Rize ve Bölgenin Baş Belası RİCANIA SIMULANS'ın Detaylı Hikayesi

Karadeniz 13.08.2019 - 20:34, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2711+ kez okundu.
 

Rize ve Bölgenin Baş Belası RİCANIA SIMULANS'ın Detaylı Hikayesi

VAMPİR KELEBEK RİCANIA SIMULANS’IN DETAYLI HİKÂYESİ  KARADENİZ’E NASIL NEREDEN GELDİ?  KARADENİZ’DE NEDEN ETKİLİ OLDU?  KARADENİZ’DE ARICILIK TEHLİKEDE   ÇAY, GÜBRE VE HES’LERİN ETKİSİ  VAMPİR KELEBEKLE ETKİN MÜCADELE NEDEN YAPILAMIYOR?   RİCANIA SIMULANS – JAPONICA İLE BİYOLOJİK MÜCADELE    Baştan söyleyeyim, bu yazımda ana fikrim vampir kelebeğin, daha doğrusu Ricania Simulans canlısının daha önce üzerinde hiç durulmadığı gözüken arıcılığımız içinde tehlike oluşturmasını ele alacaktım. Ancak bunca yazılmaya çizilmeye feryada rağmen bazı yanlış veya eksik ifade edilen bilgiler ile bu canlı konusuna uzak kalmış okurlarım, arkadaşlarım ve ilgililer için “hap” gibi ama biraz uzun bir yazı olacak.  Halk arasında kelebek, yalancı veya vampir kelebek olarak adlandırılan literatürde ismi Ricania Simulans ya da Ricania Japonica olan ve Doğu Karadeniz’de neredeyse çay dahil tüm bitkilere dadanan canlının anavatanı Kuzey Çin ve Japonya, bize de Gürcistan’dan gelmişmiş.  Ricania Simulans (RS), Gürcistan da ilk 1956 da Sukhumi de görülmüş, 1964 yılında yaygınlaşması üzerine varlığı kayıt altına alınmış. Oraya da 1892’de Sochi’de kurulmuş Rusya’nın en büyük botanik bahçesi olan Tropik Park üzerinden 1927’de geldiği sanılıyor. Tropik Park’a dünyanın dört bir tarafından farklı bitkiler getirilir. Bu bitkilerle beraber farklı böcek yumurtaları da gelmiş olacak ki zaman içerisinde yaşamaları için uygun ortam bulanların çoğalmaya ve yayılmaya başladığı kayda alınmış. Ancak Sochi bölgesinde tür çeşitliliğinin fazla olması ve çoğalması için istenen uygun ortamın olmayışı nedeniyle RS’ın bu bölgede varlığını hissettirememiş. Güneye Gürcistan’a doğru inildikçe daha nemli ortamları bulmasıyla beraber bu canlının popülasyonu artmış.   Artmış ama Ricania Japonica'nın Gürcistan’da geçmişte bitkilere çok uzun süreli zarar verdiği konusunda kayıtlara geçen bir bilgi yok. Tek istisnası ilk kez bu yazımda paylaşacağım “arı kovanlarına” olan etkisi. Zaten süreçte popülasyonun artması, tür çeşitliliği ve doğal düşmanların ortaya çıkmasıyla Gürcistan da denge kendiliğinden sağlanmış, RS’nun artık mevcut bitki dokusuna zararı olmadığı gözlenmiştir.  RESMİ KAYITLARA GÖRE 2007’DE GÜRCİSTAN’DAN GELDİ  Türkiye'de (Rize) 2007 yılında bir böcek türünün başta sebze olmak üzere meyve, bağ, çay ve mısır gibi ürünlerde zarar verdiğine dair gelen şikayetler üzerine Rize Tarım İl Müdürlüğü tarafından yapılan incelemelerde zararlının bilinen ve Teknik Talimatlarda olan bir zararlı olmadığı tespit edilmiş.   2007 yılı Ağustos ayında da Rize İl Müdürlüğünce Bakanlık ile Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü ve Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsüne (KTAE) eş zamanlı olarak örnekler gönderilmiş. Örnekler KTAE tarafından teşhis amacıyla Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümüne gönderilmiş ve Prof Dr. Şaban Güçlü tarafından Rize de bulunan zararlının Homoptera Takımı, Ricaniidae Familyasına bağlı Ricania simulans olduğu teşhis edilmiş.  2009 Ocak ayında Gazi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Emine Demir bir makalesinde Rize'den  Ankara Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü'ne gönderilen numunelerin Dr. Işıl Özdemir tarafından tanımlanarak Ricania Japonica olarak Türkiye de ilk defa  kayda alındığını yazdı.    Yine Rize’de ki arkadaşlarımdan da teyitlediğim üzere RS, yaza doğru her yıl değişen aylarda görülmeye başlanıyor. Çünkü RS’ın yumurtlama dönemi Ağustos ayı başında olup normalde Mayıs ayı içinde yumurtaların açılımı gerçekleşmektedir. Ancak kışın yumuşak geçmesi yumurtaların erken açılmasına, buna bağlı olarak da yeteri kadar yiyecek bulunmaması nedeniyle de açlığın getirdiği kırılmalara neden olmaktadır.    Gürcistan’ın aksine ülkemizde bitkilere zarar vermesinin temelinde; Sarp kapısının açılmasından sonra canlının fidanlar üzerinde Türkiye’ye gelirken doğal yok edicilerinin birlikte gelemeyişi yatmakta olduğu düşünülüyor.     KELEBEK DOĞU KARDADENİZ’DE NİYE ZARAR VERDİ?  Gürcistan örneğinde gördüğümüz üzere RS canlısını doğada başka canlılar zararsız kılarak bitkilere zararını önlemiş. (Gürcistan’da çaycılığın bitmesi bir başka konuda ele almayı düşünüyorum). Bizde ise uzun yıllardır bölgede çay için kullanılan gübrenin yer altı ve üstünde ciddi tahribatlar yapması sonucu bölgede yaşayan bazı kuşların yaşamlarının yok olduğu, yılanların neredeyse artık görülmediği tarımla uğraşanlarca ifade ediliyor. (Kuş konusunda gözlemim yok ama lise yıllarımda İslampaşa’daki çaylığımızda sık sık yılana denk geldiğimi anımsarım)  RS, bitkilerin öz suyunu emerek yaşadığından taze sürgün olan her bitkide zararı görülmektedir. Ancak aksını savunanlar olsa da Çay da sürekli hasat sayesinde RS yumurtaların bitkiden uzaklaşması nedeniyle daha az zarar verdiği de iddia ediliyor.  Yaz döneminde bir aydan fazla kaldığım Rize’de kişisel gözlemlerimden, nerdeyse farklı ortamlarda görüştüğüm tüm hemşerilerimden ve de çok sayıda ailenin profesyonel fidancılık yaptığı İslampaşa Mahallesinden arkadaşlarım Salim Kırmızı, Yılmaz Çakmak, Zekeriya Yaşar Dereci, İbrahim Özdür, Hayrettin Çakmak ve Melih Uğur Topçu’dan, konuya çok duyarlı iş adamı ve doğaya düşkünlüğü ile bilinen Kenan Yelkenci’den öğrendiğim kadarıyla RS canlısı hemen hemen tüm bitkilere, nebata zarar verebiliyor. Ancak yapışkan ama özünde dayanıksız bir canlı olduğundan her türlü böcek ilacı (insektisit) bu canlıyı yok edebiliyor. Fidancı komşularım bu canlı ile kendi olanaklarıyla mücadele edip bahçelerini koruyabilmelerine rağmen tüm bölgede toplu olarak mücadelesi yapılmadığı takdirde kısmı ilaçlamanın çözümleyici olamayacağını ısrarla vurguluyorlar. Çünkü, böcek ilacı ile yapılan mücadelede bölge insanının ilaç kullanım kültürü ve alışkanlığı olmadığından doğaya ve tarımsal ürünlere, genel ekolojik yapıya zarar verebileceği endişesini taşınmaktalar.  DOĞU KARDADENİZ’DE ARICILIK TEHLİKEDE Mİ?  Vampir Kelebek Rize’de ilk kez 2007’de kayda düştü; kamu etkin mücadele etmediği, hatta önemsemez gözüktüğü için yarattığı genel tahribat karşısında son aylarda duyarlı hemşerilerim ve medya tehlikeyi gündemde tutmaya daha fazla gayret ediyor. Ancak hiçbir yazıda, demeçte göremediğim bir riski, İslampaşa’da Yılmaz Çakmak’tan öğrendim. İddiayı somutlaştırmak için yazmadım, veri edinmeye çalışırken araştırma yazılarından fevkalade yararlandığım, yeni bilgiler öğrendiğim Rize’den mühendis Kamil Engin İslamoğlu Bey imdadıma yetişti.   İslamoğlu, Vampir Kelebek konusunda hassasiyetimi bildiğinden www.australiangeographic.com da okuduğu makaleden bilgilendirdi beni. Yılmaz Çakmak’ın öğrendiklerimle Kamil Beyin paylaştığı bilgiler birebir örtüşünce de konuyu yazmaya, paylaşmaya karar verdim.    “Recep Bey daha sırada bal üretimi var, canlının henüz bal üretimini nasıl etkilediği Rize'de araştırılmamış. Avustralya'da yapılan araştırmalarda bal üretimini olumsuz etkilediği tespit edilmiş durumda! Avustralya'ya 150 yıl önce Yeni Zelanda’dan gelen, orada Scolypopa Australis olarak adlandırılan kelebek türü, henüz nimf aşamasındayken bitki dokularından bitki öz suyunu emerek beslendikten sonra, beslendiği bölgede tatlı bir sıvı bırakıyor ve bu sıvıyı bal arıları toplayıp kovanlardaki doğal bala karıştırıyor. Bu da üretilen balın niteliğini ve kalitesini bozuyor. Bu bilgi, bu kelebeğin zararı yoktur diyenlerin kulağına küpe olsun.”  Yılmaz Çakmak’ta, “Ricania Simulans sivrisineğe benzer bir kelebek. Bu canlının öz suyunu emdiği bitki üzerine bıraktığı dışkısına arılar tadı ve kokusu nedeniyle ilgi duyuyor ve alıp peteğine götürüyor. Bu sayede kovan başına bal üretimini ciddi şekilde artıyor ama kalitede aynı nispette bozuluyor. Kalitenin bozulması kadar bir başka vahim durum da bu canlının olduğu bölgelerde arılarda kayda değer ölümler gözüküyormuş" demişti.  Yine Yılmaz Çakmak’tan öğrendiğime göre (Yılmaz Çakmak, sadece fidancılık, tarımla uğraşan bir çiftçi değil, entelektüel tarafı olan mahallelim. RS konusunda da 4 yıl önce bir çalıştayda tanıştığı ve sürekli temas halinde olduğu 19 Mayıs Üniversitesinden Doç. Dr. Kibar Ak ile sürekli iletişimde olarak gözlemlerini akademik bilgilerle pekiştirmeye özen gösteriyor) özünde çok dayanıksız bir canlı olduğundan basit bir haşere ilacıyla yok edilebilen Ricania Simulans’ın bitkilere zarar verdiği ortamlarda ortalama 8 yıldan sonra azalma eğilimi görülüyormuş. “Henüz tespit edemediğimiz bir başka canlı da RS ın olduğu bölgelerde zaman içinde gelişerek vampir kelebeğin lavrasını yiyerek etkisini azaltıyor. Ancak bu tehlikenin kendiliğinden tamamen geçeceği anlamına gelmiyor, en basitinden önceki yıllarda daha yüksek kesimlerde, çaylık alanlarda gözükmeyen bu canlının giderek rakımı daha yüksek yerlere doğru genişlemeye başladığını gözlemliyoruz.”   Başta da dedim ya, Anzer, Petran, Kaçkar, Senoz ve daha birçok mevkide sağılan çok vasıflı ballarımızın ve arılarımızda tedbirde geç kalmaya devam edersek ciddi risk altında.  RİCANIA SIMULANS – JAPONICA İLE BİYOLOJİK MÜCADELE  Kırmızı Orman Karıncası  Uzman raporlarında Kırmızı Orman Karıncasının bu canlı ile mücadelede etkili olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla etkin mücadele için insan yerleşimlerine bir zararı olmayan bu karıncanın bölgede yaygınlaştırılması lazım. Çünkü et obur cinsi olan bu karınca türü, Ricania Japonica da dahil tüm böcek türlerini yumurta, larva ve pupa dönemlerinde toplayıp onlarla beslendiği için sayılarını kontrol altında tutar ve epidemiyi engeller.  Kesin çözüm için önerilse de Kırmızı Orman Karıncasının yaygınlaştırması için aradan geçen bunca yılda adım atılmaması üzücü. Adım atıldığında da karıncanın çözümleyici olabilmesi uzun zaman gerektirdiğinden belli ki bu zararlı ile uzun yıllar yaşamak zorunda kalacağız gibi.  Esasen Orman Genel Müdürlüğü, yurt genelinde belli ormanlarda ve orman fidanlıklarında hastalık ve zararlı tehdidi görülen tüm alanlarda Kırmızı Orman Karıncasını yaygın olarak kullanmakta. Ancak karıncaların arı kovanlarına dadanma riskinin de çok yüksek olduğu bilindiğinden karınca yuvalarının bal arılarının kovanlarından uzak oluşturulmasına çok dikkat etmek gerekiyor.  Biyolojik Mücadelede Böcekçil Kuşlar ve Yusufçuk  Böcekçil kuşlar zararlı böceklerin yumurta, tırtıl ve erginlerini yemek suretiyle beslenirler. Zararlı böceklerle mücadele kapsamında kuşların korunması ve böcek popülasyonları üzerindeki etkilerinin devamını sağlamak için bölgede dezavantajımız yazımın girişinde değindiğim çay bahçelerinde yıllarca kullandığımız amonium sülfat gübresi.  Ricaniidae familyasına ait kelebek çeşidinin başlıca doğal düşmanının "Yusufçuk" olduğu tespit edilmiş olsa da geçmişte Rize'de de çokça görülen yusufçukların maalesef bugün iş başında olamadığını da arkadaşlarım özellikle vurguluyor.   Çünkü bu nokta da bir başka önemli kanayan yaramız gündeme geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda Yusufçuklar bulundukları coğrafyalarda, ergin döneme geçene kadar, yumurtalarını "tatlı su kaynakları" içerisinde bekletiliyormuş. Maalesef ki tatlı su kaynaklarının (dere, göl vb) kimyasal kirlenmeye (kimyevi gübre, pestisit, herbisit vb) muhatap olması yusufçuk popülasyonunun tamamen düşürme noktasına getirmekte.   Sanırım Ricana Simulans – Japonica konusunda farklı bir pencereden detayları, özelikle arıcık konusunda riskleri ve biyolojik mücadele gerekliliği ile bu canlının Doğu Karadeniz’de bu denli etkili olmasında idaremizin ve bizlerin doğayı dengeleyici diğer canlıları yok etmek suretiyle ne denli kusurlu olduğumuzu kavratabilmişimdir.     https://www.australiangeographic.com.au/blogs/creatura-blog/2014/03/passionvine-hopper-a-pretty-pest/ 

VAMPİR KELEBEK RİCANIA SIMULANS’IN DETAYLI HİKÂYESİ 


KARADENİZ’E NASIL NEREDEN GELDİ? 


KARADENİZ’DE NEDEN ETKİLİ OLDU? 


KARADENİZ’DE ARICILIK TEHLİKEDE  


ÇAY, GÜBRE VE HES’LERİN ETKİSİ 


VAMPİR KELEBEKLE ETKİN MÜCADELE NEDEN YAPILAMIYOR?  


RİCANIA SIMULANS – JAPONICA İLE BİYOLOJİK MÜCADELE 

 

Baştan söyleyeyim, bu yazımda ana fikrim vampir kelebeğin, daha doğrusu Ricania Simulans canlısının daha önce üzerinde hiç durulmadığı gözüken arıcılığımız içinde tehlike oluşturmasını ele alacaktım. Ancak bunca yazılmaya çizilmeye feryada rağmen bazı yanlış veya eksik ifade edilen bilgiler ile bu canlı konusuna uzak kalmış okurlarım, arkadaşlarım ve ilgililer için “hap” gibi ama biraz uzun bir yazı olacak. 


Halk arasında kelebek, yalancı veya vampir kelebek olarak adlandırılan literatürde ismi Ricania Simulans ya da Ricania Japonica olan ve Doğu Karadeniz’de neredeyse çay dahil tüm bitkilere dadanan canlının anavatanı Kuzey Çin ve Japonya, bize de Gürcistan’dan gelmişmiş. 


Ricania Simulans (RS), Gürcistan da ilk 1956 da Sukhumi de görülmüş, 1964 yılında yaygınlaşması üzerine varlığı kayıt altına alınmış. Oraya da 1892’de Sochi’de kurulmuş Rusya’nın en büyük botanik bahçesi olan Tropik Park üzerinden 1927’de geldiği sanılıyor. Tropik Park’a dünyanın dört bir tarafından farklı bitkiler getirilir. Bu bitkilerle beraber farklı böcek yumurtaları da gelmiş olacak ki zaman içerisinde yaşamaları için uygun ortam bulanların çoğalmaya ve yayılmaya başladığı kayda alınmış. Ancak Sochi bölgesinde tür çeşitliliğinin fazla olması ve çoğalması için istenen uygun ortamın olmayışı nedeniyle RS’ın bu bölgede varlığını hissettirememiş. Güneye Gürcistan’a doğru inildikçe daha nemli ortamları bulmasıyla beraber bu canlının popülasyonu artmış.  


Artmış ama Ricania Japonica'nın Gürcistan’da geçmişte bitkilere çok uzun süreli zarar verdiği konusunda kayıtlara geçen bir bilgi yok. Tek istisnası ilk kez bu yazımda paylaşacağım “arı kovanlarına” olan etkisi. Zaten süreçte popülasyonun artması, tür çeşitliliği ve doğal düşmanların ortaya çıkmasıyla Gürcistan da denge kendiliğinden sağlanmış, RS’nun artık mevcut bitki dokusuna zararı olmadığı gözlenmiştir. 


RESMİ KAYITLARA GÖRE 2007’DE GÜRCİSTAN’DAN GELDİ 


Türkiye'de (Rize) 2007 yılında bir böcek türünün başta sebze olmak üzere meyve, bağ, çay ve mısır gibi ürünlerde zarar verdiğine dair gelen şikayetler üzerine Rize Tarım İl Müdürlüğü tarafından yapılan incelemelerde zararlının bilinen ve Teknik Talimatlarda olan bir zararlı olmadığı tespit edilmiş.  


2007 yılı Ağustos ayında da Rize İl Müdürlüğünce Bakanlık ile Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü ve Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsüne (KTAE) eş zamanlı olarak örnekler gönderilmiş. Örnekler KTAE tarafından teşhis amacıyla Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümüne gönderilmiş ve Prof Dr. Şaban Güçlü tarafından Rize de bulunan zararlının Homoptera Takımı, Ricaniidae Familyasına bağlı Ricania simulans olduğu teşhis edilmiş. 


2009 Ocak ayında Gazi Üniversitesi öğretim görevlilerinden Emine Demir bir makalesinde Rize'den  Ankara Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü'ne gönderilen numunelerin Dr. Işıl Özdemir tarafından tanımlanarak Ricania Japonica olarak Türkiye de ilk defa  kayda alındığını yazdı.   


Yine Rize’de ki arkadaşlarımdan da teyitlediğim üzere RS, yaza doğru her yıl değişen aylarda görülmeye başlanıyor. Çünkü RS’ın yumurtlama dönemi Ağustos ayı başında olup normalde Mayıs ayı içinde yumurtaların açılımı gerçekleşmektedir. Ancak kışın yumuşak geçmesi yumurtaların erken açılmasına, buna bağlı olarak da yeteri kadar yiyecek bulunmaması nedeniyle de açlığın getirdiği kırılmalara neden olmaktadır.   


Gürcistan’ın aksine ülkemizde bitkilere zarar vermesinin temelinde; Sarp kapısının açılmasından sonra canlının fidanlar üzerinde Türkiye’ye gelirken doğal yok edicilerinin birlikte gelemeyişi yatmakta olduğu düşünülüyor.  

 

KELEBEK DOĞU KARDADENİZ’DE NİYE ZARAR VERDİ? 


Gürcistan örneğinde gördüğümüz üzere RS canlısını doğada başka canlılar zararsız kılarak bitkilere zararını önlemiş. (Gürcistan’da çaycılığın bitmesi bir başka konuda ele almayı düşünüyorum). Bizde ise uzun yıllardır bölgede çay için kullanılan gübrenin yer altı ve üstünde ciddi tahribatlar yapması sonucu bölgede yaşayan bazı kuşların yaşamlarının yok olduğu, yılanların neredeyse artık görülmediği tarımla uğraşanlarca ifade ediliyor. (Kuş konusunda gözlemim yok ama lise yıllarımda İslampaşa’daki çaylığımızda sık sık yılana denk geldiğimi anımsarım) 


RS, bitkilerin öz suyunu emerek yaşadığından taze sürgün olan her bitkide zararı görülmektedir. Ancak aksını savunanlar olsa da Çay da sürekli hasat sayesinde RS yumurtaların bitkiden uzaklaşması nedeniyle daha az zarar verdiği de iddia ediliyor. 


Yaz döneminde bir aydan fazla kaldığım Rize’de kişisel gözlemlerimden, nerdeyse farklı ortamlarda görüştüğüm tüm hemşerilerimden ve de çok sayıda ailenin profesyonel fidancılık yaptığı İslampaşa Mahallesinden arkadaşlarım Salim Kırmızı, Yılmaz Çakmak, Zekeriya Yaşar Dereci, İbrahim Özdür, Hayrettin Çakmak ve Melih Uğur Topçu’dan, konuya çok duyarlı iş adamı ve doğaya düşkünlüğü ile bilinen Kenan Yelkenci’den öğrendiğim kadarıyla RS canlısı hemen hemen tüm bitkilere, nebata zarar verebiliyor. Ancak yapışkan ama özünde dayanıksız bir canlı olduğundan her türlü böcek ilacı (insektisit) bu canlıyı yok edebiliyor. Fidancı komşularım bu canlı ile kendi olanaklarıyla mücadele edip bahçelerini koruyabilmelerine rağmen tüm bölgede toplu olarak mücadelesi yapılmadığı takdirde kısmı ilaçlamanın çözümleyici olamayacağını ısrarla vurguluyorlar. Çünkü, böcek ilacı ile yapılan mücadelede bölge insanının ilaç kullanım kültürü ve alışkanlığı olmadığından doğaya ve tarımsal ürünlere, genel ekolojik yapıya zarar verebileceği endişesini taşınmaktalar. 


DOĞU KARDADENİZ’DE ARICILIK TEHLİKEDE Mİ? 


Vampir Kelebek Rize’de ilk kez 2007’de kayda düştü; kamu etkin mücadele etmediği, hatta önemsemez gözüktüğü için yarattığı genel tahribat karşısında son aylarda duyarlı hemşerilerim ve medya tehlikeyi gündemde tutmaya daha fazla gayret ediyor. Ancak hiçbir yazıda, demeçte göremediğim bir riski, İslampaşa’da Yılmaz Çakmak’tan öğrendim. İddiayı somutlaştırmak için yazmadım, veri edinmeye çalışırken araştırma yazılarından fevkalade yararlandığım, yeni bilgiler öğrendiğim Rize’den mühendis Kamil Engin İslamoğlu Bey imdadıma yetişti.  


İslamoğlu, Vampir Kelebek konusunda hassasiyetimi bildiğinden www.australiangeographic.com da okuduğu makaleden bilgilendirdi beni. Yılmaz Çakmak’ın öğrendiklerimle Kamil Beyin paylaştığı bilgiler birebir örtüşünce de konuyu yazmaya, paylaşmaya karar verdim.   


“Recep Bey daha sırada bal üretimi var, canlının henüz bal üretimini nasıl etkilediği Rize'de araştırılmamış. Avustralya'da yapılan araştırmalarda bal üretimini olumsuz etkilediği tespit edilmiş durumda! Avustralya'ya 150 yıl önce Yeni Zelanda’dan gelen, orada Scolypopa Australis olarak adlandırılan kelebek türü, henüz nimf aşamasındayken bitki dokularından bitki öz suyunu emerek beslendikten sonra, beslendiği bölgede tatlı bir sıvı bırakıyor ve bu sıvıyı bal arıları toplayıp kovanlardaki doğal bala karıştırıyor. Bu da üretilen balın niteliğini ve kalitesini bozuyor. Bu bilgi, bu kelebeğin zararı yoktur diyenlerin kulağına küpe olsun.” 


Yılmaz Çakmak’ta, “Ricania Simulans sivrisineğe benzer bir kelebek. Bu canlının öz suyunu emdiği bitki üzerine bıraktığı dışkısına arılar tadı ve kokusu nedeniyle ilgi duyuyor ve alıp peteğine götürüyor. Bu sayede kovan başına bal üretimini ciddi şekilde artıyor ama kalitede aynı nispette bozuluyor. Kalitenin bozulması kadar bir başka vahim durum da bu canlının olduğu bölgelerde arılarda kayda değer ölümler gözüküyormuş" demişti. 


Yine Yılmaz Çakmak’tan öğrendiğime göre (Yılmaz Çakmak, sadece fidancılık, tarımla uğraşan bir çiftçi değil, entelektüel tarafı olan mahallelim. RS konusunda da 4 yıl önce bir çalıştayda tanıştığı ve sürekli temas halinde olduğu 19 Mayıs Üniversitesinden Doç. Dr. Kibar Ak ile sürekli iletişimde olarak gözlemlerini akademik bilgilerle pekiştirmeye özen gösteriyor) özünde çok dayanıksız bir canlı olduğundan basit bir haşere ilacıyla yok edilebilen Ricania Simulans’ın bitkilere zarar verdiği ortamlarda ortalama 8 yıldan sonra azalma eğilimi görülüyormuş. “Henüz tespit edemediğimiz bir başka canlı da RS ın olduğu bölgelerde zaman içinde gelişerek vampir kelebeğin lavrasını yiyerek etkisini azaltıyor. Ancak bu tehlikenin kendiliğinden tamamen geçeceği anlamına gelmiyor, en basitinden önceki yıllarda daha yüksek kesimlerde, çaylık alanlarda gözükmeyen bu canlının giderek rakımı daha yüksek yerlere doğru genişlemeye başladığını gözlemliyoruz.”  


Başta da dedim ya, Anzer, Petran, Kaçkar, Senoz ve daha birçok mevkide sağılan çok vasıflı ballarımızın ve arılarımızda tedbirde geç kalmaya devam edersek ciddi risk altında. 


RİCANIA SIMULANS – JAPONICA İLE BİYOLOJİK MÜCADELE 


Kırmızı Orman Karıncası 


Uzman raporlarında Kırmızı Orman Karıncasının bu canlı ile mücadelede etkili olduğu belirtiliyor. Dolayısıyla etkin mücadele için insan yerleşimlerine bir zararı olmayan bu karıncanın bölgede yaygınlaştırılması lazım. Çünkü et obur cinsi olan bu karınca türü, Ricania Japonica da dahil tüm böcek türlerini yumurta, larva ve pupa dönemlerinde toplayıp onlarla beslendiği için sayılarını kontrol altında tutar ve epidemiyi engeller. 


Kesin çözüm için önerilse de Kırmızı Orman Karıncasının yaygınlaştırması için aradan geçen bunca yılda adım atılmaması üzücü. Adım atıldığında da karıncanın çözümleyici olabilmesi uzun zaman gerektirdiğinden belli ki bu zararlı ile uzun yıllar yaşamak zorunda kalacağız gibi. 


Esasen Orman Genel Müdürlüğü, yurt genelinde belli ormanlarda ve orman fidanlıklarında hastalık ve zararlı tehdidi görülen tüm alanlarda Kırmızı Orman Karıncasını yaygın olarak kullanmakta. Ancak karıncaların arı kovanlarına dadanma riskinin de çok yüksek olduğu bilindiğinden karınca yuvalarının bal arılarının kovanlarından uzak oluşturulmasına çok dikkat etmek gerekiyor. 


Biyolojik Mücadelede Böcekçil Kuşlar ve Yusufçuk 


Böcekçil kuşlar zararlı böceklerin yumurta, tırtıl ve erginlerini yemek suretiyle beslenirler. Zararlı böceklerle mücadele kapsamında kuşların korunması ve böcek popülasyonları üzerindeki etkilerinin devamını sağlamak için bölgede dezavantajımız yazımın girişinde değindiğim çay bahçelerinde yıllarca kullandığımız amonium sülfat gübresi. 


Ricaniidae familyasına ait kelebek çeşidinin başlıca doğal düşmanının "Yusufçuk" olduğu tespit edilmiş olsa da geçmişte Rize'de de çokça görülen yusufçukların maalesef bugün iş başında olamadığını da arkadaşlarım özellikle vurguluyor.  


Çünkü bu nokta da bir başka önemli kanayan yaramız gündeme geliyor. Yapılan bilimsel araştırmalarda Yusufçuklar bulundukları coğrafyalarda, ergin döneme geçene kadar, yumurtalarını "tatlı su kaynakları" içerisinde bekletiliyormuş. Maalesef ki tatlı su kaynaklarının (dere, göl vb) kimyasal kirlenmeye (kimyevi gübre, pestisit, herbisit vb) muhatap olması yusufçuk popülasyonunun tamamen düşürme noktasına getirmekte.  


Sanırım Ricana Simulans – Japonica konusunda farklı bir pencereden detayları, özelikle arıcık konusunda riskleri ve biyolojik mücadele gerekliliği ile bu canlının Doğu Karadeniz’de bu denli etkili olmasında idaremizin ve bizlerin doğayı dengeleyici diğer canlıları yok etmek suretiyle ne denli kusurlu olduğumuzu kavratabilmişimdir.  

 

https://www.australiangeographic.com.au/blogs/creatura-blog/2014/03/passionvine-hopper-a-pretty-pest/ 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi