampanyanın sona erdirilmesidir. Kardeşlerimizin emperyalistlerin savaşında malzeme olmasına hayır diyoruz. Doğu Türkistan diye bir yer  olmadığını, Uygurların Türk olmadığını iddia ederek tarihi ve Türk kimliğini inkâr eden Çin hükümetini; Türkiye ve diğer Türk devletleriyle iyi ilişkiler kurmak istiyorsa bir an önce bu yoldan dönmeye ve Doğu Türkistan’ın Türk kimliğini silme hevesinden vaz geçmeye çağırıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, Türk Konseyini, İslam Konferansı Teşkilatını ve Birleşmiş Milletleri Çin’e bu insanlık dışı uygulamaları sone erdirmesi için çağrıda bulunmaya ve gerekli tedbirleri almaya davet ediyoruz. Bu bağlamda, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarının bu konuda ortak tavır geliştirmek için bir araya gelmelerinin acil bir görev olduğu açıktır. Türk Ocakları olarak şubelerimizin ülkemizin bütün bölgelerinde bu konuda hassasiyet gösteren diğer kuruluşlarla birlikte sesimizi yükseltmeleri için her türlü girişimde yer alacağımızı Türk Milletine ve dünyaya ilan ediyoruz. 

     
İnanıyoruz ki; Türk medeniyetinin bu muazzez ve mukaddes beşiği, Kaşgarlı Mahmutların, Yusuf Has Haciplerin, Osman Baturların, İsa Yusuf Alptekinlerin yurdu Türk ve Müslüman olarak kalacaktır.        
 


Aramızda Doğu Türkistan’ın yetiştirdiği önemli bilim insanlarından Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk yer almaktadır. Bilindiği gibi kendisi Türkiye’de öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Birkaç yıldır ailesinden haber alamayan ve bu konudaki endişesini en son Çin’in Ankara Büyükelçiliğindeki yetkililere ileten Sayın Karluk Çin Büyükelçilik Müsteşarı tarafından küstahça bir tavra maruz kalmıştır. Ailesi ile ilgili bilgi talebi müstehzi bir dille hafife alınan ve Çin makamları tarafından hedef haline getirilen aziz dostumuz Prof. Dr. Abdürreşit Celil Karluk’un düşüncelerini ve yaşadığı süreci bizimle paylaşması için sözü kendilerine bırakıyorum. Bu arada Sayın Karluk’un ve Türkiye’de yaşayan, Çin tarafından hedef tahtasına konulan Türk vatandaşı akademisyen arkadaşlarımızın can güvenlikleri konusunda ilgili makamların gereken hassasiyeti göstermesini beklediğimizi de ifade etmek istiyorum. 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi