Şaban Hocadan İmamoğlun'na zor sorular.

Siyaset 23.05.2019 - 18:16, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2247+ kez okundu.
 

Şaban Hocadan İmamoğlun'na zor sorular.

İstanbul'da seçim iptalinin gerekçeli kararı yayımlandı.   Yok efendim "şu kadar sayfaydı, evet o kadar ama bunun sadece 8 sayfası asıl gerekçe, karşı oy kullananları şerhleri bile bunun 3-4 misli, içinde hırsızlık kelimesi geçmiyor, YSK Başkanı da iptalin karşısında oy kulandı" gibi söylemleri bir kenara bırakalım, sonuç itibarıyla benim kanaatim "İstanbul'daki seçim tekrarı kararı şimdiye kadar ki tüm seçimlerde şu ya da bu ölçüde yaşanmış olanlar dikkate alındığında, hukuki değil siyasi ağırlıklı zorlama bir karardır."  Her neyse, konumuz bunu tartışmak değil. Sonuç itibarıyla seçim tekrarlanacaktır. Biz ona bakalım. Ancak bir tek şunu söylemeden edemem: Ömrüm boyunca öğrendiğim, bildiğim ve gördüğüm şey bir kurulda veya herkesin her gün gördüğü bir örnek olarak bir maçta asılların oy kullandığı-oynadığı, yedeklerin ise kenarda beklediğidir. YSK'da nasıl oluyor da yedekler kararda yani maçta yer alıyor anlamak mümkün değil. Madem oynuyorlar adları niye yedek ki?! Yasanın bir tarafında yeri olsa bile bu hüküm akla ziyandır.  Şimdi... Bir taraf B.Ş.Belediyesinde her şeyin kötü yapıldığını, belediyenin çok borca sokulduğunu, ihalelerin eşe dosta hem de ederinin çok üstünde verildiğini, tarihin en büyük yolsuzluklarının olduğunu, gelin-yeğen-kuzen-hemşeri vs yerleştirmelerin yapıldığını, mimari ve çevre anlamında şehrin perişan edildiğini vs söyleyecek... Diğer taraf ise adayları Büyük Şehir B. Başkanlığı yapmadığı için eski görev yerindeki (Beylikdüzü Bel.Bşk) uygulamalarına dair benzer olumsuzlukları gündeme getirecek, bunların yanında tanınmamış kimliğini de (kendince) ifşa edecek!..  Yani anlaşılan, plan, proje, vizyon, kendi değerini ortaya koymak vs. değil ağırlıklı olarak belden aşağı vurarak karşı tarafı çukura itmek politikası güdecekler!    Doğrusu ben Sayın İmamoğlu'nun ya da bir başkasının hangi etnik kimlikten geldiğine çok bakan birisi değilim ve düne kadar da İmamoğlu'na yakıştırılan, Yunanistan'da bir yerel gazetenin haberiyle başlayan  "Pontus çocuğu" vb. nitelemelere prim vermedim.... Ama benzeri haber ve yorumların Yunan ana akım medyasında da ve hatta CNN Greek'te "Yeni İstanbul Belediye Başkanı Pontus'lu ve Yunanca konuşuyor" şeklinde genişçe yer alması ve de kendisinin "Ayasofya'nın intikamını alan adam"  olarak gösterilmesi canımı sıkmadı değil!  Yine de yazmak taraftarı değildim. Nihayetinde "bir insan yeter ki ülkesini (T.C), milletini seven iyi bir vatandaş olsun; Rum kökenli de olabilir, Yunanca da konuşabilir, bunda sakınca yoktur" diye düşündüm.   Ama bütün bunların üstüne bir de iki yıl evvel Belediye Başkanı olduğu ilçeye, mizanpajında Başpiskopos Makarios'un da olduğu kocaman heykeli dikmiş olması (doğrusu bugüne kadar benim dikkatimi çeken bir haber-olay değildi bu!) yazmaya mecbur kıldı beni. Evet, heykelde ön planda olan Rauf Denktaş ama hemen yanında, gayet sevimli, hayırlı bir iş yapan insanlar görünümünde Makarios ve birkaç kişi daha!!?   Valla, Makarios'u ben daha çocukluk yaşlarımda (1963 kanlı Noel) boğazları kesilerek, küvetlerde boğularak  katlettiği Kıbrıslı Türk bebekleri kadınların, yaşlı erkeklerin resimlerinden hatırlarım. Eminim ki Müslüman Türk milletinin kahir çoğunluğu da böyle bilir... Şimdi Allah aşkına, Türk'ü, Müslüman'ı, dahası onları sadece insan olarak alalım bir milleti yaşadıkları topraklardan kovmak, Kıbrıs'tan atmak için her türlü cürümü işleyen bu cehennemliğin heykelini İstanbul'a (Beylikdüzü) dikmekle ne anlatmak istemiştir, Sayın İmamoğlu??? Ona gönül veren dostlarımız lütfen alınmasın ama bunu sormak hakkımız değil mi? Dahası şehid ettiği onca insanımızın üzerimizdeki hakkı değil mi bu???  Bir VTR'de Yunan Medyasında çıkan mezkur yazı ve yorumlar sorulduğunda İmamoğlu'nun, onu tanımaya başladığımız kimliğinden çok farklı bir profil ortaya koyduğunu gördüm. O sevimli, mazlum, dersini iyi çalışmış ama iyi not verilmemiş mağdur çocuk gitmiş onun yerine söyleşiyi yapanı (Ahmet Hakan), pervasız karşıt sorularla adeta fırçalayan, "geç bunu" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan, ama her şeye rağmen öfkesini kontrol edebilen, bana bu anlamda özel yetiştirilmiş intibaını veren öz güveni tavan yapmış bir karakter çıkmıştı ortaya!.. Şaşırmadım desem yalan olur.  Kanımca bu, en hafif tabiriyle "geçiştirmelerin" kamu nezdinde geçerliliği ve geleceği yoktur ve (eğer varsa bir şey) üstü örtülmeye çalışıldıkça daha çok merak edilecek ve eşelenecektir. Dolayısıyla İmamoğlu için inanılır bir tavır, doğru bir politika olmayacaktır bu.  Sayın İmamoğlu bütün bunlara cevap vermelidir. Ben şahsen, ondan şu açıklamalardan birini bekliyorum:  - Açıklama 1: Bu iddiaların hepsi uydurmadır, yalandır. Ben Rum filan değil Türk'üm. Benim Yunanca bilmek ve hümanist düşüncelerin ışığında iki millet arasında barış istemekten başka bir derdim yoktur. Zamanın Kıbrıs Rum Devlet adamı Başpiskopos Makarios'u da bu bağlamda Rauf Denktaş ve arkadaşlarıyla yan yana koydum, aynı anıtta takdim etmek istedim(Veya başka sebebi her neyse!)  - Açıklama 2: Evet, ben Pontus kökenliyim; bu ayıp bir şey değil ve on yıllardır bu ülkede yaşıyoruz. Biz de bu ülkenin evlatlarıyız. Etnik ayırımcılığın anlamı yoktur. Yunan medyasının da böyle sevinç çığlıkları atmasının gereği yoktur. Zira ben onlara değil İstanbul'a, Türkiye'me, ülkeme hizmet etmek istiyorum.   Evet, kısa zamanda kendi hayat görüşü doğrultusunda olan pek çok insanın umudu olan, bu arada FETÖ, HDP-PKK-Kandil ve Yunanistan-İsrail dahil tüm Batı'nın da desteğini alan(!) Sayın İmamoğlu, eğer eskiden beri Ak Parti'ye oy vermiş ama iktidarın yaptıkları haksızlık ve hadsizliklerle "artık bunların bir ders almaları gerekiyor" kanaatiyle oy vermekten imtina eden kesimden oy almak istiyorsa ki sonuçları tayın edecek olanlar bana göre bunlardır, yukarıdaki cümlelerime benzer cevaplarla kendini açık ve seçik bir şekilde tanımlamalıdır.   Cevapsızlık "İkiyüzlülük" anlamına gelecek, ona olan güven sarsılacaktır. Ortadaki seçmenin (oy vermeyenler veya kararsızlar) gönülsüz olduğu, hatta kendi partisinden kaçtığı nokta da budur zaten.   Bu durumda, oy verirken zaten PKK-HDP, Batı-İsrail ile aynı safta olmayı içine sindirmekte güçlük çeken seçimin kilidini çözecek olan mezkur seçmen bir de "yağmurdan kaçarken doluya tutulmak endişesini yaşamak istemez" diye düşünüyorum.  Prof. Dr. Şaban ŞİMŞEK 

İstanbul'da seçim iptalinin gerekçeli kararı yayımlandı.  


Yok efendim "şu kadar sayfaydı, evet o kadar ama bunun sadece 8 sayfası asıl gerekçe, karşı oy kullananları şerhleri bile bunun 3-4 misli, içinde hırsızlık kelimesi geçmiyor, YSK Başkanı da iptalin karşısında oy kulandı" gibi söylemleri bir kenara bırakalım, sonuç itibarıyla benim kanaatim "İstanbul'daki seçim tekrarı kararı şimdiye kadar ki tüm seçimlerde şu ya da bu ölçüde yaşanmış olanlar dikkate alındığında, hukuki değil siyasi ağırlıklı zorlama bir karardır.


Her neyse, konumuz bunu tartışmak değil. Sonuç itibarıyla seçim tekrarlanacaktır. Biz ona bakalım. Ancak bir tek şunu söylemeden edemem: Ömrüm boyunca öğrendiğim, bildiğim ve gördüğüm şey bir kurulda veya herkesin her gün gördüğü bir örnek olarak bir maçta asılların oy kullandığı-oynadığı, yedeklerin ise kenarda beklediğidir. YSK'da nasıl oluyor da yedekler kararda yani maçta yer alıyor anlamak mümkün değil. Madem oynuyorlar adları niye yedek ki?! Yasanın bir tarafında yeri olsa bile bu hüküm akla ziyandır. 


Şimdi... Bir taraf B.Ş.Belediyesinde her şeyin kötü yapıldığını, belediyenin çok borca sokulduğunu, ihalelerin eşe dosta hem de ederinin çok üstünde verildiğini, tarihin en büyük yolsuzluklarının olduğunu, gelin-yeğen-kuzen-hemşeri vs yerleştirmelerin yapıldığını, mimari ve çevre anlamında şehrin perişan edildiğini vs söyleyecek... Diğer taraf ise adayları Büyük Şehir B. Başkanlığı yapmadığı için eski görev yerindeki (Beylikdüzü Bel.Bşk) uygulamalarına dair benzer olumsuzlukları gündeme getirecek, bunların yanında tanınmamış kimliğini de (kendince) ifşa edecek!.. 


Yani anlaşılan, plan, proje, vizyon, kendi değerini ortaya koymak vs. değil ağırlıklı olarak belden aşağı vurarak karşı tarafı çukura itmek politikası güdecekler!   


Doğrusu ben Sayın İmamoğlu'nun ya da bir başkasının hangi etnik kimlikten geldiğine çok bakan birisi değilim ve düne kadar da İmamoğlu'na yakıştırılan, Yunanistan'da bir yerel gazetenin haberiyle başlayan  "Pontus çocuğu" vb. nitelemelere prim vermedim.... Ama benzeri haber ve yorumların Yunan ana akım medyasında da ve hatta CNN Greek'te "Yeni İstanbul Belediye Başkanı Pontus'lu ve Yunanca konuşuyor" şeklinde genişçe yer alması ve de kendisinin "Ayasofya'nın intikamını alan adam"  olarak gösterilmesi canımı sıkmadı değil! 


Yine de yazmak taraftarı değildim. Nihayetinde "bir insan yeter ki ülkesini (T.C), milletini seven iyi bir vatandaş olsun; Rum kökenli de olabilir, Yunanca da konuşabilir, bunda sakınca yoktur" diye düşündüm.  


Ama bütün bunların üstüne bir de iki yıl evvel Belediye Başkanı olduğu ilçeye, mizanpajında Başpiskopos Makarios'un da olduğu kocaman heykeli dikmiş olması (doğrusu bugüne kadar benim dikkatimi çeken bir haber-olay değildi bu!) yazmaya mecbur kıldı beni. Evet, heykelde ön planda olan Rauf Denktaş ama hemen yanında, gayet sevimli, hayırlı bir iş yapan insanlar görünümünde Makarios ve birkaç kişi daha!!?  


Valla, Makarios'u ben daha çocukluk yaşlarımda (1963 kanlı Noel) boğazları kesilerek, küvetlerde boğularak  katlettiği Kıbrıslı Türk bebekleri kadınların, yaşlı erkeklerin resimlerinden hatırlarım. Eminim ki Müslüman Türk milletinin kahir çoğunluğu da böyle bilir... Şimdi Allah aşkına, Türk'ü, Müslüman'ı, dahası onları sadece insan olarak alalım bir milleti yaşadıkları topraklardan kovmak, Kıbrıs'tan atmak için her türlü cürümü işleyen bu cehennemliğin heykelini İstanbul'a (Beylikdüzü) dikmekle ne anlatmak istemiştir, Sayın İmamoğlu??? Ona gönül veren dostlarımız lütfen alınmasın ama bunu sormak hakkımız değil mi? Dahası şehid ettiği onca insanımızın üzerimizdeki hakkı değil mi bu??? 


Bir VTR'de Yunan Medyasında çıkan mezkur yazı ve yorumlar sorulduğunda İmamoğlu'nun, onu tanımaya başladığımız kimliğinden çok farklı bir profil ortaya koyduğunu gördüm. O sevimli, mazlum, dersini iyi çalışmış ama iyi not verilmemiş mağdur çocuk gitmiş onun yerine söyleşiyi yapanı (Ahmet Hakan), pervasız karşıt sorularla adeta fırçalayan, "geç bunu" diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışan, ama her şeye rağmen öfkesini kontrol edebilen, bana bu anlamda özel yetiştirilmiş intibaını veren öz güveni tavan yapmış bir karakter çıkmıştı ortaya!.. Şaşırmadım desem yalan olur. 


Kanımca bu, en hafif tabiriyle "geçiştirmelerin" kamu nezdinde geçerliliği ve geleceği yoktur ve (eğer varsa bir şey) üstü örtülmeye çalışıldıkça daha çok merak edilecek ve eşelenecektir. Dolayısıyla İmamoğlu için inanılır bir tavır, doğru bir politika olmayacaktır bu. 


Sayın İmamoğlu bütün bunlara cevap vermelidir. Ben şahsen, ondan şu açıklamalardan birini bekliyorum: 


- Açıklama 1: Bu iddiaların hepsi uydurmadır, yalandır. Ben Rum filan değil Türk'üm. Benim Yunanca bilmek ve hümanist düşüncelerin ışığında iki millet arasında barış istemekten başka bir derdim yoktur. Zamanın Kıbrıs Rum Devlet adamı Başpiskopos Makarios'u da bu bağlamda Rauf Denktaş ve arkadaşlarıyla yan yana koydum, aynı anıtta takdim etmek istedim(Veya başka sebebi her neyse!) 


- Açıklama 2: Evet, ben Pontus kökenliyim; bu ayıp bir şey değil ve on yıllardır bu ülkede yaşıyoruz. Biz de bu ülkenin evlatlarıyız. Etnik ayırımcılığın anlamı yoktur. Yunan medyasının da böyle sevinç çığlıkları atmasının gereği yoktur. Zira ben onlara değil İstanbul'a, Türkiye'me, ülkeme hizmet etmek istiyorum.  


Evet, kısa zamanda kendi hayat görüşü doğrultusunda olan pek çok insanın umudu olan, bu arada FETÖ, HDP-PKK-Kandil ve Yunanistan-İsrail dahil tüm Batı'nın da desteğini alan(!) Sayın İmamoğlu, eğer eskiden beri Ak Parti'ye oy vermiş ama iktidarın yaptıkları haksızlık ve hadsizliklerle "artık bunların bir ders almaları gerekiyor" kanaatiyle oy vermekten imtina eden kesimden oy almak istiyorsa ki sonuçları tayın edecek olanlar bana göre bunlardır, yukarıdaki cümlelerime benzer cevaplarla kendini açık ve seçik bir şekilde tanımlamalıdır.  


Cevapsızlık "İkiyüzlülük" anlamına gelecek, ona olan güven sarsılacaktır. Ortadaki seçmenin (oy vermeyenler veya kararsızlar) gönülsüz olduğu, hatta kendi partisinden kaçtığı nokta da budur zaten.  


Bu durumda, oy verirken zaten PKK-HDP, Batı-İsrail ile aynı safta olmayı içine sindirmekte güçlük çeken seçimin kilidini çözecek olan mezkur seçmen bir de "yağmurdan kaçarken doluya tutulmak endişesini yaşamak istemez" diye düşünüyorum. 


Prof. Dr. Şaban ŞİMŞEK 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi