Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım Diyemez

Sendika 08.03.2020 - 16:24, Güncelleme: 02.12.2022 - 09:38 2648+ kez okundu.
 

Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım Diyemez

8  MART'TAN   18 MART' A  KADINLAR GÜNÜ VE KAHRAMAN TÜRK KADINI Dünya Kadınlar Günü  her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında grev yaptı ve bu grevde 129 kadın işçi can verdi. 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi.1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.             Türkiye'de ise "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.             Yıl şimdi 2020 ve aylardan mart... 8 Martta ülkemizde çeşitli etkinliklerle kadınımıza verdiğimiz değeri ifade edebilmek adına "Dünya Kadınlar Günü'nü" kutluyoruz. Ama  aynı zamanda Zafer Ayı'nda olmamın gururunu ve farklılığını da yaşıyoruz. 12 Mart'ta İstiklal Marşımızın Kabulü'nün 101. yıldönümünü kutlayıp  milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY'u rahmet ve minnetle anacağız. Bu gururun yanı sıra 18 Mart'ta Çanakkale Zaferi'nin 105. yılını kutlayıp Çanakkale Şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad edeceğiz. Ne mutlu bizlere... 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin tüm yönleriyle anlaşılması için bu cephede adını bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok kadın kahramanımızın gösterdiği başarı hikayeleri ile Türk kadınını, Türklerde kadını anlamak gerekir. Bunu anladığımızda 8 Mart bizim için daha da anlamlı olacaktır.             Unutmayalım, 8 Mart'ı anlamak için; 18 Mart'ı ve Milli Mücadele’deki kadın kahramanları anlamak ve bilmek lazım             Türk kültür ve devlet geleneğinde Türk kadını devlet ve toplum içerisinde her dönemde özel bir öneme sahip olmuştur.  Kadın, Türk toplumu içerisinde annelik özelliğinden kaynaklanan yüce bir değer olarak kabul edilmektedir. Çünkü kadın var oldukça aile de var olmuş,  aile var oldukça devlet de var olmuştur. Kadının önemsendiği bir toplumda bireyler de önemsenmiştir. Türk devlet geleneğinde kadın, batılı birçok kaynakta değersiz olarak bahsedilmesinin aksine, tarihin ilk döneminden beri her zaman toplum içerisinde özel korumalı yerde bulunan yüce bir değer olarak kabul edilmiştir. Bu değerin üzerine Türk kadınının tarihte eşine rastlanmamış olan cesareti ve asaleti eklendiğinde, Türk kültür ve devlet geleneğinde kadının sahip olduğu önem daha rahat bir şekilde ortaya çıkacaktır. Nitekim bu değerin örnekleri Tomris Han’dan Umay Ana’ya, İlbilge Hatun’dan Selcen Hatun’a, Altuncan Hatun’dan Süyün Bike’ye, İpar Hatun’dan Nene Hatun’a, Nezahat Onbaşı'ya, Gördesli Makbule'ye, Şerife Bacı'ya ve daha nice adsız, bilinmeyen, unutulmuş kahraman kadınlarımıza kadar devam etmiştir. Bu değer, Çanakkalele'den Kurtuluş Şavaşı'na ve oradan günümüze kadar toplum ve devlet içerisinde en üst düzey görevlerde rol alan Türk kadınıyla devam etmektedir. Tarih çağlarının her döneminde durum ve şartlar ne olursa olsun Türkler yalnız erkekleri ile değil, kadınlarıyla da bir devlet kurabilecek kapasiteye sahip bir millettir. Sadece devlet kurarak değil kurduğu devleti istikbale taşımasını kadınıyla erkeğiyle bilmişlerdir. Nice savaşlarda pek çok kadınımız vatan, millet uğruna cephede düşmanla birebir savaşmışlardır.             İşte 8 Mart ruhuyla başlayan bu ay, bizim için 18 Mart kahramanlık ruhuyla devam eden bir aydır. Türk  kadınını özel kılan 8 Mart'ın anlamından daha öte, tarihi süreçte Türk kadınını dünya kadınlarından farklı kılan kahramanlıklarıdır. Bu kahramanlık örneğinden biri de elbette Milli Mücadele ve Çanakkale Zaferi’dir.             Tarihimizin her döneminde babayiğit kahramanlar olduğu gibi, Çanakkale Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı”nda da çarpışan sadece askerler olmamış, durumun önemini kavrayan milletimiz genç-ihtiyar, kadını-erkek, çoluk-çocuk bir olup cephelere koşmuştur. Kadınlar  hem cephede hem de cephe gerisinde büyük yararlılıklar göstermiş, zaferin kazanılmasında önemli bir rol oynamışlardır.             Kurtuluş Savaşı’mızın kadın  kahramanlarından biri Nezahat Onbaşı’dır. Babasının yanında ölmeye giden Nezahat Onbaşı babasıyla birlikte üç yıl boyunca bütün savaşlara katılır. On iki yaşında onbaşı rütbesini alır. Kurtuluş Savaşı sırasında Gediz Cephesi’nde 70. Alay’da düşman kuvvetlerinin saldırılarıyla zor anlar yaşanıyordur. Bu sırada Nezahat Onbaşı geri çekilen askerlerin önüne geçerek, ''Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?'' der ve bunun üzerine geri dönüp savaşa devam eden askerlerden çoğu şehit olur. Böylece düşman askerlerinin Anadolu'ya ilerlemesi de geciktirilmiş olur.             Bir diğer kahramanımız Mücahide Hatice Hanım ise 1926 yılında bir gazeteye verdiği demeçte, Anafartalar 56. Fırka’da silahıyla mücadele ettiğini belirterek; ''Adım Ahmet’ti. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla  dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebemize gönüllü eşlik ettim. İzmir işgal altındayken İzmir’deydim. Mösyöler Yunanlılarla birlikte kışlamıza hücum ettiler. Yaralanan askerlerimizi İzmir Gureba Hastanesi’ne yetiştiriyordum. Beraberimizde hasta bakıcı hanımlar da vardı'' diyordu.             Kadınların  Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşları’nda en çok yer aldıkları alanlardan biri de şüphesiz ki yaralı gazilerin bakımıdır. Çanakkale Savaşları’nda kara savaşları başlayınca bir çağrı yapılır. Safiye Hanım hemen bu çağrıya cevap verir. Bunun çok tehlikeli bir görev olduğu söylense de o kararında ısrar eder. Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin (Elbi) gönüllü hasta bakıcı olarak yazılır ve tarihimizde ilk hemşiremiz olarak yerini alır.             Çanakkale Savaşı'na Anadolu illerinde doğan askerlerin yanı sıra eski Osmanlı toprağı Kosova'dan gelen gönüllüler de katılır, sekiz tabur asker vatani görevlerini kanlarının son damlasına kadar gerçekleştirirler. Bu taburlardan biri Gora-Dragaş bölgesindendir; içinde de yalnızca erkekler değil, kadınlar da vardır!Bu kadınlardan biri de Dragaşlı Zeynep Mido Çavuş'tur...Zeynep Mido Çavuş ailesini Kosova'da bırakır, tek başına cepheye gider, şehit olur. Bu hikayenin bir başka etkileyici tarafı, Zeynep Mido Çavuş'un o sırada bekâr ve gelinlik çağında olmasıdır. Zeynep Mido Çavuş'un hikayesi Gora ve Dragaş'ta halâ dilden dile anlatılır.             Avustralyalı piyade er, annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçı ile alakalı şunları anlatır: ''Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve pek çok adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avustralyalı tarafından vurulmasına yine de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.''der.             İşte Türk kadını, tarih boyunca verdiği kahramanlık ve asalet örneklerinin en görkemlisini Milli Mücadele’de ve Çanakkale Cephesi'nde, bu milletin bağımsızlık tarihine büyük bir katkı sağlayarak vermiştir. Kahraman Türk anası , Türk askeri ile omuz omuza bu vatan topraklarının kurtarılmasında, Türk milletinin var olmasında canını seve seve feda etmiş ve bu toprakların harcını kanlarıyla sulamıştır. Yukarıda anılan kahramanlardan başka Halide Edip Adıvar, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Erzurumlu Kara Fatma ve daha yüzlerce kadın savaş kahramanı var yiğit Türk milletinin bağrında. Türk kadınına verilecek değer ,8 Mart'a sıkıştırılacak bir değer,kıymet değildir. 8 Mart'ta yapılanlar Türk kadınının milleti uğruna yaptıklarının yanında eksiktir,acizdir. Türk kadını her daim kıymetlidir,kutsaldır,özeldir. Türk kadını evinde eş,anadır;cephede bacıdır,kardeştir,mermidir,hemşiredir,tüfektir... Büyük önder Atatürk’ün de ifade ettiği gibi; “Dünyada hiçbir milletin kadını -Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim- diyemez."             Vatanımızın birliği ve bütünlüğüne halel gelmemesi için korkusuzca savaşan tüm kadınlarımızı saygıyla, rahmetle, minnetle yâd ediyoruz. Ruhları şad olsun...   Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi Kadın Komisyono Adına Şube Başkan Yardımcısı Hacer Demirbağ      

8  MART'TAN   18 MART' A  KADINLAR GÜNÜ VE KAHRAMAN TÜRK KADINI


Dünya Kadınlar Günü  her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında grev yaptı ve bu grevde 129 kadın işçi can verdi. 26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi.1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde de anmaya başlanmasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.

           
Türkiye'de ise "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" ilk kez 1921 yılında "Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın, ve yığınsal olarak kutlandı, kapalı mekanlardan sokaklara taşındı. "Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı" programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında "Türkiye 1975 Kadın Yılı" kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadı. 1984'ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından "Dünya Kadınlar Günü" kutlanmaya devam ediliyor.

           
Yıl şimdi 2020 ve aylardan mart... 8 Martta ülkemizde çeşitli etkinliklerle kadınımıza verdiğimiz değeri ifade edebilmek adına "Dünya Kadınlar Günü'nü" kutluyoruz. Ama  aynı zamanda Zafer Ayı'nda olmamın gururunu ve farklılığını da yaşıyoruz. 12 Mart'ta İstiklal Marşımızın Kabulü'nün 101. yıldönümünü kutlayıp  milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY'u rahmet ve minnetle anacağız. Bu gururun yanı sıra 18 Mart'ta Çanakkale Zaferi'nin 105. yılını kutlayıp Çanakkale Şehitlerimizi rahmet ve minnetle yad edeceğiz. Ne mutlu bizlere... 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin tüm yönleriyle anlaşılması için bu cephede adını bildiğimiz ve bilmediğimiz birçok kadın kahramanımızın gösterdiği başarı hikayeleri ile Türk kadınını, Türklerde kadını anlamak gerekir. Bunu anladığımızda 8 Mart bizim için daha da anlamlı olacaktır.

           
Unutmayalım, 8 Mart'ı anlamak için; 18 Mart'ı ve Milli Mücadele’deki kadın kahramanları anlamak ve bilmek lazım

           
Türk kültür ve devlet geleneğinde Türk kadını devlet ve toplum içerisinde her dönemde özel bir öneme sahip olmuştur.  Kadın, Türk toplumu içerisinde annelik özelliğinden kaynaklanan yüce bir değer olarak kabul edilmektedir. Çünkü kadın var oldukça aile de var olmuş,  aile var oldukça devlet de var olmuştur. Kadının önemsendiği bir toplumda bireyler de önemsenmiştir. Türk devlet geleneğinde kadın, batılı birçok kaynakta değersiz olarak bahsedilmesinin aksine, tarihin ilk döneminden beri her zaman toplum içerisinde özel korumalı yerde bulunan yüce bir değer olarak kabul edilmiştir. Bu değerin üzerine Türk kadınının tarihte eşine rastlanmamış olan cesareti ve asaleti eklendiğinde, Türk kültür ve devlet geleneğinde kadının sahip olduğu önem daha rahat bir şekilde ortaya çıkacaktır. Nitekim bu değerin örnekleri Tomris Han’dan Umay Ana’ya, İlbilge Hatun’dan Selcen Hatun’a, Altuncan Hatun’dan Süyün Bike’ye, İpar Hatun’dan Nene Hatun’a, Nezahat Onbaşı'ya, Gördesli Makbule'ye, Şerife Bacı'ya ve daha nice adsız, bilinmeyen, unutulmuş kahraman kadınlarımıza kadar devam etmiştir. Bu değer, Çanakkalele'den Kurtuluş Şavaşı'na ve oradan günümüze kadar toplum ve devlet içerisinde en üst düzey görevlerde rol alan Türk kadınıyla devam etmektedir. Tarih çağlarının her döneminde durum ve şartlar ne olursa olsun Türkler yalnız erkekleri ile değil, kadınlarıyla da bir devlet kurabilecek kapasiteye sahip bir millettir. Sadece devlet kurarak değil kurduğu devleti istikbale taşımasını kadınıyla erkeğiyle bilmişlerdir. Nice savaşlarda pek çok kadınımız vatan, millet uğruna cephede düşmanla birebir savaşmışlardır.

           
İşte 8 Mart ruhuyla başlayan bu ay, bizim için 18 Mart kahramanlık ruhuyla devam eden bir aydır. Türk  kadınını özel kılan 8 Mart'ın anlamından daha öte, tarihi süreçte Türk kadınını dünya kadınlarından farklı kılan kahramanlıklarıdır. Bu kahramanlık örneğinden biri de elbette Milli Mücadele ve Çanakkale Zaferi’dir.

           
Tarihimizin her döneminde babayiğit kahramanlar olduğu gibi, Çanakkale Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı”nda da çarpışan sadece askerler olmamış, durumun önemini kavrayan milletimiz genç-ihtiyar, kadını-erkek, çoluk-çocuk bir olup cephelere koşmuştur. Kadınlar  hem cephede hem de cephe gerisinde büyük yararlılıklar göstermiş, zaferin kazanılmasında önemli bir rol oynamışlardır.

           
Kurtuluş Savaşı’mızın kadın  kahramanlarından biri Nezahat Onbaşı’dır. Babasının yanında ölmeye giden Nezahat Onbaşı babasıyla birlikte üç yıl boyunca bütün savaşlara katılır. On iki yaşında onbaşı rütbesini alır. Kurtuluş Savaşı sırasında Gediz Cephesi’nde 70. Alay’da düşman kuvvetlerinin saldırılarıyla zor anlar yaşanıyordur. Bu sırada Nezahat Onbaşı geri çekilen askerlerin önüne geçerek, ''Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?'' der ve bunun üzerine geri dönüp savaşa devam eden askerlerden çoğu şehit olur. Böylece düşman askerlerinin Anadolu'ya ilerlemesi de geciktirilmiş olur.

           
Bir diğer kahramanımız Mücahide Hatice Hanım ise 1926 yılında bir gazeteye verdiği demeçte, Anafartalar 56. Fırka’da silahıyla mücadele ettiğini belirterek; ''Adım Ahmet’ti. Benim kadın olduğumu kimse bilmiyordu. Şarapnel ve kurşunlarla  dokuz yerimden yaralandım. Milli muharebemize gönüllü eşlik ettim. İzmir işgal altındayken İzmir’deydim. Mösyöler Yunanlılarla birlikte kışlamıza hücum ettiler. Yaralanan askerlerimizi İzmir Gureba Hastanesi’ne yetiştiriyordum. Beraberimizde hasta bakıcı hanımlar da vardı'' diyordu.

           
Kadınların  Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale Savaşları’nda en çok yer aldıkları alanlardan biri de şüphesiz ki yaralı gazilerin bakımıdır. Çanakkale Savaşları’nda kara savaşları başlayınca bir çağrı yapılır. Safiye Hanım hemen bu çağrıya cevap verir. Bunun çok tehlikeli bir görev olduğu söylense de o kararında ısrar eder. Çanakkale Savaşı başladığında Safiye Hüseyin (Elbi) gönüllü hasta bakıcı olarak yazılır ve tarihimizde ilk hemşiremiz olarak yerini alır.

           
Çanakkale Savaşı'na Anadolu illerinde doğan askerlerin yanı sıra eski Osmanlı toprağı Kosova'dan gelen gönüllüler de katılır, sekiz tabur asker vatani görevlerini kanlarının son damlasına kadar gerçekleştirirler. Bu taburlardan biri Gora-Dragaş bölgesindendir; içinde de yalnızca erkekler değil, kadınlar da vardır!Bu kadınlardan biri de Dragaşlı Zeynep Mido Çavuş'tur...Zeynep Mido Çavuş ailesini Kosova'da bırakır, tek başına cepheye gider, şehit olur. Bu hikayenin bir başka etkileyici tarafı, Zeynep Mido Çavuş'un o sırada bekâr ve gelinlik çağında olmasıdır. Zeynep Mido Çavuş'un hikayesi Gora ve Dragaş'ta halâ dilden dile anlatılır.

           
Avustralyalı piyade er, annesine yazdığı mektupta kendilerine karşı çarpışan bir Türk kadın savaşçı ile alakalı şunları anlatır: ''Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü, keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve pek çok adamımızı vurdu. Ancak, gün batmadan, bir Avustralyalı tarafından vurulmasına yine de üzüldüm. Güzel, yapılı ve tahminen 19-21 yaşlarında genç bir kızdı. Ölü olarak ele geçirdiğimizde, yanında başka bir Türk’ün ölüsünü de bulduk. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı… Bu savaş korkutucu.''der.

           
İşte Türk kadını, tarih boyunca verdiği kahramanlık ve asalet örneklerinin en görkemlisini Milli Mücadele’de ve Çanakkale Cephesi'nde, bu milletin bağımsızlık tarihine büyük bir katkı sağlayarak vermiştir. Kahraman Türk anası , Türk askeri ile omuz omuza bu vatan topraklarının kurtarılmasında, Türk milletinin var olmasında canını seve seve feda etmiş ve bu toprakların harcını kanlarıyla sulamıştır. Yukarıda anılan kahramanlardan başka Halide Edip Adıvar, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Erzurumlu Kara Fatma ve daha yüzlerce kadın savaş kahramanı var yiğit Türk milletinin bağrında.


Türk kadınına verilecek değer ,8 Mart'a sıkıştırılacak bir değer,kıymet değildir.


8 Mart'ta yapılanlar Türk kadınının milleti uğruna yaptıklarının yanında eksiktir,acizdir.

Türk kadını her daim kıymetlidir,kutsaldır,özeldir.

Türk kadını evinde eş,anadır;cephede bacıdır,kardeştir,mermidir,hemşiredir,tüfektir...

Büyük önder Atatürk’ün de ifade ettiği gibi; “Dünyada hiçbir milletin kadını -Ben Anadolu kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim- diyemez."

           
Vatanımızın birliği ve bütünlüğüne halel gelmemesi için korkusuzca savaşan tüm kadınlarımızı saygıyla, rahmetle, minnetle yâd ediyoruz. Ruhları şad olsun...

 

Türk Eğitim-Sen Rize Şubesi

Kadın Komisyono Adına

Şube Başkan Yardımcısı
Hacer Demirbağ







 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve rizeninsesi.net sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.
timbir - birlik haber ajansi