Biz Büyük Bir Milletiz Vesselam

Türkiye 26.01.2020 - 19:41, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2645+ kez okundu.
 

Biz Büyük Bir Milletiz Vesselam

Çok büyük bir milletiz vesselam. Zor zamanlarda mukavemetinizi anlarsınız. O zaman fark edersiniz yanınızdakini, yakınınızdakini. Kıymetini bir kez daha anlarsın toprağı, toprağın kokusunu, toprakla nasır tutmuş elleri. Doğunun, batının, güneyin ve kuzeyin üstünü örten gök kubbenin adının vatan olduğu fısıldanır kulağına. Ve sen sonrasında yüreğinde hissedersin “ Biz aziz bir milletiz.” duygusunu. Aziz bir milletiz, kim ne derse desin. Biz muhabbeti çağlar öncesinden birbirimizin sesinden, soluğundan edinmişiz. Başkayız biz, başka… Başkalarına da benzemeyiz. Biz, “dar vakitleri” sırtlanan nice insanların yüküne omuz vermiş bir milletiz. Biz, dizlerinin üstüne çöken her bir dindaşını “tahiyyat” duasında bilen ve gören bir milletiz. Zifiri karanlıkta içimize vesvese çökse de pişmanlık duyup “af dilemeden” günü üzerimize açtırmayız. Çıkmayız yeni güne… En kötüsü bile iyiliğe  “bir tövbe” mesafesindedir. Öyledir. Öylesidir.  “…Gece saat 02.00, taksi durağına bir abla geldi. ‘’Abi ne olur; çocuğum çok ateşli, bizi hastaneye götürsen ateşi düşer belki. Ama cebimde sadece 7 TL var, söz çalışır öderim iki güne kadar’’. Zaten iş de yok, siftah etmedim. Var bundan da bir hayır diye düşünüp “Hemen atla abla, yetişelim hastaneye.” dedim. Çocuğun sesi beni bitirdi. İnliyor garibim. O inledikçe ben de gaza daha çok yüklendim. Acile yanaştık. Ben kimliğini aldım, kayıt yaptırdım. Anne, odaya geçti. Doktor çok acil müdahale etti. Serumlar, iğneler derken meğer çocuğun nefesi kesilmek üzereymiş. Biraz daha geç gelsek çocuk ölebilirmiş. Doktor Hanım öyle dedi. Tam dört saat annesi ayakta bekledi. Bir defa olsun ne bir yudum su içti, ne de nefes aldı sanki. Aslında benim işim bitmişti. Ama nedense çekip gitmek içimden gelmemişti. Bir ara annenin yüzüne baktım. Ne kadar da benziyordu benim vefat eden Nuray ablama. Neyse, çocuk iyi olunca sabaha karşı çıktık tekrar yola. Önce ilaçlarını aldım eczaneden, sonra evlerine geldik. Annesi yorgun olduğu için çocuğu ben aldım kucağıma, içeri kadar taşıdım. Şöyle bir evin içerisine baktım. Nasıl yani, şimdi bu ev mi? Tek bir oda var, ikincisi yok. Bir yatak var, çocuğun ki yok. Küçük tüp var, dörtlü ocak yok. Çeşme var, su yok. Tencere var, ama buzdolabı yok. Ekmek var, ama bir litre sıvı yağ yok. Abla, dedim, “Sen nasıl bu hale geldin?” Eşinden kaçmış, bu eve sığınmış, cebindeki para ile ilk kirayı yatırmış. Ev sahibi de yaşlı teyzeymiş; acımış, kendinden bir yatak ve bir halı ile küçük tüp vermiş. Çalıştıkça eksiklerini alırsın demiş. Abla anlattı her şeyi: ‘’Abi 7. günüm bu evde. 45 TL param vardı o da bitti istemesem de. Evlere temizliğe giderim, gerekirse 100 değil 50 TL isterim. Allah’ın izni ile geçinir giderim. Mesela ilk sizin evi temizlerim. Sen sabaha kadar işinden oldun, ben de böylece sana olan borcumu öderim. Yeter ki iş verin bana, vallahi dilenci değilim ben.  Sadece tutunmaya çalışıyorum bu hayata’’. O arada ev sahibi yaşlı teyze geldi. Elinde bir tabak yemek ve iki ekmek var idi. Yazık; o da yardım etmeye çalışıyor, yaşı seksene yakın olduğundan elinden bu kadar geliyor. Abla da çok kültürlü; ayrıca konuşurken yüzüme bakmıyor, iffet sahibi. Bense aslında taksici değilim. Geçen ay işten çıkarılmış idim. Çalıştığım firma kapandı. Benim gibi 11 kişi işsiz kaldı. Cebimde de 2.900 TL para var. Kızımın biriktirdiği de içinde, ona bilgisayar alacağım. Bugün doğum günü de. Akşama almam da lazım. Ama nasıl bırakayım şimdi bu abla ile çocuğu? Ellerim titrese de kulak verdim içimden gelen sese. Zar zor ikna edip ablaya verdim 2000 TL. Gitti bizim bilgisayar parası. Hanım da anlamayacak, kızacak; çocuğunda ağlaması da cabası. Ne yalan söyleyeyim. Evden çıktım ama içimde pişmanlık tavan yaptı. Koltuğa oturup kontağı çevirmeden önce ‘’Allah’ım dedim. Sen gördün her şeyi, sana teslim ettim emaneti. Sen her şeyi bilensin, bana bir çıkış yolu gösterirsin’’. Bütün duam bu kadardı. Moralim sıfır arabayı teslim etmeye dönerken telefonum çaldı. Bizim işten çıkarılan ağabeylerden olan Mustafa abi aradı. ‘’Müjdemi isterim, 1,5 iskenderi de yerim. Vedat kardeşim, müjde; tazminatlar hesaba yatmış. Ben çektim. Sen de git, çek. dedi.’’ Benim tazminatım tam 27.000 TL idi. Çektim, bilgisayarı da hediye paketi yaptırdım. Elime sığacak kadar her şeyi de aldım. Yarın ablaya ilk işim buzdolabı almak olacak. Biliyorum Allah bana da yeni bir iş kapısı açacak…” Sadece bir örnek mi? Dahası… Binlercesi… Biz sadece bacası alevler içinde kalanların imdadına değil; “yürek yangınlarıyla tutuşan” çaresizlerin de imdadına koşmaktan geri durmamışız. “Mağdur, mazlum, mahzun” nerde varsa biz oradayız.  Hem ekmeğimizi bölüşmüş hem de aşına katık olmuşuz. Biz böyleyiz, böylesiyiz… Varsın kendi evi camdan olanlar penceremize taş atadursun. Varsın eline aldığı taşı hanemize fırlatanlar sonraki gün kapımızın önünden geçedursun… Varsın camımızı kıranlar; camları, ayaklarımızın bastığı yerlere un ufak ededursun... Biz ”cam kırıklarını” değil “can kırıklarını” dert edinen, cana can katan bir milletin ta kendisiyiz…   Halil PEHLİVAN  

Çok büyük bir milletiz vesselam.


Zor zamanlarda mukavemetinizi anlarsınız.


O zaman fark edersiniz yanınızdakini, yakınınızdakini.


Kıymetini bir kez daha anlarsın toprağı, toprağın kokusunu, toprakla nasır tutmuş elleri.


Doğunun, batının, güneyin ve kuzeyin üstünü örten gök kubbenin adının vatan olduğu fısıldanır kulağına.


Ve sen sonrasında yüreğinde hissedersin “ Biz aziz bir milletiz.” duygusunu.


Aziz bir milletiz, kim ne derse desin.


Biz muhabbeti çağlar öncesinden birbirimizin sesinden, soluğundan edinmişiz.


Başkayız biz, başka…


Başkalarına da benzemeyiz.


Biz, “dar vakitleri” sırtlanan nice insanların yüküne omuz vermiş bir milletiz.


Biz, dizlerinin üstüne çöken her bir dindaşını “tahiyyat” duasında bilen ve gören bir milletiz.


Zifiri karanlıkta içimize vesvese çökse de pişmanlık duyup “af dilemeden” günü üzerimize açtırmayız. Çıkmayız yeni güne…


En kötüsü bile iyiliğe  “bir tövbe” mesafesindedir.


Öyledir.


Öylesidir.


 “…Gece saat 02.00, taksi durağına bir abla geldi.


‘’Abi ne olur; çocuğum çok ateşli, bizi hastaneye götürsen ateşi düşer belki. Ama cebimde sadece 7 TL var, söz çalışır öderim iki güne kadar’’.


Zaten iş de yok, siftah etmedim. Var bundan da bir hayır diye düşünüp “Hemen atla abla, yetişelim hastaneye.” dedim. Çocuğun sesi beni bitirdi. İnliyor garibim. O inledikçe ben de gaza daha çok yüklendim. Acile yanaştık. Ben kimliğini aldım, kayıt yaptırdım. Anne, odaya geçti. Doktor çok acil müdahale etti. Serumlar, iğneler derken meğer çocuğun nefesi kesilmek üzereymiş. Biraz daha geç gelsek çocuk ölebilirmiş. Doktor Hanım öyle dedi. Tam dört saat annesi ayakta bekledi. Bir defa olsun ne bir yudum su içti, ne de nefes aldı sanki.


Aslında benim işim bitmişti. Ama nedense çekip gitmek içimden gelmemişti. Bir ara annenin yüzüne baktım. Ne kadar da benziyordu benim vefat eden Nuray ablama.


Neyse, çocuk iyi olunca sabaha karşı çıktık tekrar yola. Önce ilaçlarını aldım eczaneden, sonra evlerine geldik. Annesi yorgun olduğu için çocuğu ben aldım kucağıma, içeri kadar taşıdım. Şöyle bir evin içerisine baktım. Nasıl yani, şimdi bu ev mi? Tek bir oda var, ikincisi yok. Bir yatak var, çocuğun ki yok. Küçük tüp var, dörtlü ocak yok. Çeşme var, su yok. Tencere var, ama buzdolabı yok. Ekmek var, ama bir litre sıvı yağ yok. Abla, dedim, “Sen nasıl bu hale geldin?” Eşinden kaçmış, bu eve sığınmış, cebindeki para ile ilk kirayı yatırmış. Ev sahibi de yaşlı teyzeymiş; acımış, kendinden bir yatak ve bir halı ile küçük tüp vermiş. Çalıştıkça eksiklerini alırsın demiş.


Abla anlattı her şeyi: ‘’Abi 7. günüm bu evde. 45 TL param vardı o da bitti istemesem de. Evlere temizliğe giderim, gerekirse 100 değil 50 TL isterim. Allah’ın izni ile geçinir giderim. Mesela ilk sizin evi temizlerim. Sen sabaha kadar işinden oldun, ben de böylece sana olan borcumu öderim. Yeter ki iş verin bana, vallahi dilenci değilim ben.  Sadece tutunmaya çalışıyorum bu hayata’’.


O arada ev sahibi yaşlı teyze geldi. Elinde bir tabak yemek ve iki ekmek var idi. Yazık; o da yardım etmeye çalışıyor, yaşı seksene yakın olduğundan elinden bu kadar geliyor. Abla da çok kültürlü; ayrıca konuşurken yüzüme bakmıyor, iffet sahibi.


Bense aslında taksici değilim. Geçen ay işten çıkarılmış idim. Çalıştığım firma kapandı. Benim gibi 11 kişi işsiz kaldı. Cebimde de 2.900 TL para var. Kızımın biriktirdiği de içinde, ona bilgisayar alacağım. Bugün doğum günü de. Akşama almam da lazım. Ama nasıl bırakayım şimdi bu abla ile çocuğu? Ellerim titrese de kulak verdim içimden gelen sese. Zar zor ikna edip ablaya verdim 2000 TL. Gitti bizim bilgisayar parası. Hanım da anlamayacak, kızacak; çocuğunda ağlaması da cabası.


Ne yalan söyleyeyim. Evden çıktım ama içimde pişmanlık tavan yaptı. Koltuğa oturup kontağı çevirmeden önce ‘’Allah’ım dedim. Sen gördün her şeyi, sana teslim ettim emaneti. Sen her şeyi bilensin, bana bir çıkış yolu gösterirsin’’. Bütün duam bu kadardı. Moralim sıfır arabayı teslim etmeye dönerken telefonum çaldı. Bizim işten çıkarılan ağabeylerden olan Mustafa abi aradı. ‘’Müjdemi isterim, 1,5 iskenderi de yerim. Vedat kardeşim, müjde; tazminatlar hesaba yatmış. Ben çektim. Sen de git, çek. dedi.’’ Benim tazminatım tam 27.000 TL idi. Çektim, bilgisayarı da hediye paketi yaptırdım. Elime sığacak kadar her şeyi de aldım. Yarın ablaya ilk işim buzdolabı almak olacak. Biliyorum Allah bana da yeni bir iş kapısı açacak…”


Sadece bir örnek mi?


Dahası…


Binlercesi…


Biz sadece bacası alevler içinde kalanların imdadına değil; “yürek yangınlarıyla tutuşan” çaresizlerin de imdadına koşmaktan geri durmamışız.


“Mağdur, mazlum, mahzun” nerde varsa biz oradayız.  Hem ekmeğimizi bölüşmüş hem de aşına katık olmuşuz.


Biz böyleyiz, böylesiyiz…


Varsın kendi evi camdan olanlar penceremize taş atadursun.


Varsın eline aldığı taşı hanemize fırlatanlar sonraki gün kapımızın önünden geçedursun…


Varsın camımızı kıranlar; camları, ayaklarımızın bastığı yerlere un ufak ededursun...


Biz ”cam kırıklarını” değil “can kırıklarını” dert edinen, cana can katan bir milletin ta kendisiyiz…

 


Halil PEHLİVAN

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi