Rizelinin, hemşehrisi Cumhurbaşkanına açık mektubudur.

Rize 08.10.2019 - 16:19, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2991+ kez okundu.
 

Rizelinin, hemşehrisi Cumhurbaşkanına açık mektubudur.

SAYIN CUMHURBAŞKANIM; ‘’DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ’’…!     Bu yazı "Harbi ve hasbi" bir Rizelinin hemşehrisi Cumhurbaşkanına Rize ile ilgili açık mektubudur. Bir yerel gazete veya haber sitesinden ya da facebook sayfasından zat-ı alilerine ulaşır mı bilmiyorum.     Umut etmek isterim ki; ulaşsın ve bu doğal yolla olsun. Şayet bu olmazsa, kendilerine hep yanlış bilgiler vermek ve onu hataya düşürmekle suçlanan, benim aralarında iyi niyetli, namuslu, Reislerine göbekten değil, gönülden bağlı insanların da olduğunu düşündüğüm "etrafı-etrafı" denilen güruhtan biri yapsın bunu... Çıkar mı böyle birisi?.. Bilmem, ama neden olmasın!?.      Bu arada istemediğim şeyi de söyleyeyim... Bu iş mezkur kişilerin dışındaki zevat tarafından yapılmasın! Zira onların verecekleri, tabir-i caizdir, münafık bilgiler Sayın Cumhurbaşkanının önüne yığıldıkça "galat-ı meşhur" haline geliyor ve de "lugat-ı fasihten evlâ" oluyor maalesef!.. Neticede Sayın Cumhurbaşkanı yanıltılmış oluyor, icraat talimatlarını ona göre veriyor, sonunda acı faturayı ödemek de bu gariban millete düşüyor!      Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...     Zaman çabuk geçiyor, yaşlar hızla ilerliyor! Siz 65 yaşına geldiniz, ben de handiyse 64 oldum artık. Siyasi ömürlerden bahsetmek haddimize değil ama kabul etmek gerekiyor ki biyolojik ömrümüz için dönülmez akşamın ufkundayız ve önümüzde büyük hesap günü, ardından da ilanihaye ahret hayatı var... Ben, güneş henüz sonsuza dek üzerimize batmadan, Allah'ın lütfetmiş olduğu tecrübenin ve de doğduğum şehre vefa borcumun bir ödentisi olarak aşağıdakileri yazacağım. Dikkate alıp almamak, değer verip vermemek, gereğini yapıp yapmamak aklınıza, vicdanınıza ve basiretinize atfen elbette zat-ı âlilerinizin sorumluluğunda ve takdirlerindedir.      Yazacaklarımın ana teması Rize'deki sağlık hizmeti sunumu ve tıp eğitimidir. Yani üç yıl önce, gecenin saat on birinde, özel telefonla arayıp ısrarlı ricalarınızla şahsıma tevdi etmiş olduğunuz görev!      O günlere, Rize'de dekanlık yaptığım sürece dönecek değilim. Her şeyi tüm ayrıntılarıyla, aldığım devlet terbiyesinin gereği olarak bazı çok özel durumları saklı tutmak kaydıyla, "KÜLLİYE 53" adlı kitabımda anlattım çünkü!     Ancak, vermiş olduğunuz ve benim için tenzil-i rütbe olmasına rağmen sözünüzü yere düşürmemek adına kabul ettiğim bu görevin, geceli gündüzlü çalıştığımız on üç aydan sonra bir sabah, üniversite ve YÖK tarafından hiç bir inceleme, soruşturma, ceza vs. olmaması bir yana küçücük bir açıklama dahi yapılmadan ansızın bitirildiğini ve o andan itibaren ne yaptıysam bu görevi veren makam olarak zat-ı alinize ulaşamadığımı, sonuçta, Rize'den adeta bir mücrim gibi kovulduğumu söylemem gerekiyor!..      Bir de... Daha sonra, bölgede tıp eğitimi ile sağlık hizmeti sunumunu entegre eden projemizin sadece bir "hastane ihtiyacının giderilmesi projesi" sığlığında ele alınması ve bizim tespit ettiğimiz inşaat yeri olan paketleme arsasına değil de deniz doldurularak yapılacağının beyan edilmesi ve de kendisi hakkında "Güvenilmez adamdır. Ayrıca, bu kafanın, bu ruhun Rize'ye ve üniversiteye bir faydası olmaz" şeklinde kanaatimi belirttiğim mevcut rektörün tekrar aynı göreve atanmasıyla bağıntılı olarak ilgili kitabıma yeni bir bölüm ve "Olmadı be REİS" ön adını ilave ettiğimi yazmazsam bu mektubun giriş cümlesinde tarif ettiğim harbi ve hasbi kimliğime aykırı düşerim!     Benim için en şaşırtıcı olan; üniversite yönetiminin yaptığı bu idari anlamda "ahlaksız tasarruf" değil (bu deyimi bu işi, dekanlığa vekaleten baktığım veçhiyle herhangi bir hukuki  savunma imkanından yoksun olmamdan istifade ederek kotardıkları için kullanıyorum!) bu olaydan sadece bir gün önce zat-ı alinizin "Şaban Bey, rektörle olan meselenizi hallettik" demiş olmanızdı!?. Hem de dost bir eda ve buna yakıştığını düşündüğüm müşfik bir ses tonuyla!      Her neyse efendim, bütün bunlar geride kaldı. Şahsıma yapılan bu büyük yanlışı böylece bir kez daha dile getirmiş oldum ama bu mektupta asıl üzerinde durmak istediğim mesele bunlar değil Rize'nin benim ayrılışımla, daha doğrusu hazırladığımız ve Rizeli bir Cumhurbaşkanı olarak size, zamanın Başbakanına, Sağlık Bakanına da sunmuş olduğum, zat-ı aliniz dahil herkesin beğenisini kazanmış olan projemizin iptal edilmesi dolayısıyla Rize'mizin neler kaybettiğidir.      Rize'miz Neler Kaybetti?     Öncelikle ve özellikle belirtmem gerekiyor ki mezkur projemiz sadece bir hastane binası inşa etmek değildi, hele hele bir "Şehir Hastanesi" hiç değildi. Başından beri her platformda yüksek sesle dile getirdiğim üzere bu şehir hastaneleri pek çok yönüyle, genelde çok yanlış uygulamalardır, özelde ise Rize için çözüm değildir.      Projemizin Beş Ayağı Vardı...     1. Rize Tipi Afiliye Eğitim Araştırma Hastanesi:     Sahibinin üniversite olduğu Paketleme Fabrikası arsasına 8 bloklu 775 normal yatak ve 100 yoğun bakım yatağı olmak üzere odiyoloji laboratuvarı, göz bankası, ara yoğun bakım üniteleri ve benzerlerinin de bulunduğu, "departman" modelinde özel tasarımla eğitim öğretime uygun olacak toplam 875 yataklı bir hastane... Bu hastane, optimum işleyiş imkanlarıyla üst düzey tıp eğitimi ve sağlık hizmeti sunmayı mümkün kılması yanında, hocalara da ferah bir ortamda çalışma şevki getirecek ve Rize'de kalmalarını sağlayacaktı...     2. Onkoloji Hastanesi...     Mevcut Onkoloji Merkezi küçük onarımlarla, yani neredeyse hiç masraf yapmadan gerçek hüviyetine büründürülüp 100 yataklı müstakil bir onkoloji hastanesine çevrilecekti... Ki bu Karadeniz bölgesinde ilk ve tek olacaktı...     3. Mevcut Hastanede Beş Merkez Kurulması:     - Palyatif Bakım Tedavi Merkezi: 100 yataklı birim oluşturulacaktı... Şu an pek çoğu yoğun bakım yataklarında bekletilen ama aslında yoğun bakım gerektirmeyen onkoloji hastaları, evde bakımında-beslenmesinde-ağrılarının giderilmesinde vb. güçlük çekilen hastalar burada bakılacaktı. Mevcut hastanedeki bir blok onkoloji hastanesiyle tüp geçitle bağlantılı olmasından istifade edilerek sadece boya badana yapmak suretiyle bu iş için biçilmiş kaftan olacaktı... Böylece çok kıt bulunan yoğun bakım yatağı konusunda da ihtiyaç giderilmiş olacaktı. Hasta ve ailelerin (aynı zamanda onlara yatak bulamayan doktorların da!) en zor anlarında yaşadıkları bu büyük sorun hiç bir yeni yatırım yapmadan yeni bir 100 yataklı yoğun bakım ünitesi açmış gibi kendiliğinden çözümlenecekti... Palyatif bakımdaki 100 yatak ve bu onkoloji hastanesindeki 100 yatakla beraber 875 yataklı hastanenin toplam yatak sayısı tam 1075 olacaktı...     - Rehabilitasyon Merkezi: Bununla; bedensel, ruhsal, zihinsel engelliler topluma kazandırılacaktı... Buna ne kadar ihtiyaç olduğunu ancak bu gibi insanların yakınları bilir!..     - AMATEM: Bölgemizde bulunmayan bu merkezin kurulmasıyla alkol-madde-sigara ve diğer bağımlılıkları olan insanlar tedavi edilecekti... "Dumansız saha" deyip şurada ya da  burada sigarayı yasaklama gibi çözümlerin çok ötesinde teknik bir hizmet olacaktı bu...     - Yaşlı Bakımevi: Bununla; evinde, ailesinde normal hayatını sürdürme imkanı bulamayan yaşlı insanlarımıza devlet şefkatli elini uzatmış olacaktı...     - Hasta Oteli: Özellikle onkoloji hastaları ve uzaktan gelenleri misafir edecek, böylece hem basit tedaviler için hastanedeki normal hasta yataklarının işgali önleyecek hem de hasta yakınları otel aramaktan, bulduğu otele gidip gelmekten kurtarılacaktı...     4. Amfi İhtiyacının Giderilmesi:     Tıp öğrencilerinin, zamanında 70 kişilik olarak yapılmış olan ancak şu an her sınıftaki 110-120 öğrencinin sağlıklı ders görmesine imkan vermeyen sınıflara ek olarak yapılacak üç amfi... Bunlar yapılacak hastaneye mevcut morfoloji binasından bir koridorla bağlanacak ve sorun masrafsız olarak çözülecek, bir başka deyişle inşaat masrafının içinde aradan çıkarılacaktı...     5. Sağlık Turizmi ve Kongre Merkezi:     Yapılacak hastanenin birbirine entegre sekiz bloğunun üst katları ayrı bir işletme olarak yönetilecek ve tamamen yurt dışından gelen hastalara, yani sağlık turizmine ayrılacaktı...      Bununla; Rize'ye marka değeri ve maddi olarak katkılar yanında mevcut hocaların mesai sonrası çalışarak ek gelir elde etmesine imkan sağlanacak ve özele kaçmaları, Rize'den ayrılmaları büyük ölçüde önlenecekti...      Dekanlığın önünde sahilde yapılacak bir Kongre Merkezi ise üniversiteye ve Rize'ye çok şeyler katacaktı...     Bir bütün olarak da bu üniteler; Tıp Fakültesi Dekanlığı, Temel bilimler, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Yüksek Okulu ve Kongre Turizm Merkezi ile gerçek bir sağlık kampüsü, yani sizin tercih ettiğiniz isimle tam bir "KÜLLİYE" olacaktı...     Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...     Pek çok çalışma arkadaşımla birlikte büyük emeklerle hazırladığımız bu güzelim proje, sebep-i hikmeti nedir bilinmez maalesef tarafınızdan iptal edildi!.. Yerine ne mi kondu?.. Vallahi, ben şu beyanatlardan başka bir şey bilmiyorum:      - Rize'den kovuluşumun ilk günlerinde tepkileri azaltmak için olsa gerek, önce sevgili hemşehrimiz, zamanın Sayın Spor Bakanı tarafından "Rize'de hastanenin deniz üzerinde yapılması için çalışmalar başlatıldı" müjdesi(!) verildi...      - Zamanın valisi ise pek işini bilen, il yönetiminde boşluk bırakmayan hamarat bir yüksek bürokrat edasıyla "Sondaj çalışmaları başladı(bile!)" dedi!..      - Bu söylemlere sayın milletvekilleri, il başkanı ve diğer siyasiler de katıldı!..      Ama kimse deniz üstünde bir sondaj gemisi veya başka bir araç-gereç ya da aradan iki yıl geçmesine rağmen hastane planı, isim, resim filan görmedi!!!     Rize'de iktidarı temsil eden isimler ellerinin altında onca daire başkanlığı, müdürlük, teknik eleman, yeterince kağıt, kalem, bilgisayar, program vesaire varken, yani hiç de fazladan bir masrafa girmeden (Bu ifadeyi yatırım imkanların kısıtlı olduğu gerçeğinden ya da bahanesinden hareketle kullandım!) ortaya koyabilecekleri çok şeyler varken, heyhaat..!      Sonunda, size de Rize'deki seçim mitinginde şehir hastanesi için "Müşterisi bulununca (ya da bulunursa) yapılacak!" cümlesini söylemek mahcubiyetini yaşamak kaldı... Ne hazin!     O günlerde millete bu sözleri veren, böylesine muhteşem bir projenin başka bir bahara kalması bahasına beni Rize'den uzaklaştırmak için can atan, şu ya da bu deyimle nitelemek istemediğim mezkur yerel yöneticiler bugün de ya aynı görevde ya da yer ve konum değiştirmiş vaziyette devletin yüce makamlarındalar!?. Bunu nasıl, neyle izah etmek lazım gelir, doğrusu bilmiyorum. Anlattığım kişilerin söylediği ise şudur; "Hocam, sen onlara ne kızıyorsun; imzaları atan Sayın Cumhurbaşkanımız!"      Aldığım duyumlara göre şimdi de, başka yapacak yanlış(!) kalmamış gibi Rize gibi toprağı-arsası bizim oraların atbiriyle "pitimas" olan bir yerde, herhalde, adınızı taşıyan üniversitenin sayın rektörünün müthiş vizyonerliği ve futuristliğinin eseri olsa gerek, benzeri asla bulunamayacak olan paketleme arsasına eczacılık fakültesi yapılacakmış!?.      Bu konuyu bir yazımda geniş olarak işledim ama burada şunu söylemeden geçmek Rizeseverlikle, vatanseverlikle bağdaşmaz diye düşünüyorum: Ülkemizde resmen kurulmuş olan 61 eczacılık fakültesinden sadece 38 tanesi faal iken ve piyasada yeni  eczacıya hiç ama hiç ihtiyaç yokken böyle bir fakültenin açılması tek kelime ile akıllara zarardır.      Belki şu andaki ülkemizin genel ekonomik durumu sebebiyle yeni bir yatırım yapmak, yani benim "Eğitim Araştırma Hastanesi" sizlerinse "Şehir Hastanesi" dediğiniz yatırımı yapmak mümkün değildir, bunu bir ölçüde anlamak mümkündür ama hiç olmazsa "bir takım akıldanelerin malenformasyonuna uyup bu güzelim arsayı eczacılık fakültesine kurban etmeyelim." derim ben Sayın Cumhurbaşkanım. Yani marufu emredemiyorsak hiç olmazsa münkeri nehy edelim lütfen.    '   Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...     Ben arayıp bulduğunuz ama ne yazık ki isteyerek ya da istemeyerek kaybettiğiniz Ömer'lerden biri oldum! Sonumuz onun gibi olmasa da yaralandık, gönlümüz kırıldı, manen öldürüldük; şimdilerde aradığınız pek çok Ömer'de olduğu gibi!.. Ama ben yine de Allah'ın lütfettiği ilimle ve bahşettiği cesaretle bu mektubu yazarak üzerime düşeni yaptım. Bir başka deyişle iyilik yaptım denize attım!.. Gayri geri kalan zat-ı alilerinizin takdirinde ve elbette ki El Adil ve Hakim-ul Mutlak olan Allah'ın hükmündedir.     "Vakit ne kadar geçtir ya da Rize'nin kaybettikleri için çok mu geçtir" bilmiyorum, lakin şurası bir gerçektir ki biyolojik ömür olarak dönülmez akşamın ufkundayız Sayın Cumhurbaşkanım.     Hassaten, yazdıklarımın saygısızlık olarak addedilmemesini istirham ederim.    Maruzatımız yüce makamınıza hürmetle arz olunur.     Prof.Dr. Şaban Şimşek      

SAYIN CUMHURBAŞKANIM; ‘’DÖNÜLMEZ AKŞAMIN UFKUNDAYIZ’’…!  

 

Bu yazı "Harbi ve hasbi" bir Rizelinin hemşehrisi Cumhurbaşkanına Rize ile ilgili açık mektubudur. Bir yerel gazete veya haber sitesinden ya da facebook sayfasından zat-ı alilerine ulaşır mı bilmiyorum.  

 

Umut etmek isterim ki; ulaşsın ve bu doğal yolla olsun. Şayet bu olmazsa, kendilerine hep yanlış bilgiler vermek ve onu hataya düşürmekle suçlanan, benim aralarında iyi niyetli, namuslu, Reislerine göbekten değil, gönülden bağlı insanların da olduğunu düşündüğüm "etrafı-etrafı" denilen güruhtan biri yapsın bunu... Çıkar mı böyle birisi?.. Bilmem, ama neden olmasın!?.   

 

Bu arada istemediğim şeyi de söyleyeyim... Bu iş mezkur kişilerin dışındaki zevat tarafından yapılmasın! Zira onların verecekleri, tabir-i caizdir, münafık bilgiler Sayın Cumhurbaşkanının önüne yığıldıkça "galat-ı meşhur" haline geliyor ve de "lugat-ı fasihten evlâ" oluyor maalesef!.. Neticede Sayın Cumhurbaşkanı yanıltılmış oluyor, icraat talimatlarını ona göre veriyor, sonunda acı faturayı ödemek de bu gariban millete düşüyor!   

 

Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...  

 

Zaman çabuk geçiyor, yaşlar hızla ilerliyor! Siz 65 yaşına geldiniz, ben de handiyse 64 oldum artık. Siyasi ömürlerden bahsetmek haddimize değil ama kabul etmek gerekiyor ki biyolojik ömrümüz için dönülmez akşamın ufkundayız ve önümüzde büyük hesap günü, ardından da ilanihaye ahret hayatı var... Ben, güneş henüz sonsuza dek üzerimize batmadan, Allah'ın lütfetmiş olduğu tecrübenin ve de doğduğum şehre vefa borcumun bir ödentisi olarak aşağıdakileri yazacağım. Dikkate alıp almamak, değer verip vermemek, gereğini yapıp yapmamak aklınıza, vicdanınıza ve basiretinize atfen elbette zat-ı âlilerinizin sorumluluğunda ve takdirlerindedir.   

 

Yazacaklarımın ana teması Rize'deki sağlık hizmeti sunumu ve tıp eğitimidir. Yani üç yıl önce, gecenin saat on birinde, özel telefonla arayıp ısrarlı ricalarınızla şahsıma tevdi etmiş olduğunuz görev!   

 

O günlere, Rize'de dekanlık yaptığım sürece dönecek değilim. Her şeyi tüm ayrıntılarıyla, aldığım devlet terbiyesinin gereği olarak bazı çok özel durumları saklı tutmak kaydıyla, "KÜLLİYE 53" adlı kitabımda anlattım çünkü!  

 

Ancak, vermiş olduğunuz ve benim için tenzil-i rütbe olmasına rağmen sözünüzü yere düşürmemek adına kabul ettiğim bu görevin, geceli gündüzlü çalıştığımız on üç aydan sonra bir sabah, üniversite ve YÖK tarafından hiç bir inceleme, soruşturma, ceza vs. olmaması bir yana küçücük bir açıklama dahi yapılmadan ansızın bitirildiğini ve o andan itibaren ne yaptıysam bu görevi veren makam olarak zat-ı alinize ulaşamadığımı, sonuçta, Rize'den adeta bir mücrim gibi kovulduğumu söylemem gerekiyor!..   

 

Bir de... Daha sonra, bölgede tıp eğitimi ile sağlık hizmeti sunumunu entegre eden projemizin sadece bir "hastane ihtiyacının giderilmesi projesi" sığlığında ele alınması ve bizim tespit ettiğimiz inşaat yeri olan paketleme arsasına değil de deniz doldurularak yapılacağının beyan edilmesi ve de kendisi hakkında "Güvenilmez adamdır. Ayrıca, bu kafanın, bu ruhun Rize'ye ve üniversiteye bir faydası olmaz" şeklinde kanaatimi belirttiğim mevcut rektörün tekrar aynı göreve atanmasıyla bağıntılı olarak ilgili kitabıma yeni bir bölüm ve "Olmadı be REİS" ön adını ilave ettiğimi yazmazsam bu mektubun giriş cümlesinde tarif ettiğim harbi ve hasbi kimliğime aykırı düşerim!  

 

Benim için en şaşırtıcı olan; üniversite yönetiminin yaptığı bu idari anlamda "ahlaksız tasarruf" değil (bu deyimi bu işi, dekanlığa vekaleten baktığım veçhiyle herhangi bir hukuki  savunma imkanından yoksun olmamdan istifade ederek kotardıkları için kullanıyorum!) bu olaydan sadece bir gün önce zat-ı alinizin "Şaban Bey, rektörle olan meselenizi hallettik" demiş olmanızdı!?. Hem de dost bir eda ve buna yakıştığını düşündüğüm müşfik bir ses tonuyla!   

 

Her neyse efendim, bütün bunlar geride kaldı. Şahsıma yapılan bu büyük yanlışı böylece bir kez daha dile getirmiş oldum ama bu mektupta asıl üzerinde durmak istediğim mesele bunlar değil Rize'nin benim ayrılışımla, daha doğrusu hazırladığımız ve Rizeli bir Cumhurbaşkanı olarak size, zamanın Başbakanına, Sağlık Bakanına da sunmuş olduğum, zat-ı aliniz dahil herkesin beğenisini kazanmış olan projemizin iptal edilmesi dolayısıyla Rize'mizin neler kaybettiğidir.   

 

Rize'miz Neler Kaybetti?  

 

Öncelikle ve özellikle belirtmem gerekiyor ki mezkur projemiz sadece bir hastane binası inşa etmek değildi, hele hele bir "Şehir Hastanesi" hiç değildi. Başından beri her platformda yüksek sesle dile getirdiğim üzere bu şehir hastaneleri pek çok yönüyle, genelde çok yanlış uygulamalardır, özelde ise Rize için çözüm değildir.   

 

Projemizin Beş Ayağı Vardı...  

 

1. Rize Tipi Afiliye Eğitim Araştırma Hastanesi:  

 

Sahibinin üniversite olduğu Paketleme Fabrikası arsasına 8 bloklu 775 normal yatak ve 100 yoğun bakım yatağı olmak üzere odiyoloji laboratuvarı, göz bankası, ara yoğun bakım üniteleri ve benzerlerinin de bulunduğu, "departman" modelinde özel tasarımla eğitim öğretime uygun olacak toplam 875 yataklı bir hastane... Bu hastane, optimum işleyiş imkanlarıyla üst düzey tıp eğitimi ve sağlık hizmeti sunmayı mümkün kılması yanında, hocalara da ferah bir ortamda çalışma şevki getirecek ve Rize'de kalmalarını sağlayacaktı...  

 

2. Onkoloji Hastanesi...  

 

Mevcut Onkoloji Merkezi küçük onarımlarla, yani neredeyse hiç masraf yapmadan gerçek hüviyetine büründürülüp 100 yataklı müstakil bir onkoloji hastanesine çevrilecekti... Ki bu Karadeniz bölgesinde ilk ve tek olacaktı...  

 

3. Mevcut Hastanede Beş Merkez Kurulması:  

 

- Palyatif Bakım Tedavi Merkezi: 100 yataklı birim oluşturulacaktı... Şu an pek çoğu yoğun bakım yataklarında bekletilen ama aslında yoğun bakım gerektirmeyen onkoloji hastaları, evde bakımında-beslenmesinde-ağrılarının giderilmesinde vb. güçlük çekilen hastalar burada bakılacaktı. Mevcut hastanedeki bir blok onkoloji hastanesiyle tüp geçitle bağlantılı olmasından istifade edilerek sadece boya badana yapmak suretiyle bu iş için biçilmiş kaftan olacaktı... Böylece çok kıt bulunan yoğun bakım yatağı konusunda da ihtiyaç giderilmiş olacaktı. Hasta ve ailelerin (aynı zamanda onlara yatak bulamayan doktorların da!) en zor anlarında yaşadıkları bu büyük sorun hiç bir yeni yatırım yapmadan yeni bir 100 yataklı yoğun bakım ünitesi açmış gibi kendiliğinden çözümlenecekti... Palyatif bakımdaki 100 yatak ve bu onkoloji hastanesindeki 100 yatakla beraber 875 yataklı hastanenin toplam yatak sayısı tam 1075 olacaktı...  

 

- Rehabilitasyon Merkezi: Bununla; bedensel, ruhsal, zihinsel engelliler topluma kazandırılacaktı... Buna ne kadar ihtiyaç olduğunu ancak bu gibi insanların yakınları bilir!..  

 

- AMATEM: Bölgemizde bulunmayan bu merkezin kurulmasıyla alkol-madde-sigara ve diğer bağımlılıkları olan insanlar tedavi edilecekti... "Dumansız saha" deyip şurada ya da  burada sigarayı yasaklama gibi çözümlerin çok ötesinde teknik bir hizmet olacaktı bu...  

 

- Yaşlı Bakımevi: Bununla; evinde, ailesinde normal hayatını sürdürme imkanı bulamayan yaşlı insanlarımıza devlet şefkatli elini uzatmış olacaktı...  

 

- Hasta Oteli: Özellikle onkoloji hastaları ve uzaktan gelenleri misafir edecek, böylece hem basit tedaviler için hastanedeki normal hasta yataklarının işgali önleyecek hem de hasta yakınları otel aramaktan, bulduğu otele gidip gelmekten kurtarılacaktı...  

 

4. Amfi İhtiyacının Giderilmesi:  

 

Tıp öğrencilerinin, zamanında 70 kişilik olarak yapılmış olan ancak şu an her sınıftaki 110-120 öğrencinin sağlıklı ders görmesine imkan vermeyen sınıflara ek olarak yapılacak üç amfi... Bunlar yapılacak hastaneye mevcut morfoloji binasından bir koridorla bağlanacak ve sorun masrafsız olarak çözülecek, bir başka deyişle inşaat masrafının içinde aradan çıkarılacaktı...  

 

5. Sağlık Turizmi ve Kongre Merkezi:  

 

Yapılacak hastanenin birbirine entegre sekiz bloğunun üst katları ayrı bir işletme olarak yönetilecek ve tamamen yurt dışından gelen hastalara, yani sağlık turizmine ayrılacaktı...   

 

Bununla; Rize'ye marka değeri ve maddi olarak katkılar yanında mevcut hocaların mesai sonrası çalışarak ek gelir elde etmesine imkan sağlanacak ve özele kaçmaları, Rize'den ayrılmaları büyük ölçüde önlenecekti...   

 

Dekanlığın önünde sahilde yapılacak bir Kongre Merkezi ise üniversiteye ve Rize'ye çok şeyler katacaktı...  

 

Bir bütün olarak da bu üniteler; Tıp Fakültesi Dekanlığı, Temel bilimler, Diş Hekimliği Fakültesi, Sağlık Yüksek Okulu ve Kongre Turizm Merkezi ile gerçek bir sağlık kampüsü, yani sizin tercih ettiğiniz isimle tam bir "KÜLLİYE" olacaktı...  

 

Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...  

 

Pek çok çalışma arkadaşımla birlikte büyük emeklerle hazırladığımız bu güzelim proje, sebep-i hikmeti nedir bilinmez maalesef tarafınızdan iptal edildi!.. Yerine ne mi kondu?.. Vallahi, ben şu beyanatlardan başka bir şey bilmiyorum:   

 

- Rize'den kovuluşumun ilk günlerinde tepkileri azaltmak için olsa gerek, önce sevgili hemşehrimiz, zamanın Sayın Spor Bakanı tarafından "Rize'de hastanenin deniz üzerinde yapılması için çalışmalar başlatıldı" müjdesi(!) verildi...   

 

- Zamanın valisi ise pek işini bilen, il yönetiminde boşluk bırakmayan hamarat bir yüksek bürokrat edasıyla "Sondaj çalışmaları başladı(bile!)" dedi!..   

 

- Bu söylemlere sayın milletvekilleri, il başkanı ve diğer siyasiler de katıldı!..   

 

Ama kimse deniz üstünde bir sondaj gemisi veya başka bir araç-gereç ya da aradan iki yıl geçmesine rağmen hastane planı, isim, resim filan görmedi!!!  

 

Rize'de iktidarı temsil eden isimler ellerinin altında onca daire başkanlığı, müdürlük, teknik eleman, yeterince kağıt, kalem, bilgisayar, program vesaire varken, yani hiç de fazladan bir masrafa girmeden (Bu ifadeyi yatırım imkanların kısıtlı olduğu gerçeğinden ya da bahanesinden hareketle kullandım!) ortaya koyabilecekleri çok şeyler varken, heyhaat..!   

 

Sonunda, size de Rize'deki seçim mitinginde şehir hastanesi için "Müşterisi bulununca (ya da bulunursa) yapılacak!" cümlesini söylemek mahcubiyetini yaşamak kaldı... Ne hazin!  

 

O günlerde millete bu sözleri veren, böylesine muhteşem bir projenin başka bir bahara kalması bahasına beni Rize'den uzaklaştırmak için can atan, şu ya da bu deyimle nitelemek istemediğim mezkur yerel yöneticiler bugün de ya aynı görevde ya da yer ve konum değiştirmiş vaziyette devletin yüce makamlarındalar!?. Bunu nasıl, neyle izah etmek lazım gelir, doğrusu bilmiyorum. Anlattığım kişilerin söylediği ise şudur; "Hocam, sen onlara ne kızıyorsun; imzaları atan Sayın Cumhurbaşkanımız!"   

 

Aldığım duyumlara göre şimdi de, başka yapacak yanlış(!) kalmamış gibi Rize gibi toprağı-arsası bizim oraların atbiriyle "pitimas" olan bir yerde, herhalde, adınızı taşıyan üniversitenin sayın rektörünün müthiş vizyonerliği ve futuristliğinin eseri olsa gerek, benzeri asla bulunamayacak olan paketleme arsasına eczacılık fakültesi yapılacakmış!?.   

 

Bu konuyu bir yazımda geniş olarak işledim ama burada şunu söylemeden geçmek Rizeseverlikle, vatanseverlikle bağdaşmaz diye düşünüyorum: Ülkemizde resmen kurulmuş olan 61 eczacılık fakültesinden sadece 38 tanesi faal iken ve piyasada yeni  eczacıya hiç ama hiç ihtiyaç yokken böyle bir fakültenin açılması tek kelime ile akıllara zarardır.   

 

Belki şu andaki ülkemizin genel ekonomik durumu sebebiyle yeni bir yatırım yapmak, yani benim "Eğitim Araştırma Hastanesi" sizlerinse "Şehir Hastanesi" dediğiniz yatırımı yapmak mümkün değildir, bunu bir ölçüde anlamak mümkündür ama hiç olmazsa "bir takım akıldanelerin malenformasyonuna uyup bu güzelim arsayı eczacılık fakültesine kurban etmeyelim." derim ben Sayın Cumhurbaşkanım. Yani marufu emredemiyorsak hiç olmazsa münkeri nehy edelim lütfen.   

'  

Evet, Sayın Cumhurbaşkanım...  

 

Ben arayıp bulduğunuz ama ne yazık ki isteyerek ya da istemeyerek kaybettiğiniz Ömer'lerden biri oldum! Sonumuz onun gibi olmasa da yaralandık, gönlümüz kırıldı, manen öldürüldük; şimdilerde aradığınız pek çok Ömer'de olduğu gibi!.. Ama ben yine de Allah'ın lütfettiği ilimle ve bahşettiği cesaretle bu mektubu yazarak üzerime düşeni yaptım. Bir başka deyişle iyilik yaptım denize attım!.. Gayri geri kalan zat-ı alilerinizin takdirinde ve elbette ki El Adil ve Hakim-ul Mutlak olan Allah'ın hükmündedir.  

 

"Vakit ne kadar geçtir ya da Rize'nin kaybettikleri için çok mu geçtir" bilmiyorum, lakin şurası bir gerçektir ki biyolojik ömür olarak dönülmez akşamın ufkundayız Sayın Cumhurbaşkanım.  

 

Hassaten, yazdıklarımın saygısızlık olarak addedilmemesini istirham ederim.   

Maruzatımız yüce makamınıza hürmetle arz olunur.  

 

Prof.Dr. Şaban Şimşek  

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi